"Enter"a basıp içeriğe geçin

Ay: Kasım 2017

Mevlid-i Nebi Haftası ve Peygamberimizin Örnekliği

Peygamberimizin dünyaya gelişlerinin anısına kutlanması gelenek halini almış olan bir Mevlid Kandili’ne daha ulaştık. Bu yıl “Mevlid-i Nebi Haftası” adıyla değişik etkinliklerle kutlanacak olan hafta münasebetiyle peygamberimiz, insanların gündeminde bir haftalığına da olsa daha fazla yer edinecek. Bu etkinliklerin peygamberimizin insanlar tarafından tanınmasında önemli katkılarının olacağı muhakkaktır. Bu etkinliklerin abartıya…

Yorumlar kapalı

Kudüs’e Hasretle

Ey hasreti yürekleri bir kor gibi dağlayan Kudüs! Gayrı dayanılmaz oldu firakın Mümin yürekler sensizlikten çarpmaz oldu Selamını götürecek yiğitler bir bir düştü toprağa Sana varamadan Toprağına yüz süremeden Vuslata eremeden Bu hicranı ne kalem yazabilir Ne kelam dile getirebilir Uğruna erkek gibi can vermek varken Acizlikten ağlamak düştü payımıza…

Yorumlar kapalı

Kadınlar ve 25 Kasım

Kadınlar ve 25 Kasım   1496 yılında kaşif ve gezgin Kristof Kolomb bugün Dominik ve Haiti olarak iki ayrı devleti barındıran adaya ayak basar. Kolomb adaya Hispanyola adını verir. Kolomb tarafından ayak basılan bu ada uzun yıllar İspanyol sömürgesi olarak kalır. Adanın insanları uzun yıllar baskı ve şiddet altında yaşadılar.…

Yorumlar kapalı

Çöl Kaplanı: Fahrettin Paşa

Bugünkü yazımda, son zamanlarda S. Arabistan’da yaşanan olayları kaleme almak niyetindeydim. Ancak telefonumun verdiği uyarı, yazımın kapsamını değiştirmeme neden oldu. Güzel de oldu. Bugün yaşanan olaylar ile yüz yıl önce yaşananların ne kadar paralel olduğunu bir kez daha gösterdi. Naçizane bir şeyi alışkanlık haline getirdim. Çok sevdiğim ve minnet duyduğum…

Yorumlar kapalı

Ercan Fazla Yüksel’miş!

Öncelikle 10 Kasım münasebetiyle Gazi M. Kemal ATATÜRK’ü anıyor, küçülerek büyüyen bir ülke olan Türkiye için yaptıklarından ötürü şükranlarımı sunuyorum. Hasta yatağındayken, kendisini ‘‘tedavi’’ etmeye çalışan doktora vermiş olduğu ÖKE (Özgürlük, Kardeşlik, Eşitlik) soyadı ile bizlere iletmek istediği mesajı tüm ruhumuzla idrak edebilmemizi temenni ediyorum. Bildiğiniz üzere Diyarbakır Büyükşehir Belediye…

Yorumlar kapalı

Anlatmak İçin Nasıl Hatırladığın Önemlidir

Anlatmak İçin Nasıl Hatırladığın Önemlidir “Yazmak, bir yazarın tüm yaşamıdır. Yazmak içimizdedir, yaşamdır. Kalemi elimden almasınlar tek, on beş yıl tutsaklığa katlanırım” demiştir, Dostoyevski. Onun için yazmak, yaşamaktır. Gabriel Garcia Marquez ise biraz daha farklı düşünür. Onun için yaşamak anlatmak içindir. Hayat, insanın yaşadığı değildir. Aslolan hatırladığı ve anlatmak için…

Yorumlar kapalı

Lazım olan sakinlik ve sadelik, bir de akıl ve ruh sağlığı

Dükkanı kapatmak için hazırlık yaparken bir de baktım bizim arkadaş(kedi) dışarıda bulunan koltuklardan birinin üstünde uyku aşamasına geçmiş. Beni farkedince dedim ki: diğer tarafı toplayana kadar biraz daha uzan ama kusura bakma, birazdan kaldırmak zorundayım. Söylediğimi anlamış gibi yavaşça indi ve kendisini ürkütmemek için ağır hareket etmemin güvenilirliğini hissederek kaçmadan kenardan…

Yorumlar kapalı

Bir Sitem Bir Ara !

