"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kalpten Dokunmak, Kalbe Dokunmak ve Kalpten Kalbe Dokunmak

Zamanımızda insanoğlunun keşfetmediği tek canlı türünün insan olduğunu söylesek abartı yapmış olmam sanırım.

İnsan derken etten kemikten bir canlı türünü kastetmiyorum; insanı insan yapan farkları, meziyetleri, sıfatları kastediyorum elbette.

İnsan kâinatı keşfe çıktı, çok keşifler yaptı. Ancak kendi özünü/benliğini öz vatanında öksüz bıraktı. Bir çocuğu kundakta bırakıp çocuğu için yiyecek aramaya çıkan ve bir daha geri dönmeyen anne gibi. Yiyecek sevdasına kapılıp, çocuğunu kurda kuşa teslim etti.

İnsanın kendi kalbine yaptığı muamele de bir bakıma böyle işte. Kalbimizdeki açlık hissini bastırmak için çıktığımız yolculuklarda, ihmal ettiğimiz ilk şey maalesef kalbimiz oldu.

Kalplerin sultanından bir sözle insanı anlayalım önce: Peygamber efendimiz (s.a.s) “Dikkat edin! İnsanda bir organ (et parçası) vardır ki; o, düzgün olursa bütün beden düzgün olur; o, fesada uğrarsa bütün beden fesada uğrar. Dikkat edin! O organ kalptir.” (Buhari, İman, 39) buyurmuştur.

Kalp, bulunduğu insanı kontrol mekanizmasıdır. Kalbi insanda merkeze yerleştiren meziyet inançtır, sevgidir.

Kalbi fesada uğramış insan içten kurtlanmış, ancak dışardan hala canlı gözüken bir meyve gibidir. Başkalarına hoş gözükse de içten çürümektedir.

Nüvesini insan oluşturan her topluluk da böyledir. Bu sebeple toplumun fesada uğraması genellikle kalplerin fesada uğramasının sonucu olmaktadır.

Bir ülkeyi fesada uğratmak isteyenler için, yapılması gereken en büyük icraat insanların kalplerini fesada uğratmak olacaktır.

Bu söz bazılarına abartı gelebilir, ancak 15 Temmuz’da bunun provasını yaşadık. Bu milletin evlatlarının milletin kendi silahını kendi milletine çevirdiğine şahit olduk.

Öyleyse silahtan, teknolojiden önce onları kullanacak insanların kişiliklerini yapmamız gerekiyor.

Peki, bu günlerde övünüp durduğumuz hangi teknolojik gelişmeler fesada uğrayan kalpleri tamir edebilir?

Durum böyle olduğu halde silaha, teknolojiye verdiğimiz değeri, belki de yarısını kalpleri kazanmak için verdik mi?

Hayır, vermedik!

İşin kötüsü ülkemizde gönül ehli insanları da yüz üstü bıraktık. Pireye kızdık, yorganı ateşe verdik.

Bu gönül ehli kişiler toplumun diğer kısmını mayalayan, kırıkları tamir eden, kalpleri onaran, şekillendiren kişiler.

Birey ve toplum refahında, istiklalin ve istikbal muhafazasında insan terbiyesinde önem vermek başarının esasını oluşturur. Bu, gün gibi ortadadır.

Kalbe, inanç ve sevgiye dayanmayan bir terbiye/eğitim “el aramasıyla yol bulmak” gibidir. Ancak Güneş’e gözleri kapalı olan körler için faydalı olur.

İnsanları şekillenmek için kalplerine dokunmak gerekir. Kalbe dokunmanın kalpten dokunmaktan başka yolu yoktur. Öyleyse gönül/kalp ehli kişilere sırtımızı dönemeyiz.