"Enter"a basıp içeriğe geçin

Oğlum’a

OĞLUMA…

Eskiden çok eskiden fazlaca basit yaşamışız hayatı. Şeffafın en sadesinde demlenmişiz. Öyle marka budalası olmadığımız, markanın bizim peşimizden koştuğu bir zamanın, saltanatlık dilimindeydik.

Porselen fincanda, bir kahve içerdik kırk yılı hatır sayılan… Öyle tek kullanımlık bardaklara yazılan uyduruk isimlerin motivasyonu ile koltuğu kabartıp, sokakta gülümseyerek yürümek, yediği kazığı, derin haz edasıyla karşılamak hayal bile değildi.

Fast food yaşamımızın içine girmemişti daha. En doğalından beslenmek her evin mutfağının demirbaşıydı. O doğallığın içinde “özel sağlık sigortası” kavramı ile tanışmamıştık, gerekte yoktu, zira hastalık ile aramız bi hayli açıktı.

Paylaşılan her lezzetin, mitoz gibi bölünerek çoğalacağına inananlardandık.

Meşin yuvarlak ile avunurduk. Saklanmanın heyecan verdiğini bilirdik . En uzun eşek kim olmalıydı? Sahi o ebe kör müydü yoksa mahsuscuktan mı körebeydi bilmezdik.

Misketlerin birbirine çarpan gıcırtısında; yutmak-yutulmak kelimelerinin, yenmek ve yenilmek ile eş anlamlı olduğunu bilmezdik.

Gecenin sessizliğinde radyasyonun görünmeyen dalgaları ile boğuşmak bizden değildi.

Dilimizin zenginliğini korumanın şimdilerde ne kadar kabusa döneceğini bilmiyenlerdendik. Plaza Türkçesinin, kalıbının dışında, içinin boşaltılacağını nereden bilecektik? Ne İngilizce mutlu geldiğine, ne de Türkçe mutlu bugünkü boş zenginliğine.

Teknolojinin verdiği ağır tahribatları ayrıştırmak için insanları kategorileştirdik. Z anlar mı X kuşağını dedik, Y ancak Y’nin halinden anlar diye koşullandırdık. Bölünmeyi dibimizdeyken başlattık.

Cepte telefon yoktu ama kaybolmazdık da. Söz verdiğimiz yere zamanından önce gitmek için zamanla pazarlık içindeydik.

Yapay zekaların, üstünlüğünün kabul görüleceği yakın gelecekte, bu kadar yapaylığın içinde, doğallığı arar olduk.

Biz bir dirhem gördük, gördüğümüzle mutlu olduk, o saflığı içimize kattık, geçmiş zaman yolculuğunda hep mutlu olduk.

Ya şimdiki zaman? Zamanın içinde bir saman. Ne tadı belli ne de tuzu bir anlasan!

Öğüt olarak algılama basit yaşa oğul!

Kırmadan, dökmeden, incitmeden, severek, tadına vararak, ağlaman gerektiğinde de dibine kadar ağlayarak,bükülmeden, ezmeden, ezilmeden,dünyaya seçilmiş kişi olarak geldiğini bilmenin verdiği mutluluk ve sorumluluk ile sade yaşa…

Seyhan Özgün