Savaşa hayır diyen, barışı savunan biri olduğum için insanlığın başına bela olmuş tüm militarist suç ve kötülük örgütlerine karşıyım. Size, savaşları kutsayıp dünya barışını yok eden bu kötücül güçler hakkındaki görüşlerimi anlatmak istiyorum.
12 Mart 1947 – 26 Aralık 1991 dönemi dünyada, soğuk savaş dönemi bilinir ve bu yıllarda birbirine düşman iki büyük güç vardır. Birincisi, ABD ile kapitalist-antikomünist ülkelerin oluşturduğu ‘NATO’, İkincisi de işçi köylü birlikteliğindeki bir devrimle sosyalizme geçmiş, ancak zamanla revizyonist anlayışların egemen olduğu ülkelerin ‘Varşova Paktı’dır.
Bu iki güç arasında yıllarca süren psikolojik savaş ve silahlanma yarışı; Varşova Paktını dağıtarak 1991’de NATO’ya bir zafer kazandırmıştı.
NATO nedir?
-NATO, emperyalistleri koruyan ve onlara yeni pazarlar, çıkar alanları sağlayan bir savaş organizasyonu olarak, ölüm makinası silah ve teknolojilere pazarlar bulmak için algılarla oluşturduğu korku ikliminde halkların dostluklarını yok eder, onları karşılıklı düşman kılar…
Böylece dünya barışını engeller, doğal yaşam kaynakları ve insanlık değerlerine zarar verir.
Kısacası, NATO kötücül bir suç örgütüdür.
1991 sonrasında da NATO, tek kötücül suç örgüt olarak kalamadı. Çünkü Rusya yeniden güçlenip, emperyalist amaçla dünya paylaşımından pay ister oldu. Önce çevresindeki ülkelere saldırı-işgaller başlattı, yetinmedi, Türkiye’nin politikaları ve Suriye’nin ev sahipliğinde Akdeniz kıyılarına da inerek önemli bir hayalini daha gerçekleştirdi … dur durak bilmeden, Ukrayna Savaşını da başlattı.
İşte böyle böyle oluştu dünyada şimdiki korku iklimi. Bu korku ikliminde kendilerini güvende görmeyen bazı ülkeler yeniden telaşa kapılıp özellikle NATO şemsiyesi altına sığınmak istemeye başladılar.
Örnek: İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya katılma istekleri…
***
NATO Antlaşmasının 10. maddesine göre, oybirliği olmadan ‘yeni üye’ alınamaz. Erdoğan da bu maddeden aldığı yetkiyle: eğer, isteklerimiz kabul edilmezse biz de İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliklerini veto ederiz diyor.
Çünkü kamuoyu araştırmaları, en geç bir yıl sonra yapılacak seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin kaybedeceğini gösteriyor. O da bu “veto” yetkisini bir şantaj aracı yaparak, ‘ikbal’ için bir seçim fırsatına çevirmek istiyor.
Peki, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya ile sınırdaş mı?
-Hayır.
Peki, bu ülkeler Türkiye’yi bu denli kızdıracak neler yapmışlar ki?
Bu soru çok önemli, çünkü bu ülkeler, sıkıyönetimlerin, 12 Martların, 12 Eylüllerin ve zulmün hiç eksik olmadığı ülkemizde; güven içinde insanca yaşama olanağını bulamayıp kaçanlara (özellikle de Kürtlere) kapılarını açmış, onlara sığınma, barınma, eğitim hakkı tanımış ülkelerdir.
Şimdilerde herkesin sevdiği Nazım Hikmet de bir zamanlar:
“Karşı yaka memleket /sesleniyorum Varna’dan, /işitiyor musun?
Memet! Memet!
Karadeniz akıyor durmadan, /deli hasret, deli hasret,
oğlum, sana sesleniyorum, /işitiyor musun?
Memet! Memet!”
“Memleketim! Memleketim!”
…
Diye haykırmış
Ve:
19 yaşında, şiddetin her türlüsüne karşı çıkan, barış ve özgürlükleri savunduğu, solculara destek olduğu için tutuklanan, yazdığı eleştirel yazılar yüzünden 1981 yılında (28 yaşında) “vatan haini” diye yurda girmesi yasaklanıp vatandaşlıktan çıkarılan Memed Uzun gibi…
O Memed Uzun ki, sığındığı İsveç’ten yola çıkıp Yunanistan adalarına, özlemini çektiği ülkesini bakışlarıyla okşamak, el sallayıp selamlamak, denizden, rüzgârdan, kuşlardan, dağlardan, tepelerden yanıp sönen ışıklardan haber almak ister.
