Üç harf, tek heceyle yürümeye başlar insan. İlk göz yaşını anne kucağında döker; o da sevdaya dahildir. Bir sabahtan seherin sesini dinler, kimi zamansa gecenin gündüzle buluşmasına ramak kala balkondan bir nefes alır. Çiftçinin elindeki ilk tohumdur. Yavaş yavaş yoğrulup mayasını bulacak olan unun ta kendisidir. Sabah kalkınca ya fırından ya da tandırdan sıcacık tutacak evin sofrasında; nefes alacak olan ekmeğin adıdır.
Aşkın tarifi onlarca asırlık, binlerce lügat da kendine bir yer arayışıdır. Kimi zaman sevdiğinin gözlerinde, kimi vakit sevdiğinle senin tohumun olan evladının kalbindedir. Yeri her neresi olursa olsun en saf olan duygunun adı olarak karşımıza çıkar; sevda denen kavram veya yaşayış biçimi.
Bugün nerede yer aldığını, ne kadar pragmatist bir hal ve ahvale uzak veyahut yakın olduğunu ifade edebilmek çok zordur. Daha çok ticari bir karaktere bürünmüştür belki de kim bilebilir ki! Ama, aması vardır! Kendi içinde yaşatır kendini, belki bir çiçekle belki de bir böceğin toprakta yürümesiyle… Bir şekilde kendini her zaman var etmiştir. Aşk kavramına bir tanım yapacak olsaydım herhalde şöyle derdim: “Asaletli şatafatsız kavuşma biçimi” evet çoğu kez kavuşmak mümkün değildir lakin… Bütün olumsuzluklara rağmen o toprağa sevdayla doğrulduğun zaman değişir her şey. Bundan sonra sonucuna pek bakılmaz.
Kendini bir tohum olarak hisset; toprağa bırakmışsın kendini ve tek dileğin var filizlenmek. Bir toprağa sevdayla doğrulduktan sonra… Sonrasının önemi cidden var mı ki? Yeter ki toprağa, güneşe veya gecenin karanlığında aya yaklaşır gibi bak bana/ona gerisi teferruat işte. Evsiz de yurtsuzda olabilirsin fakat tek vatanın sevda, tek bayrağın yüreğindeki o güzel hislerindir. Onları yitirdiğin vakit insanlığın doğal olan anayasasını çiğnemiş sayılırsın.
Eline al toprağı ve gözlerine baktığın gibi bak ona, sor kendine kıyabiliyor mu hala gözlerin bakmaya? Eğer hayırsa cevabın o zaman koca pınardan bir damla gönlünde yer etmiş demektir. Şimdi yapman gereken tek bir şey kaldı o da sevdiğin ele bir toprağa sevdayla yoğrulmak için doğrulman… Gerisi belki bu cihanda belki de öte dünyaya… Nasip!
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).