Ülkemizin seçimleri konuştuğu şu günlerde, KPSS ile ilgili kimsenin bir şey konuşmaması ve sadece bu sınavda tek sıkıntı mülakatlarmış gibi değerlendirilmesi başlı başına bir mevzu kanaatindeyim. Şimdi size bu yazımda KPSS’nin ne denli bir saçmalık olduğunu detaylarıyla anlatacağım. Bu yazıyı dikkatlice okumanızı rica ediyorum.
Öğretmenlik üzerinden gidelim. Çünkü en çok sıkıntıyı yaşayan meslek grubu onlar, malum. 2016’daki 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında AKP iktidarı KPSS Genel Kültür-Genel Yetenek sınavlarına ek olarak alan bilgisi ve eğitim bilimleri sınavlarını ekledi. Yetmedi! Üstene bir de mülakat getirildi. Yetmedi! Kadrolu, sözleşmeli ve ücretli diye öğretmenler üç sınıfa bölündü. Buna göre, yeni atananlara doğrudan kadro verilmeyecek, sözleşmeli olarak belli süre çalıştıktan sonra öğretmenler kadro alacaktı. Maaş ve özlük hakları da haliyle farklı bir durum aldı. Peki, gelin bu KPSS’de sorulan soruları tek tek ele alalım.
Kendi üzerimden örnek vereyim. Çünkü diğer alanlara o kadar vakıf değilim. Ben Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. Genel Kültür-Genel Yetenek sınavında herkese olduğu gibi bize de beş dersten soru gelir: matematik, Türkçe, tarih, coğrafya ve vatandaşlık. Ben bir sözelci olduğum için Türkçe, tarih ve coğrafya derslerine itirazım yok, tabi onlara itiraz edecek olanlar da vardır, o ayrı. Matematiğe gelince, ben en son lise birinci sınıfta (9. sınıf) bu dersi aldım, düşünün ki üniversite son ile lise birinci sınıf arasında tam olarak yedi sene var; bu süre zarfında bu dersi unutmuş olmam veya zayıflamış olmam pek tabii mümkün diye düşünüyorum. Ayrıca matematiğin bizim bölümle uzaktan yakından bir alakası da yok. Haydi dediniz ki “ama olsun, sen neticede lise birinci sınıfa kadar matematik almışsın, bilmen gerekir.” eyvallah. Peki ya vatandaşlık?! 16 senelik eğitim öğretim hayatım boyunca vatandaşlık dersi namına hiçbir ders almadım, buna ne diyeceksiniz?
Gelelim alan bilgisine. Edebiyat alanında alan bilgisi dipsiz kuyudur. Diğer alanları bilmem ama ben iddia ediyorum Türkiye’deki en iyi ve en başarılı profesörleri getirin bu sınava sokun yetersiz kalacaklardır. Ayrıca alan bilgisinde sorulan sorular ile okul derslerinde anlatılanlar arasında hiçbir bağ ve alaka yok.
Eğitim bilimlerine gelince, siz istediğiniz kadar bu işin teoriğini bilin, sınıfa girip öğrencilerin karşısına çıkmadan öğretmen olabilmek mümkün değil, bu iş pratikte öğrenilmesi gereken bir iş. Ayrıca bu derslerin fen edebiyat ve fen bilimleri fakültelerinde okutulmaması, dışarıdan para vererek başka üniversitelerde bu dersleri “formasyon” adı altında almanız da ayrı bir yazının başlığı olabilecek bir konu.
Kadrolu, sözleşmeli, ücretli öğretmenlik konusuyla ilgili de kısaca şunu söylemek isterim ki siz hiç bir okulda “ücretli öğrenci, kadrolu öğrenci, sözleşmeli öğrenci” diye bir şey duydunuz mu? Saçma geldi değil mi? Peki, bu öğrencileri yetiştiren öğretmenler arasındaki bu ayrıma niye ses çıkarmıyoruz?
90 puan alıp da mülakatta kendisine 50 puan verilerek elenenleri söyleyerek mülakat konusunu konuşmak bile bence gereksiz. Bugün sizin bu sınavdan garanti atanabilmeniz için ortalama almanız gereken puan 85 civarıdır. Bu bazı bölümlerde daha az veya biraz daha fazla olabilir. Peki, ilkokul birinci sınıftan lise sona kadar 45 puan al geç diyen, (şu anda 50 puana çıkarılmış, bizim zamanımızda 45’ti) geçme ortalaması üniversiteden üniversiteye göre değişen bir sistemde şunu demeğe de bir hakkımız yok mu: “Sen bana 85 puanlık bir eğitim vermedin ki!.” Şimdi buna nasıl cevap verilecek? “Sen öğretmensin bilmen lazım.” mı denilecek?
Peki, bu sınavın maddi boyutu? Sınav girişi ücretli. Sınava hazırlanman için gereken kitaplar dünya para. Dershane para. Bu insanlar bu esnada hiç yemeyecek, içmeyecek, gezmeyecek, üstüne başına bir giysi almayacak mı? Bunlar hep para. Bu insanlar bu sınava niye hazırlanıyor? İşsiz oldukları için. Peki, işsiz bir insan bu maliyetleri nasıl karşılayacak?!
Atanamadığı için ailesi, akrabası, komşu ve dostları tarafından zavallı olarak görülen bu öğretmenlerimizin psikolojisini hiç düşünüyor musunuz?
Peki, çözüm nedir? Çözüm, bu sınavın tamamen kaldırılarak atamaların kura sistemiyle yapılmasıdır. Evet, kura sistemi. E-devletten başvurular yapılır ve kısmeti olan atanır. Bu sene atanamayan seneye sistemde otomatik öne atılır. Ve tabi bunlar yeterli değil. Uzun zaman öğretmenlik fakültelerine öğrenci alımı yapılmamalı. Açık üniversiteler kapatılmalı. Eğitim, fen edebiyat ve fen bilimleri fakülteleri “öğretmenlik fakültesi” adı altında birleştirilmeli. Düşünün ki üç fakülteden de öğretmen çıkıyor!
Bu yazdıklarım sadece öğretmenler için değil, hangi meslekten olursa olsun tüm lisans mezunları için geçerlidir, öğretmenlik sadece bir örnek. Yıllarca eczacılar bu ülkede bu şekilde, kura sistemiyle atandı. Ben dört sene boyunca KPSS’ye hazırlanıp da dördüncü senesinde atanan insanlar tanıyorum. Bu insanlar KPSS’ye ayırdıkları zaman, para, enerji ve emeği kurada atanana kadar en azından başka bir alanda sarf etseydi hem kendilerine hem de ülkelerine daha faydalı olmaz mıydı? Birçokları da sistemden ümitlerini kestikleri için artık sınava bile girmiyor. Bu durum böyle devam ederse iş bulamadığı için intihar eden insanımız her geçen gün artarak devam edecek. Umarım bu yazım birilerine ulaşır ve onlar da bu durumu dikkate alırlar.