Uzun süredir el ayak çekmeyi düşünmeye başladım, bir kıymeti yok. Dediklerimin hiçbirinin hiçbir karşılığı maalesef olmadı, olmuyor. Amacım neydi, nereye geldim ve nelerden korkuyorum? Bir bilseniz…   Karşılıktan kastım şunlar değil: Yeterli sayıda okunma, dediklerimi yorumsuz kabullenme, eleştirilme, sevilememe, desteklenmemek… Bunlar yapıldı veya yapılmadı diye değil. Karşılıktan kastım eskiden yapıp…

Yorumlar kapalı

Hız ve Haz Çağının Popüler Akımı: Deizm

Hız ve haz çağı diye de tanımlanan modern çağın en önemli problemlerinden biri inançla ilgili herhalde. Sadece ülkemizde değil dünyanın pek çok yerinde karşılaşılan bu problem esasında toplumların kökünü dinamitlemeye aday. İnsanlığın yüzyıllardır oluşturduğu kültür ve medeniyet birikimini de ciddi şekilde tehdidi altında bulunduran bu probleme henüz tam olarak bir…

Yorumlar kapalı

Eğitilemeyen eğitim sistemi

Uzun bir aradan sonra göz açıp kapayana kadar geçti onca zaman. Geride bıraktıklarımızın özlemi dışında bir sıkıntımız yok çok şükür. Çocuklar yeni okullarına, biz yeni memleketimize alışmaya başladık. Alışmaya çalıştığımız en önemli konulardan biri de Türkiye’deki eğitim sistemi. Daha doğrusu oturtulamamış eğitim düzeni…

Uzun okul saatleri ve sonrasında kurslar, en tuhafı ise cumartesi okulun olması. Sanki bunlar 9-10 yaşlarında çocuk değil de yarışmalara hazırlanan yarış atları. O kurs senin, bu sınav benim koşturup duruyorlar. 5. Sınıfa giden bir çocuğun, özellikle vurguluyorum “bir çocuğun” akşam eve gelmesi saat beşi buluyor. Ve ödevdi, test kitaplarıydı derken yatağa zor düşüyor, hayatından koca bir gün eksiliyor.

Anlayamadığım şey ise, bu yaştaki çocuklar ne zaman sokağa çıkıp saklambaç oynayacak? Ne zaman bahçedeki kediyi sevip, arkadaşlarıyla top koşturacak? Küçücük çocukları okuldan soğutmak için her önlem alınmış mı dersiniz?

“Bu kadar uzun okul saatleri ve neden hafta sonu okul var?” diye sorduğum zaman ise cevaplar hep aynı: “Müfredata yetişemiyoruz” diyor yetkililer. Buradan Millî Eğitim Bakanlığı’na seslenmek istiyorum: Bu nasıl bir müfredatt ki, bu yaştaki çocuklara zaman bırakılmıyor?

Oysa bizler böylemi büyüdük? Okuldan gelir gelmez atardık kendimizi sokağa. Yağ satardık, bal satardık ama “Çok dersim var!” Diye ağlamazdık. Yakan top oynar, saklambaç oynar “Haftaya deneme sınavı var” diye strese girmezdik. Cumartesi okula değil, şehire kurulan panayırlara ve pikniklere giderdik. “Yarın okul var” diye sıkıntıdan uykumuz kaçmaz, aksine önlüklerimiz baş ucumuzda yatardık… Biz okulu, okul da bizi severdi inanın!

9-10 yaşlarında “Hangi okula puanım yetip girebiliriz?” diye değil, “Öğretmenin gözüne nasıl girebiliriz?” diye düşünürdük.

O yaşta sırtımıza dağlar kadar yük yüklenmezdi bizim. İçi kitap dolu çanta ağırlıktan belimizi bükmezdi taşırken. Çünkü biz çocuktuk, tek derdimiz sarı saçlı bebekler, siyah beyaz lastik toplardı. Sahi ne yaptınız bu çocuklara böyle? Onların elinden çocukluklarını aldığınız için mutlu musunuz? Çocuklarınız mutlu mu?

İşin komik tarafı ise aileler gayet memnun hayatlarından. Aman boş zamanları kalmasın da başları ağrımasın diye, o ders senin, bu kurs benim sürüklüyorlar çocukları. Edebiyatı, matematiği tamam da çocuk olmayı ne zaman öğrenecekler? Hayvanları sevmeyi, doğayı korumayı, merhametli olmayı kitaplardan mı okuyacak bu çocuklar? İnsan olabilmeyi hangi kitapta bulacaklar?

Yapmayın! Bu yaştaki çocuklarınıza bunu yapmayın! Almayın ellerinden çocukluklarını, kimsenin de almasına izin vermeyin! Bırakın çocuk olsunlar, tıpkı gerektiği gibi… Bu anlayamadığım müfredatlarınızı lütfen daha iyi gözden geçirin. Ne yaparsanız yapın ama çocukların çocuk olmalarını engellemeyin!..

O koşuşturmalarda ne çocukluklar, ne çocuklar kayboluyor farkında mısınız? Her yaşın ayrı güzelliği vardır. Bu yaştaki çocukların tek derdi ders olmamalı, alacağı notun hesabı olmamalı!..

Bunları şikâyet olsun diye yazmıyorum. Aksine unuttuğunuz çocukları hatırlamanız için yazıyorum. Şimdi diyeceksiniz ki: “Bütün bunlar, onların iyiliği ve geleceği için.” Hayır, bütün bunlar sizin olmasını istediğiniz çocuk modeli için.

Onlara sormadan, yaşadıkları masal dünyalarından koparıp, hayallerini ve oyunlarını ellerinden almak mı gelecek hazırlamak? Kim olduk biz böyle? Hani yüreklerde yaşayan bir çocuksa

Yorumlar kapalı