"Enter"a basıp içeriğe geçin

Göz Göre Göre

Artıyordu. Durmadan artıyordu. Hiçbir şey olmamışçasına durup dururken öylece artıyordu. Yapması gereken işleri yaparken, yaptıkları anları insanların gözüne sokmak için yanında fotoğrafçı gezdirenler durmadan artıyordu. Sahne ışıkları gözlerimi alıyordu. Seyirciler kimi izlemek için buradalar? Ben garip bir vatandaşım. O da ne? Bir elma ağacı etrafındakilere bağırıyor: “En iyi ve en iri elmayı ben verdim. Çekin fotoğrafımı, sosyal medyada paylaşın. Ormanı etiketlemeyi unutmayın, görsün elmanın iyisini kimin yetiştirdiğini.” Uzaklardan bir üzüm bağı yükseltiyor sesini: “Çekin çekin en iyi üzümü ben yetiştirdim. Paylaşın, etiketleyin büyük çınarı. Görsün en güzel üzümü kim yetiştirirmiş. Belki beni bağların bağı yapar.” “Şeftalinin güzeli burada! Çekin ve paylaşın ohhh… Gelsin beğeniler. Alıntılamayı unutmayın beni.” Bu nasıl bir sahne böyle, ‘’Sizin asli göreviniz meyve vermek zaten, bunun reklamı olur mu hiç?’’ diye seslendim. ‘’Dön bir bak.’’ dedi Erik ağacı. Arkamda koca bir ekran belirdi. Sosyal medya hesapları…Yazık dedim terk ettim sahneyi.

Azalıyordu… Durmadan azalıyordu. Gözlerimin içine bakarak, hiçbir şey olmamışçasına göz göre göre azalıyordu cebimdeki liralarım. Market market geziyorum. En ucuz yağ nerede? En uygun çocuk bezi hangisi? Hangi makarnayı yiyip hangi çayı içersem, oğlumun yırtılan pantolonu yerine yenisini nereden alırsam; ay sonuna kadar ekmek alabilecek param kalır? Her birini not ettim. Ben harcamadan cebimde azalan liralarım. İnşaatlarda canımı dişime takarak kazandığım liralarım. Aybaşında cebime koymadan durmadan azalıyordu…

Artıyordu… Durmadan artıyordu. Gözlerimin içine bakarak, umarsızca, hiçbir şey olmamışçasına, göz göre göre artıyordu. Küçücük nefesim eksilirken üstümdeki ağırlık durmadan artıyordu. Televizyonda çizgi dizi izlerken uykuya dalmıştım. Bir anda salıncaktaymış gibi sallanmaya başladım. Sallanmam gittikçe arttı. Durmadan, bana mısın demeden artmaya devam etti. Annemin çığlığı, artan sarsıntı… Üzerinde uyuduğum bu sert ve soğuk zemin asla annemin kucağına benzemiyor. Nefesim eksilirken, ayaklarımda karıncalar geziyor. Yazık onlarda sıkışıp kalmışlar bu karanlık, daracık yerde…Üstümde rahatça gezinebilirsiniz minik karıncalar, ben uyuyorum. Birazdan anneciğim gelir. “Aaa itfaiyeci abla siz mi geldiniz? Peki annem nerede…?”

Azalıyordu. Durmadan azalıyordu. Hiçbir şey olmamışçasına durmadan azalıyordu. İnsanların kendi fikirlerinin dışında başka bir fikrin; kendi hisleri dışında başka bir hissin olabileceğine olan inançları durmadan azalıyordu. Boğazımı sıkan eller yüzünden, aldığım hava hızla azalıyordu. Beni çok seven, adıma şiirler, şarkılar besteleyen, saçlarımı sevgiyle okşayan sevgilim. “Dün, beni uzun bir süredir aldattığını öğrendim.” Bu saygısızlığı asla kabul edemezdim. Ayrıldım. Şimdi kendisinden ayrılmak istediğim için gözlerimin içine bakarak boğazımı sıkıyordu. Aldığım nefes durmadan azalıyordu. Boğazımdaki ağrı hızla artıyordu. Etrafımdaki aydınlık azalmaya başladıkça, kadın cinayetleri hızla artıyordu.

Artıyordu. Durmadan artıyordu. Gözlerimin içine bakarak, umarsızca, hiçbir şey olmamışçasına, göz göre göre artıyordu. Kuşların, böceklerin ve karıncaların çığlıkları durmadan artıyordu. Gökyüzüne yükselen dumanlar ve yaşam kaynaklarımızı saran alevler hızla artıyordu. Anne sincap, yavrusunu önüne katmış, hızla kaçarken; göz göze geliyoruz. ‘’Alevlerin arasında yitirdiği dostlarının hüznü yüreğime düşüyor.’’ Elimde bir kova suyla koşuyorum…Ben, Yaratıcının ruhundan üfleyerek yeryüzüne gönderdiği, farklı suretlerde ete, kemiğe bürünmüş temsilci: ‘’Yeryüzünde insanca bir yaşam için artmasını istediğim birçok şeyin azaldığını ve azalmasını istediğim pek çok şeyin arttığına tanık oldum.