Ulan korona, ulan korona sen ne biçim bir şeysin öyle. Boyuna bakmadan aldın dünyayı karşına, sen kimsin?
Doğurduktan sonra anası tarafından cami kapısına bırakılan çocuk gibi aniden çıktın karşımıza!
Ne ananı tanıdık ne babanı. Kimileri Çinli olduğunu söylüyor kimileri de Amerika kökenli olduğundan bahsediyor ama hiç kimse kökenini, milliyetini, inancını, dilini bilmiyor! Kimlik sorsak gösterecek belgen de yok.
Memleketin, ülken, şehrin, mahallen bilinmiyor. Hangi dili konuştuğunda meçhul. İnancın ise tan bir bilinmezlik içerisinde.
Çin, Wuhan doğumlu olduğunu söylüyorlar ama ne malum başka bir yerde doğmadığın? Belki de farklı bir yerde doğurdu seni anan ama götürüp Wuhan’da bir köşeye bıraktı!
Olamaz mı?Genellikle cami kapısına bırakılan bebeler caminin bulunduğu semtte doğmuyorlar! Sen de öyle olabilirsin!
Erkek misin yoksa dişi mi? O da belli değil.
Canlı mısın yoksa ölü mü? O da belli değil.
Ancak, kesinlikle eminim ki baban şeytan değil. O olsaydı bu kadar zalim olmazdın. Babanın bir insan olduğundan eminim!
Bana sorsalar sen boş birşeysin ama korkutuyorsun! Daha doğrusu seni kullanarak korkutuyorlar insanları. Sevimsiz, cılız, tipsiz mahalle kabadayıları gibisin, aslında gücün yok ama seni destekleyen çok!
Bir sıkımlık canın var ama dünyanın gücü arkanda. Tükürsek boğulursun, tüküremiyoruz, Dünya Sağlık Örgütü tüm desteğini sunmuş sana! Pandemi ilan edilerek sen, Dünyanın efendisi kabul etmemizi sağladılar!
Bilim insanlarını bile senin hakkındaki görüşleri nedeniyle böldün. Kimi bilim insanı, seni, “hayal bile edemiyeceğimiz kadar tehlikeli, zalim ve gaddar” olarak tarif ederken, diğer bilim insanları seni, “çok basit ve anlatıldığı kadar tehlikeli değil hatta varlığı bile tartışılabilir” buluyorlar!
Bilim insanlarımızı bile paniğe soktun. Balinayı sapanla avlamaya çalışanlar sineği öldürmek için atom bombası bile kullanmaya hazırlar! O derece!
Ulan korona, sen ne biçim bir varlıksın? Zalim misin, masum musun? Anlayamadık!
İyi yanların da var elbette. Sayende ellerimizi yıkamayı öğrendik. Hem de ne yıkama! Günde on beş kez, belki de daha fazla. Böyle giderse parmaklarımızın arasında perdeler çıkacak. Belki de yeni bir evrim geçirebiliriz!
El yıkamayı da bilmiyormuşuz. Yayınlanan “el nasıl yıkanır” videoları sayesinde onu da öğrendik, tabi ki sayende!
Sayende dünya temizleniyor ve aynı zamanda ispatlanıyor ki dünyayı kirleten tek yaratık İnsan!
Hava kirliliği azaldı. Plajlar temizleniyor. Venedik kanallarına yunuslar gelmeye başlamış, suları temizlenince!
Hatta biraz insanlaştık bile diyebiliriz sayende. Evlerde sohbetler bile yapılmaya başlandı. Hatta bazıları senelerce aynı evde yaşamalarına rağmen birbirini ilk defa görüyormuş gibi davrandı önceleri. Sonra kanlar kaynadı yavaş yavaş. Birbirini sevenler bile oldu, ilginç değil mi? Sayende!
Bu tür güzellikler de sayende. Yiğidi öldürür ama hakkını da veririz! Sonunda seni de öldürecek, dünyayı yeniden ve eskisindan daha fazla kirletmeye devam edeceğiz. Bize engel olmaya gücün yetmeyecek. Yedi başlı ejderha olsan, şahmeran olsan, Loch Ness canavarı da olsan yenileceksin ki aslında sen hiç bir şeysin!
Belki diğer ülkeler yenemez seni ama bizden kork.
Daha ilk gün tedbirlerinde aldığımız “konut kredisinde peşinat indirimi” kararı seni bitirdi ama sen farkında değilsin.
Dualarımız yeter sana! Dünyaya geldiğine pişman olacaksın hel de de Türkiye’ye geldiğine, gör bak.
O kadar güçlüyüz ki halkımız o kadar güçlü ki yardım bile istemiyoruz! Elektirik, su, gaz faturalarını anlımız açık, ödüyoruz! Hatta devletimize yardım bile veriyoruz!
Halkımız o kadar güçlü ki kendi tedavi giderini bile devlete ödetmiyor. Devlet maskeyi bedava dağıtacaktı, istemedik, “madem öyle beş lira verin bari, çok pahallı da olmasın” dediler de öyle kabul ettik, kullanılmasa da olur diyen bilim insanlarına rağmen!
Yolun elbet bir gün kuran kurslarına, imam hatiplere, vakıflara veya cemaatlere düşecek! İşte o zaman yiyeceksin asıl naneyi. Gösterecekler sana gününü. Ah vah etmek de çare olmayacak senin için. Ellerin kıçında kaçışını izleyeceğim!
Şimdi silah sende, güç sende, dayıların arkanda, geziyorsun dünyayı arsızca, gez, nasılsa son gezişin olacak, yolun bizimkilere düştüğünde!
Tanımıyorsun bizi korona. Tanıyacaksın. Seni ve yedi sülaleni, varsa sekizincisini de cehennemin en karanlık yerine götürdüklerinde gücümüzü anlayacaksın. O andan sonra yalvarsan da nafile. Niceleri yalvardı, niceleri Allaha dua etti. Niceleri yakınlarından yardım istedi, yine de kurtulamadı. Sen mi kurtulacaksın!
Son günlerinin tadını çıkar.
1956 Elazığ doğumluyum
1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezunum
Siyasi nedenlerle öğretmenlik yapmadım
1980 sonrası 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde tutsak kaldım
İşçi emeklisiyim