Bu yasakçı faşist anlayış nice Nazım Hikmetler, nice Memed Uzunlar tüketti, daha da ne kadarını tüketecek acaba?
İşte, İsveç ve Finlandiya gibi ülkeler, doğdukları topraklarda zulüm gören, yaşama güvencesi kalmayan on binlerce insanımıza, insani yardımda bulunmuş ve onlara kapılarını açmıştır. Ülkemizin bu ülkeleri ‘düşman’ belleyip onlara yaptırımlar uygulama istekleri işte bundandır.
Peki, AKP İktidarı ‘ikbal’ için bu tuzakları kurarken, acaba ülkemizin ana muhalefet partisi ne diyor, neler yapıyor?
06.06.2022 günü parti sözcüsü kürsüye çıktı ve komşu ülkelerimiz Suriye ve Irak’ı kastederek: “Türkiye sınır ötesi operasyonları ilk defa yapmıyor. Sınır ötesi operasyon böyle randevu vererek, yer göstererek, davul zurna çalıp duyurarak yapılmaz… “bir gece ansızın” gelinir…” -dedi.
Sonra da: “İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği… İttifakın güçlenmesi hepimizin yararınadır… Diplomatik nezaket içinde, iç siyasete alet edilmeden götürülmesi gereken bu süreç, sadece Finlandiya’ya SİHA satarak, sadece birkaç teröristi geri alma anlaşması yaparak sonuçlanmamalıdır. Türkiye’nin vizyonu bundan çok daha geniş olmalıdır.” Dedi.
CHP sözcü kısaca:
***Türkiye’nin komşu ülkelere; bombalı, füzeli, tanklı ‘ansızın harekatlar’ yapmasına açık destek verdi.
***Türkiye fırsat bulmuşken, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı daha fazla ‘taleplerde’ bulunulmasını… istedi.
Nereden nereye!
Şimdi de AKP, muhalefeti yanına çekmiş olmanın fırsatını yakalamanın hazzıyla ellerini ovuşturmaktadır. Böylece AKP, bir taşla pek çok kuş vurmuş hem Kürtlere zarar vermiş hem muhalefeti işlevsiz bırakmış, hem de seçimlere sisli puslu bir korku iklimi içinde girmeyi başarmıştır.
O, CHP ki: “Hak-Hukuk-Adalet” sloganları atarak Ankara-İstanbul uzun yürüyüşünü yapmış, halka yapılan zulüm ve zalimlikler için ‘helalleşmek’ istemiş, AKP ve liderinin her eylem ve söylemine ‘yanlış’ diye karşı çıkmış.
Ne demiş neler yapmış şimdi de azla yetinme daha fazla iste, silah sanayi çalışsın, müteahhitlere işgal edilmiş ülkelerde de işler çıksın istiyorlar.
Hani nerede kaldı, Yurtta Barış, Dünyada Barış!
İşte bu anlayış birlikteliği içinde; yurtdışına asker gönderen tezkereleri, sıkıyönetim-olağanüstü hal ilanları kutsal metinlermiş gibi hiç “neden-niçin” diye sorgulamaz “evet, evet!” diyerek alkışlarla kabul görürler.
Kürt halkına karşı kurulan bu Türkçü-İslamcı birliktelik, şimdi de İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya girişine engel olmak istiyorlar.
Hiçbir sorun at gözlüğü takarak, ya da derecesi düşük, ufku az gören bir gözlükle çözülemez!
Bu Kürtleri dünyada yok etme birlikteliğidir!
Fakat onlara inat, Kürtler dünya barışı içinde hep yeşerip dal verecek!
***
Savaş, yaşamın düşmanı olarak her şeye hepimize karşı!
Türkiye’de, Kürt sorunun çözülmesini engelleyen, Kürt’e, Kürt diyemeyen, onların anadiline, müziğine, kültürüne yasak koyan, karşı duran iktidar ve muhalefetin ırkçı birlikteliği oldukça, barış olmaz!
Ancak hamasi nutuklar eşliğinde sıkça savaş tezkereleri imzalanır, canlar ve mallar ölüm makinaları için harcanır!
Bu yüzden çok çok ölüyoruz!
Bu yüzden de öl, öldür, ölümler bitmiyor!
Bu gidişe dur demek gerek!
Emin Toprak- DOSTÇA
Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum.
Köyümde İlkokul (1957-1962)
Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Ok.(1962-1968)
İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Böl.(1973-1977)
ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisan tamamlama…
5 yıl İlkokul Öğretmeni,
16 yıl Rehber Öğretmen,
19 yıl Eğitim Müfettişi olarak 40 yıl çalıştım.
2013 yılında emekli oldum.
Halen emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var.
https://etoprak1950.blogspot.com/
Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum.