Öncelikle 10 Kasım münasebetiyle Gazi M. Kemal ATATÜRK’ü anıyor, küçülerek büyüyen bir ülke olan Türkiye için yaptıklarından ötürü şükranlarımı sunuyorum. Hasta yatağındayken, kendisini ‘‘tedavi’’ etmeye çalışan doktora vermiş olduğu ÖKE (Özgürlük, Kardeşlik, Eşitlik) soyadı ile bizlere iletmek istediği mesajı tüm ruhumuzla idrak edebilmemizi temenni ediyorum.
Bildiğiniz üzere Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkanı Gülten Kışanak ve eş başkan Fırat Anlı’nın 31 Ekim 2016 tarihinde tutuklanmalarından sonra Etimesgut Kaymakamı Cumali Atilla, Diyarbakır Belediyesi’ne kayyum olarak atandı.
Belediyecilik hizmetini belki de en çok hak eden şehirlerden biri olan Diyarbakır’ın, Hükümet için de ne denli önemli olduğunu söylemeye gerek yok. Bu nedenle orijini bürokrasiden gelen Sayın Atilla’ya yardım etmesi için Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan tarafından bir ekip görevlendirildi. Bu doğrultuda 11 Kasım 2106 tarihinde Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne danışmanlık yapmak bilgi ve birikimlerini aktarmak üzere görevlendirildi. Karaosmanoğlu, çalışma ekibini de şehrimize göndermekten kaçınmadı.
İster görev ve vatan aşkı diyin, ister Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan korkusundan diyin, geldikleri ilk günden itibaren çalışmaya başladılar. Buraya kadar her şey güzel. Nitekim bu güzellikleri yazmak için Kocaeli’nden gelen yazar Yüksel Ercan, şehrimizde yapılan çalışma ve iyileştirmeleri kaleme almış. Almış almasına da biraz abartmış. Öyle de abartmış ki, şehrimizi inciten cinsten.
Su ve elektrik abonelikleri olmadan lüks dairelerde oturulduğunda tutun da Diyarbakır’daki belediye ekibinin hiçbir can güvenliğinin olmadığını, çarşı pazarda dolaşamadıklarını ifade etmiş. Oysaki Sayın Başkan ve ekibini gittiğim çoğu mekânda görüyorum. Halkla ile de ilişkileri iyi, selamlaşıp, hal hatır sormadan es geçmiyor kimseyi. Ercan, yazısının devamında belediye ekibinin açık hedef olduklarını belirtip ailelerini dahi şehrimize getiremediklerini yazmış.
Burada doğrudan açık hedef olup görevini yapan güvenlik güçleri aileleriyle gelebiliyorken, zannımca belediye görevlileri de ailelerini getirebilir. Unutulmamalıdır ki, İstanbul, Ankara ya da Kocaeli ne kadar güvenilirse, Diyarbakır’da o kadar güvenilirdir.
Velhasıl gönül isterdi ki, yazarımız Diyarbakır insanının misafirperverliğinden, hoş sohbetinden, insanlığından da biraz bahsetseydi. Bahsetseydi de, sadece beton köprülerle değil gönül köprüleriyle de Diyarbakır-Kocaeli arasında bağ kurulsaydı.
Bu arada, Diyarbakır’da bir özel sağlık kuruluşunun yapmaya çalıştığı usulsüzlüğe karşı şikâyet ve ihbarda bulunduğum Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) hemen harekete geçerek mağduriyet ve kafamdaki soru işaretlerini giderdi. Buradan kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum. Bir diğer teşekkürü ise beni bu yaşa getiren, kendisi ise yarın 55. yaşına basacak olan değerli babama sunuyor, ellerinden öpüyorum. Nice mutlu, sağlıklı yıllara.
1989 yılı Diyarbakır’da doğan Mert Mahir GÖZ ilk ve orta öğretimini (2006) Diyarbakır’da tamamlamıştır. Yüksek öğretimine Uludağ Üniversitesi’nde (2007) başlayan GÖZ, buradaki eğitimini yarıda bırakıp Ankara Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası Bölümü’nü burslu kazanmıştır. 2013 yılında Ufuk Üniversitesi’nden dereceyle mezun olan GÖZ, yine aynı üniversitede çift anadal programı (ÇAP) kapsamında Uluslararası Ticaret bölümünü bitirmiştir. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra Hasan Kalyoncu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda master yapan GÖZ, şuan İnönü Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Politik tarih, siyasal sistemler ve uluslararası ilişkiler konularında birçok makalesi olan GÖZ, aynı zamanda Özgür Haber gazetesinde yazılarını kaleme almaktadır. Ayrıca GÖZ, kurucusu olduğu GOZMER (Güncel Ortadoğu Zabıtları Merkezi) çatısı altında ülke ve Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendirmektedir.