"Enter"a basıp içeriğe geçin

Çöl Kaplanı: Fahrettin Paşa

Bugünkü yazımda, son zamanlarda S. Arabistan’da yaşanan olayları kaleme almak niyetindeydim. Ancak telefonumun verdiği uyarı, yazımın kapsamını değiştirmeme neden oldu. Güzel de oldu. Bugün yaşanan olaylar ile yüz yıl önce yaşananların ne kadar paralel olduğunu bir kez daha gösterdi.

Naçizane bir şeyi alışkanlık haline getirdim. Çok sevdiğim ve minnet duyduğum kimselerin vefat tarihlerini kaydedip, en azından ruhlarına bir Fatiha Suresi okumayı kendimce görev edindim. Bugün de (22.11.2017) o minnet duyduğum isimlerden biri olan Ömer Fahrettin Türkkan’ın vefat yıl dönümü. Ruhu şad olsun.

Tarihle arası pekiyi olmayanlar kim bu zat diye düşünebilirler. Ünlü Medine müdafaası kumandanı Fahrettin Paşa… Nam-ı diğer Çöl Kaplanı.

Osmanlı’yı yıkıp, Müslüman alemini bin parça etmek isteyen batı aklı, bugün de Türkiye’den Katar’a, Afganistan’dan Irak’a, Suriye’ye, S. Arabistan’a oyunlar oynuyor. Dün hain emirler ve satılmış çöl bedevileri ile Osmanlı’yı köşeye sıkıştırmak isteyenler, bugün yönetime getirdikleri ‘‘Tahsilatçı’’ D. Trump ile gözlerine kestirdikleri petrol ülkelerinden haraçlarını istiyorlar. İstediklerini alamadıklarında ise yaptırım ve darbe yaptırmaktan çekinmiyorlar.

Son günlerde Arabistan’da yaşanan yolsuzluk ve tutuklamaların arkasında kimin olduğunu söylemeye gerek var mı? Kral Salman ve veliaht prensi Muhammen bin Salman’ın arkasına büyük bir gücü almadan birçok prens ve kıdemli bakanı yönetimden uzaklaştırması mümkün mü?

Önceleri Trump’a karşı durmayı az da olsa deneyen Kral, pabucun pahalı olduğunu görünce bir U dönüşü yaparak müesses nizama uymakla yetindi. Doğruya doğru, hemen de ödülünü aldı. Önce Trump ve Sisi ile dünya küresi üzerine elini koyma ‘‘şerefine’’ sonra da siyasi rakiplerini ortadan kaldırma gücüne nail oldu.

Ha! ”Arabistan’da yolsuzluk yok mu?” derseniz, Arabistan’da yolsuzluğun Kral’ı var. Tutuklanan Prens Alwaaled’in dünyada eşi benzeri olmayan pırlanta kaplı arabasında kim bilir kaç yetimin hakkı var? Gönül ister ki bir gün halk, gerçekten bu yolsuzluk ve adaletsizliğin hesabını hepsinden sorabilsin.’’

Bir tarafta Hz. Muhammed’in (sas) kabrini, onun ayak bastığı toprakları düşman eline vermemek için can veren, kan döken, açlıktan çekirge yiyen şehitlerimiz diğer tarafta batının hızarına düşen Suudiler.

Bir tarafta Hac ulaşımı ve sevkiyat için Hicaz’a demir yolu döşeten Abdülhamit, diğer tarafta sökülen her bir ray parçası için bedevilere altın veren Çöl Tilkisi Lawrence. Bu yaşananları görünce aklıma Fahrettin Paşa’nın şu sözleri geliyor;

“Ey İnsanlar! Size 1300 yıl öncesinin bu kubbeleri çınlatan ilâhî mukaddes sesiyle hitap ediyorum. Ve mübârek kabrinde hayatta olan Peygamber-i Zîşânımız Hz. Muhammed (sas) huzurunda ahd-i peymân ederek diyorum ki; Biz ne kadar kuvvetli düşmanlar karşısında bulunursak bulunalım, Allahü Teâlâ’nın izni ve Resûlü Ekremi’nin şefaati ile zerre kadar fütur getirmeden, mukaddes bildiğimiz mücadelemize devâm edeceğiz… Ey bütün târihi eşsiz kahramanlıklar, şan ve şereflerle dolu Osmanlı ordusunun yiğit zâbitleri! Ey her cenkte cihânı tir tir titretmiş, aslâ kimseye boyun eğmeyerek dâimâ nâmus ve din borcunu kanıyla ödemiş cesur Mehmetçiklerim! Kardeşlerim! Evlâtlarım! Gelip hep berâber Allah’ın ve işte huzurunda huşû ve vecd içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamberinin karşısında hep berâber aynı yemini tekrâr edelim ve diyelim ki: ‘‘Ya Resulallah, biz seni bırakamayız.’’ (Mehmetçik tabirinin ilk defa kullanıldığı Fahrettin Paşa’nın Cuma Hutbesi’nden)