"Enter"a basıp içeriğe geçin

Sen Hiç Mülteci Oldun mu?

Neredeyse on yıldır süren ve ülke olarak bizim de müdahil olduğumuz Suriye iç savaşı nedeniyle milyonlarca insan, istemeyerek evinden, şehrinden ve ülkesinden ayrılmak orunda kalarak, değişik ülkelerde mülteci konumuna düştü!

Yıllardır ülkemizde bulunan mültecileri izliyoruz. Kimimiz kızıyor, öfkeleniyor ve onları istemiyor, kimimiz de düştükleri durum nedeniyle onlar adına üzülüyoruz.

Onlar ne hissediyor? Nasıl yaşıyorlar? Karınları doyuyor mu? Kalacak evleri var mı? Rahatlar mı? Bu soruların cevabını bulmak, onlara yardımcı olmak, onlarla birlikte yaşayıp acılarını paylaşmak isteyenimiz yok denecek kadar az!

Topraklarının yarısından fazlasında savaşın olduğu Suriye’de yaşayan insanlar, ülkeleri, şehirleri, köyleri, toprakları evleri talan edildiğinde, özellikle de İŞİD deniler caniler tarafından basılarak, kelleleri kesilip öldürülmeye başladığında, kaçmaktan başka çareleri kalmadığında terk ettiler, yıllardır yaşadıkları evlerini, kentlerini, ülkelerini!

Yaşamak istiyorlardı! Çocukları yaşasın istiyorlardı! Aileleriyle yaşamak istiyorlardı!

Sevdiklerinin çoğunu geride bırakarak kaçtılar ölümden! Bir çok sevdiğinin ölümüne şahit olarak kaçtılar! Evlerinin yakılıp yıkıldığını görerek kaçtılar!

Hiç empati yapmayı denediniz mi?

Kendinizi onların yerine koyarak, “ben olsaydım ne yapardım?” sorusunu sordunuz mu kendinize? Dürüstçe yanıtlamak üzere!

Düşünün.

Datça’dayız. Balıkaşıran’dan binlerce İŞİD militanının Datça’ya doğru ilerlediğini duyduğunuz anı düşünün! Kafa kesmekten, yakarak, ezerek öldürmekten, işkence etmekten zevk alan binlerce İŞİD militanı geliyor!

Günleriniz rahat bir şekilde geçerken, tek düşünceniz sevdiklerinizle mutlu ve mesut yaşamakken, birden bire ölümün soğuk nefesini ensenizde hissediyorsunuz!

Siivil insanlarsınız. Evinizdeki tek silah ekmek kesmekte, yemek yapmakta kullandığınız bıçağınız! Belki birkeç yüz kişide ruhsatlı tabanca veya tüfek var!

Arabalarında ağır silahları, ellerinde keleş ve yüzlerce mermileri, el bombaları olan binlerce azgın insana karşı ne yapabilirsiniz?

Bırakın çocuklarınızı, eşinizi, anne ve babanızı, kendinizi bile korumaktan acizsiniz!

Kaçmaktan başka düşünceniz olabilir mi?

Geleceği, gideceğiniz yeri, gittiğinizde nasıl yaşayacağınızı, geriye dönüşün olup olmayacağını, aç kalıp kalmayacağınızı bile düşünmeden ilk yapacağınız iş kaçmak ve kaçarken yanınıza alabileceğiniz değerli eşyalarınız olur!

Mevzi kazayım, silahlarımı alıp savaşayım, silahları olanları bir araya toplayayım, “ölmeden bir düşman bile öldürsem kardır” diye düşüneyim diyecek insan sayısı hemen hemen yok gibidir!

İşin kötüsü, Datça’dasınız! Kaçacak yeriniz de yok! Balıkaşırandan bu yana geliyorlar. Kaçmak için tek yolunuz kalıyor, deniz! Teknesi olan şanslı. Olamayanlar ne yapacak?

Düşünün, nasıl panik yaşardınız! Eliniz ayağınıza dolaşır, ne yapacağını bilmeden dolanırdınız evinizin içinde!

Kaçamayacak olanların içinde varsayın kendinizi! Binlerce manyak, kafanızı kesmekten zevk alacak binlerce vahşi geliyor üzerinize doğru. Sizi nasıl öldüreceğini düşünerek geliyorlar! Yakarak, işkenceyle, bıçak veya kılıçla kafanızı keserek, aç ve susuz bırakarak, araçla ezerek, kısaca bir şekilde öldürecekler. Başka amaçları yok.

Kadınsanız daha da şansızsınız! Bu konuda yazmak bile istemiyorum.

Delirmezmiydiniz?

Suriye’den kaçan suriyeliler de bunları yaşadı. Kaçanlar mı şanslıydı yoksa hemen ölenler mi? Bunu bilmek zor!

Ancak kaçmak da kesin çözüm değildi. Bunu yaşayarak öğrendiler. Kurulan mülteci kamplarında işkence görerek, kadın, çocuk, erkek ayrımı gözetmeksizin tecavüze uğrayarak, aç kalarak, köle gibi çalışarak, hakaretlere uğrayarak veya öldürülerek öğrendiler!

Emeklerini yok pahasına sattılar. Vücutlarını sattılar. Çocuklarını sattılar. Umutlarını, hayallerini, geleceklerini, insanlıklarını sattılar! Satmak zorunda kaldılar! Başkaca çareleri yoktu, çare bırakmadılar!

Çaresizlik ne demektir, bilirmisin?

Açlık ne demektir, yarını bilememek ne demektir, ölmek istemek ama ölememek ne demektir? Bilirmisin?

İçlerinde Avrupa’ya ulaşanlar biraz daha şanslıydı.

Birçoğu yollarda yitirdi yaşamlarını. Özellikle de insan tacirlerinin acımasızlıklarıyla. Ya insan taşınan botlar taşımaya uygun değildi ya da verilen can yelekleri sahteydi. Binlercesi akdenizin karanlık sularında kayboldu.

Plajlarınız mülteci cesetleriyle kirlendi!

“Mültecileri sevmiyoruz! İşimizi çaldılar, aşımızı çaldılar, yerimizi çaldılar” diyerek nefret ediyoruz.

Onlara hiç sordunuz mu, “mülteci olmayı kendileri mi istemiş” diye?

Siz hiç mülteci oldunuz mu?

Olmuşsunuzdur belki ama farkında bile değilsiniz! Yaşadığınız eviniizi, semtinizi, kentinizi, ülkenizi değiştirmek zorunda kaldınız mı?

Evinizi bile değiştirmek zorunda kalmışsanız mültecisiniz demektir ama farkında bile değilsiniz!

Yazık…