"Enter"a basıp içeriğe geçin

AŞK

Laf-ı güzaf değil aşk… Öyle sipariş üstüne falan da gelmez. Beklemediğin bir anda beklemediğin yerden çalar kapını. İçeri alıp almamak senin hiss-i kablel’ vûkuunda saklıdır bilirsin.

Ismarlamaya girmeden, kalıbına dökmeden, sevgi nefasetini zerk ederek onun adını AŞK yaparsın.

Önce ayak ucu parmakların uyuşur, bulaşır bedenine yarım akıl mutluluğun. Kalp kapakçığını açık bulur ve aşk sızar içeri ince ince…Midende renk renk uçuşan kelebekler, ya onlara ne demeli? 

Sistem bazen bir ters, bir düz çalışır. Rotan şaşar, aklın karışır. Donuk yüreğine bir çimdik yersin, gıkın çıkmaz.

Bodozlama dalarsın hayatın akışına. 

Altını doldurup, doğruluğunu yükleyip, kalbini teslimiyetinde; seni hep zirveye taşır, sanki hep orada kalacaksın hissiyatını mıhlar yüreğine…

Dibine kadar balçığa batsan da, güneş seni temizleyemez bilirsin. Bile bile lades dersin hayata. Yarınlarını sorgulamadan, aşkın sarhoşluğuna esir edersin 200 gr’lık yüreğini…

Bende ki sen, sendeki benle karışırken unufak olur bedenin. Acizliğinin dev aynasının karşısında kalırsın bi başına yekpare.Sabır dilersin kendine. Geçecek bu ince sızım, zaman onu mat edecek dersin ama “geçmiş olsun” dileğin ağzından dökülür gönül mabedine…

Bunun adına AŞK derler. Reçetesinde mantık yoktur. Bir gülüşüne, onlarca öpücük ekleyip, damağındaki çikolatanın bol köpüklü kahve ile buluşmasına fit olursun.

Vesselam sen olursun.

Seyhan Özgün