"Enter"a basıp içeriğe geçin

Etik ile Önyargılar

Bugün bazı bilimsel ve insani kavramların ağırlıklı olduğu bir yazı yazmak istiyorum. Dilerim ki bu amacıma ulaşırım.
‘Etnoloji’; insanların yeryüzüne dağılışını ve etnik gruplara ayrılmasını inceleyen bilim dalıdır. Toplumları oluşturan milletlerin; biyolojik-fiziksel, ırk kökeni, tarihsel türeyiş, dağılış, töre, dil, kültür durumlarını inceler, araştırır ve karşılaştırır.

2015 yılında etnoloji kaynaklarında; dünyada 208 ülke, 7,472 dil-lehçe olduğu bilgisini paylaşılmıştır.

Bu ansiklopedik bilgiyi sunduktan sonra, biraz da dünyadaki çok dilli, çok kültürlü ortak yaşamı, kolaylaştıran ya da zorlaştıran bazı kavram, anlayış ve uygulamalara bakalım.

Etik; dünyadaki ortak değerler sisteminin adıdır.

Etik; din ve otoriteden etkilenmeyen, inanç, ırk, cinsiyet ayrımı yapmayan, sevinçleri ve acıları ortak kılan, herkesçe ‘doğru’ sayılan duygusal anlayış ve eylemler bütünlüğüdür.

Etik anlayış; 6-7 Şubat Depreminin hemen sonrasında, dünyanın her yerinden ülkemize gelerek, depremzedelere el uzatmaktır.

Etik değerler; itiraz edilmeden evrensel düzeyde kabul görür ve ayrım yapmaksızın herkesi kucaklar.

Etik değerlerin amacı; dünyadaki çok dilli, çok kültürlü insan çeşitliliği için barışçı, daha yaşanır, daha kolay, daha insani bir yaşam kurmaktır…

Ancak dünyada, etik değerleri önemsemeyen, sadece belli bir grubun çıkarını önceleyen, önyargılarıyla toplumsal ve bireysel davranışlarda bulunanlar da vardır.

Bunlar; insanlığı düşünmeyen; ‘bize-bana yetsin yeter’ diyen; ırkçı, bencil anlayışı olan kişi, grup ve yönetimlerdir. Bu anlayışla yola çıkanlar, taraftar kazanmak, sorunsuz olarak hedefe ulaşmak için de ‘algı’ ve ‘önyargılar’ üretir, bunlarla da insanları düşmanlaştırıp çatışırlar.
Bu düşmanlık ve çatışmaları, dünyanın uzak yerlerine gitmeden, coğrafyamızı paylaştığımız ülkelerde de sık sık görürüz. İran-Irak-Suriye yani bildiğimiz, hem yönetim hem de demokrasi anlayışlarını pek beğenmediğimiz komşu ülkeler. İşte bu ülkelerde yaşayan Kürtlerden biraz söz edeceğim. Sonra bu bilgileri, yoğun bir Kürt nüfusun yaşadığı Türkiye’mizin gerçekleriyle de karşılaştırmak istiyorum.

Birincisi:
Etnolojik ve sosyolojik bilgilere göre: Dünyanın en eski halklarından olan Kürtlerin toprakları çıkar savaşları sonunda dört parça olarak: İran, Irak, Suriye, Türkiye arasında paylaşılmıştır. Ve bu topraklarda 70 milyon Kürt yaşamaktadır. Kürtler bulundukları her dört ülkede de yıllarca baskı görmüş, haksız-hukuksuz uygulama ve çatışmalar sonunda da çok sayıda can ve mal kaybı vermişlerdir.

İkincisi:
*İran’da Farslar, Irak ve Suriye’de ise Araplar çoğunluk nüfustur. Her üç ülkede de; Kürt nüfus çokluğu ikinci sırada ve ayrıca başka dili, inancı olan pek çok halk yaşamaktadır.
*Üç ülkede de Kürtlerin oturdukları topraklar: Kürdistan, oturulan köy-kent adları de Kürtçedir.
*İran-Irak-Suriye’de Kürtler anadillerinde konuşurlar ve Okullarda Kürt alfabesiyle öğretim yapılmaktadır.
*İran’da 1974 yılında açılmış Kürdistan Üniversitesi,
*Irak’ta: 1968 yılında açılmış Selahattin Üniversitesi,
*Suriye’de: *2016 yılında açılmış Rojava Üniversitesi bulunmaktadır.

