Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Economist dergisine verdiği röportajda söylediği “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” ifadesi, 3-4 Aralık’ta gerçekleştirilen NATO’nun 70. yılı kutlamaları öncesinde uluslararası medyaya bomba gibi düşmüştü. Bu ifade, Trump’ı o kadar sinirlendirmiş olacak ki Trump, taarruza geçip “çok saygısızca” diyerek Macron’a cevap vermişti. İşte bu gergin ortamda NATO zirvesi Londra’da 3-4 Aralık’ta yapılacaktı.
Aslında Macron’un ifadesi bana göre malumun ilanından başka bir şey değildi, yani doğru bir tespit idi. NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini en azından Türkiye özelinde çok net söyleyebilirim. Hatta daha ağırını bu yazının sonunda okuyacaksınız.
Terörist YPG/PKK yapılanmasına yönelik yürüttüğümüz 9 Ekim’de başlatılan Barış Pınarı Harekatı’na karşı olan Batı, Türkiye’nin yaptığı bu operasyonu her fırsatta eleştirmiş; acilen bu harekattan vazgeçmesi gerektiğini açıklamıştı. Diğer taraftan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de YPG’nin o bölgede müttefikleri olduğunu maalesef her fırsatta dile getirmişti. Bu talihsiz açıklamalar aslında ülkemizin NATO nezdinde nasıl bir pozisyonda olduğu noktasında işaretler vermektedir.
Ne yapsaydı Türkiye peki, bu terör örgütüne buyurun gelin ülkemizin Güney sınırında terörist bir devlet mi kurun diyecekti!
NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip ülke olan Türkiye’nin çıkarları, bu birliktelik için ne kadar önemlidir?
Halbuki…4 Nisan 1949’da kurulan NATO’nun antlaşma metninin 5. maddesi çok açıkça, üye ülkelerden birine yapılacak herhangi bir saldırıda veyahut tehditte, diğer üye devletlerin saldırıya maruz kalan o üye ülkeye her türlü desteği vereceğini ifade etmektedir. Kısacası bu madde, ‘hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ (all for one, one for all) anlayışını içererek NATO’nun çekirdeğini oluşturmaktadır.
Fakat konu Türkiye olunca işler öyle olmuyor ne yazık ki!
Bu anlayış özelinde NATO, hiçbir koşulda ve şartta Türkiye’ye samimi yaklaşmadığını, gerçek bir müttefik gözüyle bakmadığını anlamak için biraz hafızamızı yoklamamız gerekecektir.
1975 Kıbrıs Krizi… Haklı Kıbrıs davamızda ülkemize uygulanan silah ambargosu…
2012 Patriot Krizi… Suriye sınırından gelen tehdit ve iki uçağımızın düşürülmesi akabinde talep ettiğimiz yeni Patriot sistemlerinin kurulmasının aksine, var olanların da geri çekilmesi… Trajikomik!
2017 Norveç Krizi… Bu ülkede yapılan NATO tatbikatında, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birbirlerine düşman iki unsur olarak gösterilmesi…
2019 Barış Pınarı Harekatı-YPG/PKK Krizi… Batı, Amerika ve NATO tarafından bu harekata karşı olunması ve YPG’nin müttefik unsur olarak değerlendirilmesi…
Amerika ve dolayısıyla NATO ile stratejik müttefik olmadığımızı anlamamız için daha kaç kriz yaşamak gerekiyor!
Amerika ve NATO’nun stratejik müttefiki yalnızca İngiltere ve İsrail’dir. Neyse konumuza geri dönelim.
Türkiye’nin şiddetle ihtiyacı olduğu S-400…Ülkemizin haklı olarak yürüttüğü Barış Pınarı Harekatı…YPG/PKK terör örgütünün varlığı…
Bu hususlar özelinde, Batı tarafından her fırsatta ülkemize sert tavır alındığı ve beyanatlar verildiği bir ortamda, sınırlarımızdan gelmesi muhtemel terörist saldırılara karşı alacağımız her aksiyon, birilerini rahatsız etse de lehimize olacak adımlar atmaya devam etmeliyiz. Londra’da gerçekleştirilen zirvede YPG/PKK hala terör örgütü olarak tanımlanmıyor ve 5. madde bizim için işletilmiyorsa NATO’ya beyin ölümü yetmez; ötanazi yapılması gerekir.
Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler’den mezun olduktan sonra bölümüm gereği bu alanda çalışmalar yapmak arzusunda idim. Sonrasında, TBMM olsun siyasi partiler olsun birçok alanda bölümüm gereği staj yapma ve çalışma olanağı buldum. Zaman zaman kaleme aldığım yazılarımı artık yayımlama vakti geldiğini düşündüğümden dolayı aksiyona geçmiş bulunmaktayım; Uluslararası İlişkiler üzerine, zaman zaman da diğer konularda yazılar kaleme alıyorum. Saygılarımı sunarım.