Hiç unutmam; ilk defa bir sahafa gittiğimde, hangi kitabı sorsam, binlerce kitaplardan oluşan kitapların arasından ismini zikrettiğim kitabı kısa bir sürede bulup önüme koyması beni çok etkilemişti.
Farklı alanlara ait onca kitabın ismini hatırında tutması küçümsenmeyecek bir meseleydi elbette. Ancak ben gözümde daha da büyütmüştüm. Kitapların her birini teker teker okumuş izlenimine kapılmıştım. O’nun büyük bir alim olduğunu düşünmüştüm.
Tabi sonradan bu kişinin mesleği gereği kitapların isimlerini bildiğini, kitapların muhtevasından mesleği gereği kısaca haberdar olsa da, içindeki bilgilerden bi-haber olduğunu anladım.
Bu saf halimin bir tık daha ileri seviyesinin ise şu olduğunu söyleyebilirim: Çok kitap okuyan ya da okumuş insanları alim zannetmem. Bu saflığım önceki kadar kısa sürmedi maalesef.
Tabi ki bu izaha muhtaç bir mesele. Okuyanlar da alim değilse alim kim peki?
Bence kitabın ismini bilip içindeki bilgilerden bi-haber olan bir sahafla, kitabın lafızlarını okuyup mananın izini sürmeyen kişi aynı mesabededir. En iyi ihtimal bir kademe üstedir.
Çünkü kitaplar içindeki bilgileri saklayan bir kap ise, lafızlarda içerdikleri mananın kaplarıdırlar. Yani kitabı okumak için kapağını açıp okumak gerektiği gibi, lafzı anlamak için mananın kapılarını tıklatmak gereklidir.
Örneğin; “sabır” lafzı normal her insanın manasını bilip kullanıldığı bir lafızdır. Ancak sevdiğini kaybeden kişi için bu lafız, manada etkisi bakımından atomun parçalanmış hali gibi sarsıcı ve yakıcıdır…
Eğitim sistemi bir sahaf mantığıyla işliyor günümüzde…
Eğitim değil sahaflık mesleği…
Manaları anlatırken lafızları kullanırız. Kullandığımız lafızlar kitabın ismi, anlatmak istediğimiz mana ise kitabın içindeki bilgiler gibidir. Aradaki önemli fark şudur: Kitabın kabul görmesi için ismi kadar hikayesinin de güzel olması; kullandığımız sözcüklerde ise o söz uğruna verilmiş mücadelenin güzel olması gerekir.
Hayatlarının hakikate adamış insanların asırlar sonrasına bile ışık tutacak etkili sözler söylemiş olmaları, onların edebi yeteneklerinin mükemmel olması değil, dava uğruna bezledilmiş ömürlerin olmasıdır.
Hakikatler bir ok gibidir çünkü. Batılı deler geçer. Ancak herkes bu oku batılı delebilecek şekilde kullanamaz. Yayı iyi geremediğinden ok uzaklara gidemez. Tesiri olmaz.
Oku germek nedir peki? Hakikat uğrunda çileleri, sıkıntıları, göğüslemek. Dava uğruna gerilmek. Manaya inmek için.
Kısacası: Atılan okun çok olması değil, yayın iyi gerilmiş olmasıdır önemli olan.
“şems-i asr”
arazrmzn@gmail.com