"Enter"a basıp içeriğe geçin

Yeni Bir Yıla Girerken

Bizim kuşağın insanları, çokça darbe, çok uzun süreli sıkıyönetimler, çok zalim olağanüstü haller gördü. Bu yıllarda da şimdiki gibi küçük bir zümrenin çıkarları hep öncelikli, diğer insanlar ve onların insan hakları ise önemsenmezdi. Bunun için bizler; her zaman demokrasi- özgürlük istedik ve barışa hasret kaldık.

2021 yılı da o yıllardan biri oldu…

2021 yılı, ülkemiz için hep kötülükler üreten kötücül bir iklim oldu.

İşte bugün 2021 yılının son günü. Her yılın bu gününde hemen herkes, sevdiklerine, dostlarına yaşanan üzüntü ve acıları son bulsun unutulsun diye mesajlar gönderir. Bu mesajlarda; sağlık, mutluluk, huzur, başarı dilekleri sıralanır ve ülkeye, dünyaya barış gelsin istenir. Bunlar, gelecek için iyilikler dileyen ve yaşamsal umutları dillendiren, yaşanan acıların tekrarını istemeyen mesajlar…

Masanın başına oturduğumda amacım; acı ve üzüntülerden uzak, iyi dilek ve umutlarla süslenmiş bir yeni yıl yazısı yazmaktı.

Fakat bu isteğim gerçekleşmedi. Çok üzgünüm!

Olmadı, olmadı çünkü:

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun iki bakanı buna izin vermedi.

Ülkemizdeki çığlık ve acıları gidermek için sosyal ve ekonomik çözümler bulmakla görevlendirilmiş, bunun için yemin edip söz vermiş olan bu önemli kişiler, bakın-görün-dinleyin neler neler söylediler:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, işsizler için dedi ki: “Ne diyor birileri ‘iş yok’… Nankör, nankör bunlar. Yan gelip yatarak para kazanmak istiyorlar”
Erdoğan:”Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” deyip yetkiyi aldıktan sonra da “Dünya bizi kıskanıyor” “demişti.

İşte kıskanılacak ülkemizden birkaç manzara:
–An itibariyle Dolar 13,28 Türk lirası ve ülkemiz ancak, dünyanın en pahalı faiz ile borç para bulabiliyor.
–Gerekli önlemler alınmadığı için yangın ve seller bire felakete dönüştü.
–Hazinenin 128 milyar doları yok edildi.
–16 milyon insan 500 liralık sadakalarla oy deposu yapıldı.
–Askıda Ekmek kampanyası başlatıldı.
–Çöpten ekmek toplayanlar çoğaldı.
–Halk ekmek kuyrukları uzayıp gitmekte.
–Dolar 8’den 18’e çıkarken susuldu, 18’den 13’e inince halay çekildi.
–Yasama, Yargı ve Hukukun üstünlüğünü esas alan sistem çöktü.
–Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Mahkemesi kararları yok sayıldı.
–İktidarını desteklemeyen herkes hain, terörist ilan edildi.
*
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ki, kendileri ülkemiz iç güvenliğinin baş sorumludur. Ve onun hakkında mafyatik örgütlerle ilişki kurduğu ‘iddiaları’ bulunmaktadır. Hakkındaki bu iddialar için yargıya başvurup orada aklanmak yerine, politik rakiplerine en çok sözlü sataşmada bulunup yargı kararı olmadan insanları suçlu ilan ediyor. Ayrıca görevlendirilmiş bakanlar arsında en çok konuşan da kendisidir.

İşte bu özellikleri olan Soylu, Bursa AKP İl Başkanlığı toplantısında: “Sadece bizim yaptıklarımıza bakmayın. Biz kendimiz yapmıyoruz. Biz inanıyoruz ki; bize yaptıran Allah’tır, bize yaptıran Allah’tır, bize yaptıran Allah’tır!” diye diye pekiştirmek için üç kez tekrarlıyor.

Bu sözler, Soylu’nun, Türkçülükten dinciliğe doğru yol almakta olduğunun bir göstergesidir. Anlaşılan şimdi de daha din esaslarının yazılı olduğu kitabı okuyamayan, okusa bile anlamayan milyonların dini duygularını sömürmeye başlamış. Bunun için de kendisini kutsuyor, inançsal bir zırha bürünüyor.

