İnsan hayatı boyunca sürekli olarak bir şeyler düşünen bir varlıktır bunu hepimiz gayet iyi bir şekilde biliyoruz. Kendi düşüncelerimizi; gördüğümüz, okuduğumuz, öğrendiğimiz kısacası insanın doğumundan ölümüne değin geçen süreç boyunca maruz kaldığı gelişim sürecinin neredeyse tamamında bulundurduğu düşünme eyleminin sonucunda oluşan fikirler ve belirli olgular bütününe düşünce diyebiliriz. Her birimizin kendine ait fikir ve olguları olduğuna göre; hepimizin kendi düşüncesi vardır. Buraya kadar her şey gayet normal aslında anlatmak istediğim konuya geliyorum yavaşça sizleri de daha fazla sıkmamış olacağımı umarak. Bizimle birlikte var olan düşüncelerimizin altında mutlaka o düşünceye ait bir algı vardır. Örneğin 7 yaşındaki bir çocuğun yanında elma soyarken birisi çıkıp soymadan yiyebilirsin vitamini kabuğunda dediği andan itibaren o çocukta, elmanın vitaminin kabuğunda olduğu düşüncesi oluşacak. Onu bu düşünceye sevk eden şey ise vitamini kabuğunda diyen insanın kurduğu cümlenin oluşturduğu algıdır. Algıladığımız her şey düşüncelerimize doğrudan etki eder. Buraya kadar her şey normal ve insanın rutin hayatında yaşadığı şeyler olarak geliyor olabilir, çünkü basit bir anlatım tarzıyla yaklaştık. Biraz bakış açımızı değiştirirsek eğer algılarımız düşüncelerimizin temelini oluşturduğuna göre bizi yanlış düşünmeye ve yanlış düşünceye iten şeylerin temelinde algılarımız gelmiş olduğunu görürüz. İnsan doğasında şahsi görüşümce yanlış düşünceye bilinçli bir meyil söz konusu değildir. Normal standartlar da olan bir insan bilinçli olarak kendi canını yakmak istemez. Bizi yanlışa sürükleyen her eylemimizin altında düşüncelerimiz ve bu düşüncelerimizin doğruluğuna bizi inandıran algılarımız vardır. İnsan eğer topluma göre yanlış bir eylem de bulunuyorsa; bunun sebebi kendi algısını yönetememiş, başkalarının yanlış algılarını kendisine doğruymuş gibi algılatmasına karşılık olarak algıda seçici düşüncede bağımsız olmayı başaramamış olmasıdır. Algılarımız ve düşüncelerimiz bizim en güçlü silahımız en iyi dostumuzdur ama unutmayalım ki sadece bizim değil herkesin en güçlü silahı en iyi dostudur bu yüzden kendi silahımızı ve kendi dostumuzu iyi bir şekilde tanımalıyız. Aslında yaşantımızdaki genel problemimizin bu olduğu kanısındayım. Her okuduğumuza her gördüğümüze her duyduğumuza inanmayarak, başkasının algılatmak istediğini değil de kendi algıladığımızı yani başkasının süzgecinden geçenleri biz de kendi süzgecimizden geçirerek düşüncemize yerleştirmeyi başarabilirsek eğer, hayatı; daha hür ve daha özgür yaşamış oluruz. Daha güzel günlerde görüşmek dileğiyle…
Ruhunu sayfalara yansıtmaya çabalayan basit bir yazar.