Üçüncüsü:
Türkiye’de çoğunluk nüfus Türk, ikinci sırada ise 20 milyonu aşan Kürtler almaktadır. Fakat, Türkiye’de egemen olan ‘tekçi’ anlayışı, 20 milyon Kürt vatandaşın okullaşma-anadilde eğitim-öğretim haklarını engellenmektedir.

Şöyle ki:
*Kürtçe eğitim-öğretim görmek, konuşmak, şarkı türkü söylemek yasaktır.
*Mecliste bir vekilin Kürtçe dilinde söylediği bir kaç cümle kayıtlara: ‘bilinmeyen bir dilde yapılan konuşma’ olarak geçmektedir.
*Resmi dairelerde Kürtçe konuşmak yasaktır.
*Çocuklarına Kürtçe isim verme yasaklanmış, yüzyıllardan beri Kürtçe olan köy, mahalle, kasaba, şehir, dağ, tepe, ova ve nehir adları yasaklanmış, yerine Türkçe isimler verilmiştir.
*Türkiye’de Kürt, Kürdistan Amed yoktur!. Onlar, Orta Asya’dan gelen Türk’tür dediler!
*Bu tür uygulamalara itiraz eden ya da hak isteyenlere: hain, bölücü, terörist diyerek en ağır cezalar verdiler ve vermekteler.
*Türkiye’de herkes Türk’tür ve herkes Türkçe konuşacaktır!
*Kürtleri çağrıştırıyor diye trafik ışıklarını, gökkuşağı renklerini, alfabenin Q-W-X harflerini bile yasakladılar!

SONUÇ:
Yazının giriş bölümünde dünyada: 208 ülke, 7,472 dil-lehçe olduğu belirtilmişti. Bu ülkelerin pek çoğunda birden fazla resmi dil vardır ve her çocuk-genç anaokulundan başlayarak üniversiteye kadar anadilinde eğitim almaktadır. Ayrıca çocuk ve gençlerin de çok dilli bir eğitim almasına özen gösterilmektedir.

Çünkü çağdaş eğitim anlayışı, her kültürü kendi özgünlüğü içinde saygın görmekte ve çok dilli, çok kültürlü olmayı da bir zenginlik saymaktadır.

Unutulmaması gereken bir gerçek de; farklı kültürlere verilen önem o ülkede iç barışı sağlar, karşılıklı sevgi, saygı, dayanışma ile birlik ve beraberliği geliştirir.

Zaten demokrasilerde en önemli ölçü: o ülke yaşayanlarının eşit vatandaşlık hak ve özgürlüklerine sahip olmasıdır. Ve Türkiye Kürt vatandaşlarına bu hakları vermiyor. Oysa, anadil kültürün şah damarıdır, eğer bu damar tıkanıp işlemez olursa o kültür de yok olur.

Türkiye, eğer yüz yıl önce başlattığı, şimdi de sürdürüldüğü Kürt dili ve kültürü karşıtı politikasını terk etmezse, gelecekte bu kültür yok olacaktır!

Eğer Türkiye bir demokrasi ülkesi ise; Kürtlerin vatandaşlık hak ve özgürlüklerini tanımalı, uyguladığı tüm baskı ve engellere de hemen son vermelidir.

Ey kendisini demokrat, sosyal demokrat, hümanist, sosyalist sayan sevgili dostlarım, şimdi de sözüm size:

Lütfen yıllardan beridir damarlarımıza şırınga edilen algılar ve bu algıların yeşerttiği önyargılara karşı çıkınız. Ve insanlarımızın çok dilli, çok kültürlü olmasını da bir zenginlik sayınız. Evrensel etik değerlerin yaygınlaşmasını sağlayınız.

Hep birlikte ve sevgiyle, saygıyla, dostlukla kalalım.

Emin Toprak – DOSTÇA