"Enter"a basıp içeriğe geçin

Zamane Dünyasında “Rikkate-İnceliğe-Nezakete” Yer Var mı?

Parmaklarımız ekranlarda gezinirken zaman eriyor sanki; sanal dünyanın sonsuz döngüsünde kaybolup gidiyoruz. Beğeniler, takipçiler, bitmek bilmeyen bir bilgi bombardımanı… Sosyal medyanın bitmek bilmeyen bildirimleri ve paylaşımları arasında, kalbimizin o en hassas duyguları, o içten gelen incelik yavaş yavaş kayboluyor mu acaba?

Edebi Tanım: Rikkat

“Rikkat”, duygusal bir incelik, kalbin yumuşaklığıdır; sevgiyle dokunulmuş bir ruh hali, içten bir fısıltı gibidir. Bir zamanlar kelimeler, kâğıdın narin yüzeyinde bir karınca gibi gezerdi. Mürekkebin kokusu, ruhumuza işleyen nazik bir dokunuştu. Şimdi ise ekranların soğuk ekranları, bu duygusal inceliğin yerini alıyor. Oysa “her şey zıddıyla kaimdir.” Belki de bu dijital gürültünün içinde, kalbimizin o yumuşak halini yeniden hatırlamamız gerekiyor. Kâğıdın o tanıdık kokusu, mürekkebin koyu daveti…

Kalem ele alınınca, zaman dururdu adeta. Her bir harf, parmakların ve dudakların ortak bir eseri gibi, yavaş yavaş belirirdi satırlarda. O an, yani kalemin elle ve gönüle buluştuğu vakit her şey değişir. Sadece yazmak değildir o vakit mesele, gönülden ve zihinden kâğıda dökülen bir hayat vardır. Şimdi ise kaygan bir zeminde her şey kayıyor ve görseller kendisine saniyelik bir zaman bulabiliyor.

Günlük Hayattaki Karşılığı: Rikkat

Rikkat, insanların birbirine karşı gösterdiği nazik, kalbi muhabbetle ortaya koyduğu davranışlardır. “Rikkatle yaklaşmak, kalpleri kazanmada en etkili yoldur.” ve “Rikkat, içten gelen bir gülüş kadar samimi olmalıdır. Gözlerinin içi gülmelidir.” Sosyal medya, bir yanıyla dünyayı avucumuza getirirken, diğer yanıyla insani ilişkilerimizi sanallaştırıyor, basitleştiriyor, çok yüzeysel hale getiriyor ve kadim değerleri sürekli aşındırıyor.

Oysa “rikkatle yaklaşmak, kalpleri kazanmada en etkili yoldur.” Bir emojiyle geçiştirilen bir tebrik, samimi bir gülüşün sıcaklığını asla veremez. “Rikkat, bir gülüş kadar samimi olmalıdır,” öğüdü, sanal dünyanın filtresinden geçince, çoğu zaman anlamsız bir ikona dönüşüyor. Bir nazik sözün, bir şefkatli bakışın değeri paha biçilemezken, biz ekranların soğukluğuna hapsoluyoruz. Orada öylece debelenip duruyoruz. Yüz yüze iletişim kuramayan, tüm iletişimi ve dünyası kaygan ekranlardan ibaret olan bir nesil paldır küldür geliyor! Aman dikkat! Aman rikkat!

Mizahi İfade: Rikkatin Önemi

“Rikkat, bazen o kadar önemlidir ki, birine nazikçe “Filmde kötü adam ölünce bile “ama içi iyiydi, başka da çıkış yolu bulamadı yaa!” diyen kişi: rikkat manifestosu! “Rikkat, sivrisineği öldürmeye niyetlenirken içinden dua etmektir: “Hakkını helal et, çok kaşındın!” “Çiçeğe su verirken “al canım iç, boğazın kurumuştur” diyorsan sen tam bir rikkat şampiyonusun.

“İncelik, çöp kutusuna “üzülme, yine dolarsın” demekle başlar. Böcek görünce bağırmak yerine ona “kusura bakma, burası senin doğal yaşam alanın değil” diyen bir kalp: rikkat yani incelik, nezaket, hassasiyet değerleriyle doludur! gibi tebessüm ettiren ifadelere ihtiyaç var.

Belki de bu dijital kalabalıkta birbirimize en çok söylememiz gereken şey budur: “Bir başkasının acısını kendi kalbine misafir etmek ama çay da ikram etmektir, incelik. Herkes gülerken birinin sessizliğini fark eden tek kişide gizlidir nezaket.

 Zira “rikkat, bazen o kadar önemlidir ki…” O sanal tartışmaların, o bitmek bilmeyen beğeni avının içinde kaybolurken, yanımızdaki insanın kırık bir kalbi olabileceğini unutuyoruz. Yanımızdakileri ezip geçerek sanal ortamda nezaket delisi olanlar gerçekten de delirmiş olabilirler. Bizler bu uçsuz bucaksız, kalbi karşılığı olmayan bu dijital labirent dünyasında yönümüzü şaşırıyoruz. Oysa uçurumun kenarında duran birinin en büyük arzusu, bir elin sıcaklığını hissetmektir.

Çıkarılacak Ders: Nazik Olmanın Önemi

Nazik olmak, insan ilişkilerinin temelidir; rikkat, kalpleri birleştirir. Teknoloji, bir bıçak gibi; doğru ellerde bir sanat eserine dönüşebilirken, hoyrat ellerde bir cinayet aletine dönüşüyor. Biz, bu bıçağı dengesizce kullanan bir nesil olduk. Hızın ve anlık tatminin peşinde koşarken, kalpleri birleştiren o nazik köprüyü, yani rikkat’i unuttuk.

“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” diye haykıran bir Necip Fazıl sesi yankılanıyor içimizde. Bu dijital cadde gerçekten de çıkmaz bir sokak mı? Kalbimizi katılaştıran, empati duygumuzu körelten bu sanal dünya, gerçek anlamda bir veda mı olacak insanlığa? Cahit Zarifoğlu’nun o ince ruhu fısıldıyor: “İnsan bir ormandır, her yaprağında ayrı bir hüzün taşır.” İşte o hüznü dindirecek olan, ekranların ışıltısı değil, kalpler arasındaki o nazik bağdır.

Sonuç

Sonuç olarak, bu dijital çağın yorgun insanlarına bir dokunuş gerek. Belki bir kitaba sığınarak, belki birinin derdine samimiyetle yaklaşarak, belki de sadece sessizce dinleyerek… Çünkü unutmayalım ki, en büyük iş, kalplerdeki o ince titreşimi yeniden hissetmektir. Dijital cellatların hüküm sürdüğü bu çağda, hayata ve günlük olaylara rikkatle yaklaşmak önemli!