"Enter"a basıp içeriğe geçin

İpek ve Musa

Aslında konu hakkında oldukça geniş bir açıklamayı yapmış İnci Hekimoğlu, “İpek Bize Ne Anlattı” başlıklı yazısında. (1)

Musa Orhan adlı uzman çavuşun ne yaptığını bilmeyen kalmadı sanırım. Bilmediğiniz, bu insanın kadın ticareti yaptığı konusunda duyumlar.

“ben başka kızlara da yaptım, bana bir şey olmaz. İstediğin yere şikayet et” diyebilecek cesareti kimden, kimlerden aldığını düşünürken, kurduğu cümlenin bir anlamda yaptıkları konusunda (kadın ticareti) bir itiraf niteliğinde olduğunu da anlamak gerekiyor!

İnci hekimoğlu’nun asıl vurgusu da önemli. “Kürt coğrafyası çok uzun yıllardır çatışma bölgesi. Ve insan hakları savunucusu Avukat Eren Keskin’in sosyal medyadan attığı mesajda söylediği gibi 90’lı yıllardan beri polis, asker, korucuların işlediği cinsel saldırı suçları hep cezasız kaldı.  Eren Keskin’in “ Yıllar önce, Musa Orhan’dan önce bir Musa Çitil vardı. 90’lı yıllarda Mardin’de komutandı. Ş.E ye cinsel saldırıdan, tutuksuz yargılandı, beraat etti. Sonra, yıllar sonra Diyarbakır ‘Sur’ da komutandı??!!!” mesajında hatırlattığı gibi, bu döngü hiç değişmedi.”

Cinsel saldırı bir politika mı? Sorusunu sorduracak cinsten açıklamalar!

Musa Orhan isimli zanlı, “kaçma ihtimalinin olmaması” nedeniyle tahliye edilirken, 200 günden fazla açlık içindeki Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın “kaçma ihtimali” nin olması ve serbest bırakılmamaların ise adalet denilen çarkın nasıl çalıştığı konusunda biraz da ip ucu verebileceği kanısındayım!

Adaletin adil olmadığı kesin.

Açık bir şekilde suç işleyen resmi görevli kişinin açık bir şekilde korunması ve serbestçe dolaşmasına imkan verilmesini konusunda yorum bile yapmaya gerek yok!

Kadınlara, cinsiyetine bakılmaksızın çocuklara yapılan cinsel saldırıların altında yatan tek bir gerekçe var! Tüm insanları kişiliksizleştirip insani itibarını yok etme politikası. Cinsel olarak aşığılayarak kişilikleri yok etmeye çalışıyor, kişiliksiz bir toplum üretmeyi hedefliyorlar.

Ancak asıl suçlu bizleriz.

Susarak, tepki göstermeyerek, oturduğumuz yerden izleyip, acıklı bir kaç cümle ile sosyal medyadan protesto ederek vicdanlarımızı rahatlatan bizler gerçek suçluyuz!

Suçluyu biliyoruz ama adını söyleyemiyoruz, korkuyoruz.

Suçluyuz.

En az gerçek suçlular kadar suçluyuz çünkü kılımızı kıpırdatmıyoruz! Görüyor, başımızı çevirip görmezden geliyoruz. Yardım çığlıklarını duyup duymazdan geliyoruz!

Sosyal medya rahatlatıyor vicdanlarımızı. İki ağır küfür, birkaç duygusal cümle kurduk mu bizden daha muhalifi, karşı çıkanı yok. Biraz daha ileri gitsek neredeyse devrim yapacağız ama sosyal medyada bile buna dikkat ediyor, fazlaca dikkati çekmemeye çalışıyoruz.

Sosyal medyada bile cümleler dikkatle seçiliyor.

Kısaca gerçek suçlulara, onları koruyup kollayanlara, emirle çalışan adalete, işlemeyen hukuk sistemine, bunlara göz yuman yetkililere kızmaya gerek yok. Onlar gerçek görevlerini yapıyor!

Sizler de yapın! İnsanım diyen, insan olma konusunda iddiada bulunan, bunu naif bir şekilde “insan olmaya çalışıyorum” diyerek ifade eden herkesi görevini, insan olmaktan gelen görevini yapmaya çağırıyorum.

Kimliği, dili, inancı, rengi ve cinsi ne olursa olsun, insanlık dışı her uygulamaya, insana yapılan şiddete, işkenceyei kötü muameleye, taciz ve tecavüze, kadın ve işçi katliamlarına, doğaya karşı işlenen suçlara, soygun ve talana karşı durmak bir insanlık görevidir ve insanım diyen herkes bunları yapmak zorundadır.

Öyle ağlayıp sızlamakla olmuyor.

Yaralı bir kedi veya köpek gördüğünüzde üzülebiliyor musunuz? Bunu insan için de hissedin ve gereğini yapın, yapalım!

Tecavüz, taciz, kadın, işçi ve doğa katliamı devam ediyor. Eksilmiyor, artıyor!

Doğa, yapılan yanlışları Giresun örneğinde olduğu gibi insanların yüzüne çarpa çarpa gösteriyor.

Aynısını bizler de göstermeliyiz.

Doğa gibi olmalıyız. Yapılan yanlışı yüzlerine çarpa çarpa gösterebilmeliyiz.

İşte o gün bayramdır…

1.https://artigercek.com/yazarlar/incihekimoglu/ipek-bize-ne-anlatti