İşte, ülkedeki kötücül anlayış ve kötülüklerle savaşması gereken bu kişinin sorumluluk alanında olup bitenlerden kısa bir seçki:
–Tacizci tecavüzcü güvenlikçilere(!) “cezasızlık” sağlanması.
–Halkın iradesini kayyımlara teslim etmesi.
–Köy ve kentteki çocukların yolda veya evlerinin içinde iken zırhlı araçlarla ezilmesi.
–Halkın iradesiyle seçilen belediye başkanlıklarına kayyımlar atanması.
–Helikopterden insan atılması…
–Mahkeme kararı olmadan insanların suçlu, terörist olarak ilan edilmesi.
–Soma ve Ermenek işçilerinin hak arayışlarının jandarmaca önlenmesi.
–Urfa Suruç Devlet Hastanesinde Şenyaşar’ların infaz edilmesi.
–Deniz Poyaraz ve nice kişinin katledilmesi.
–Konya’da Dedeoğulları ailesinde 7 kişinin katledilmesi.
–Limanlarımızın kokaincilerin uğrak yeri olması.
Ve daha onlarca sayfalık kötücül anlayış ile kötülük sayabiliriz.

Soylu’nun sorumluluk alanında olup gerekli önlemler alınmadığı için olup-biten bu kanlı olaylar için:

“Ben yapmadım, Allah yaptırdı.” -diyebiliyor!…

*
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun randevu isteğine: “Kamuoyunu yanlış yönlendirerek maksadını aşan, emrivaki şekilde yapılacak görüşme talebini karşılamamız beklenmesin” dedi ve bakanlığın kapısına asma kilit vurdurdu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bakana: “KPSS’de yüksek puan alan öğretmen adayları niçin sözlü ‘mülakatta’ elendi?” -diye soracak ve belki de haksızlık yapılmadığna, aldığı cevap ve belgelerle ikna olacaktı.

Fakat Bakan Özer; bize dünyada eşi benzeri olmayan bir olay yaşattı. Bir vekili olarak halkın hakkını aramakla görevli olan Kılıçdaroğlu’nu bakanlık kapısından içeri alınmamasını, hangi hukuk kuralı kabul eder, hangi töre, bu çiğ davranışı hoş görebilir ki?

Böylesi ucuz davranış yerine Sayın Bakan Mahmut Özer’in öncelikleri şunlar olmalıydı:
–MEB’i Devlet desteğiyle kurulan, mülakatlarla desteklenen vakıfların kuşatmasından kurtarması
–MEB’i imam hatipler diyanet, vakıf ve tarikatların kuşatmasından kurtarmak.
–Ortaçağ okulculuğunu bırakıp çağdaş ve bilimsel eğitime geçmek.
–Öğretmenlerin ekonomik ve sosyal haklarını iyileştirmek.
–Sıra bekleyen öğretmenleri, yandaş olup olmadıklarına bakmadan, ‘mülakatsız’ olarak mesleki donanımlarına göre işe almak.
–Köle gibi çalıştırılan ders ücretli öğretmenler sorununu çözmek.
–Bakanlıkta işlevsiz bırakılan iki başlı teftiş sisteminin Danıştay kararlarına uygun hale getirmek.

Eyyy Mahmut Özer, sizin yukarıda sıralananların benzeri daha nice işleriniz varken, onlara hiç dokunmuyorsunuz da sadece aldığınız bir emrin korkusuyla, nasıl olur da milyonları temsil eden ana muhalefet partisi genel başkanı Kılıçdaroğlu girmesin diye bakanlığın giriş kapısına asma kilit taktırırsınız?

O kapı ne sizin ne de babanızın değil ki!

Burası halkın yani herkesin kapısıdır ve herkese açık olmalı!

Bu görülmedik, bilinmedik ayıplı iş, acep hangi yörede, hangi törede var?

40 yıl çalışmış bir eğitimci olarak bu ayıplı işten utanç duydum.

AYIP!

AYIP!

HEM DE ÇOK ÇOK AYIP!

***

Tanıdık olan, tanıdık olmayan sevgili okurlarım, dostlarım, 20 yıldır işte böylesi bir iklimde yaşıyoruz.

Fakat demokrasi ve özgürlüğe susamış halkımız onları oyları ile davul zurna yerine tencere, tava sesleriyle gönderecek.

Hem de anlayışlarıyla birlikte bir daha geri dönmemek üzere gidecekler!

İşte tüm bu dirençleri, egoları, öfkeleri, kinleri de bu yüzden.

Belki arkalarında nice acılar ve soyulmuş bir enkaz bırakacaklar ama gidecekler!

Hem de çok yakında gidecekler!

2022 yılı tüm insanlık için sağlık, mutluluk ve barış yaşatan bir yıl olsun.

Sevgi ve saygılarımla…

Emin Toprak – DOSTÇA