"Enter"a basıp içeriğe geçin

Hayvan Olmak Çok Zor

Hayvan olmak çok zor be küçük insan.

Sen başımı okşarken ben senin küçük yüreğindeki o muhteşem sevgiyi hissedebiliyorum. Çıkarsız ve karşılıksız sevgin, elinden tüylerime geçerken, sevginin sıcaklığı ısıtıyor yüreğimi. Ancak, tüm insanlar senin gibi değiller! Bazılarının nefretini metrelerce öteden, bakışlarındaki merhametsizliğini gördüğümde hissediyorum! Bazıları bizlere, iğrenç bir şeymişiz gibi bakıyorlar. Bazıları da canavar görmüşçesine korkarak!

Bizleri tanımaya, bizlere sevgisini sunmaya, bizlere yardım etmeye, koruyup kollamaya çalışan insan sayısı o kadar az ki şaşırır kalırsın.

Ne güzel öptün beni, içim titredi, gel yanaş ta ben de seni yalayayım biraz. Biz öpmesini bilmeyiz, yalarız, yalamamız teşekkürümüzdür.

Büyüdükçe öğreneceksin bizi. Büyüdükçe büyüklerin gibi olma sakın. Acımasız, katı ve sevgisiz olma. Bizler de sizler gibi sadece yaşamak istiyoruz, huzurlu ve karnı tok olarak. Başkaca dileğimiz yok. Biraz da sevgi bulursak bizden mutlusu olmaz.

Sen bilmezsin. Bir yıl önce bir arkadaşımı silahla vurmuşlardı. Üç kurşun saplanmıştı vücuduna. Neden ateş etmişlerdi? Bilemedim. İnsanların neyi nasıl ve neden yaptıklarını yaşamım boyunca anlayamadım zaten. Tanısan çok harika, sessiz, başı yerde gezen bir can dostuydu. Biraz iriydi, belki de bu nedenle korkuyordu insanlar!

İyi kalpli insanlar kucaklayıp götürdüler. Doktorlar baktı. İlaçlar verildi. Barınak denilen yere götürdüler.

Arkadaşımın yatacağı yer hazırlanmıştır tertemiz örtülerle. Arkadaşımın üzeri kanlı ve çamurdu. Uzun süre hazırlanan temiz örtülerin üzerine çıkamamış, kenarında beklemişti. Kirlenmesinler diye.

9 gün yaşadı. İyileşiyor gibi görünmüş sonra da aniden rahatsızlanıp ölmüştü.

Hayvan olup yaşamak çok zor güzel çocuk. İnsanlar yaşanacak her yeri sahiplenmiş, bizlere sadece sokaklar kalmış ki oralarda da istenmiyoruz artık. Taş atan, tekme atan, sopayla, bastonla vuran insan çok fazla. En iyisi “hoşt” diyerek kovalıyorlar bizleri. Karnımızı doyurabildiğimiz gün en güzel günümüz oluyor.

Şimdi senin yaptığın gibi, elindeki simidini paylaştın ya benimle, ben sana ne yapsam az gelir. Arada öyle insanlar da çıkıyor karşımıza. Çok mutlu oluyor, onlara bir şey olmasın diye elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Onları korumaya kollamaya çalışıyoruz. Bu yaptıklarımızı bile yanlış anlayanlar, bizleri kovanlar da olmuyor değil ama elden ne gelir, çaresiz, başımız yerde usulca terk ediyoruz istenmediğimiz yeri.

Bir arkadaşım vardı. Çok şanssızdı. Doğumundan birkaç hafta sonra terk edilmişti. Tek başına yaşamak zorunda kalmış, çok zorluklar çekmiş, defalarca insanlar tarafından yaralanmış, ölümlerden dönmüştü.

Son olarak yaşama tutunmaya çalıştığı sitedeki kötü niyetli insanlar tarafından zehirlenmişti. Arkadaşım kendisini beslemeye, kendisine yemek getirip karnını doyurmaya geldiklerini sanmış. Verilen eti güzelce yemiş. Ne bilsin ete zehir koyduklarını. Sonra karnı yanmaya başlamış, kasılmış, gözleri kocaman açılmış.

İyi yürekli birisi tarafından doktora götürülmüş. İlaçlar verilmiş. Uzun uğraşlardan sonra tekrar yaşama tutunmuştu.

“muştu” diyorum çünkü onun dertleri bitmemişti.

Yaşamaya başka bir yerde devam etti bir süre. Bulunduğu yer turistikmiş. Turistler istemiyormuş hayvanları. Oradan defalarca kovulmuş. Kovmaya çalışanlara karşı hırlamış, bir kaçını ufak çizikler bırakacak şekilde ısırmış. Elbette insanoğlu bunun bir ikaz olduğunu, ısırmadığını, “bana karışmayın” anlamında ikaz ettiğini anlayamamış.

Ben sana anlatıyorum ama sen hala başımı okşuyorsun ya benim, sen okşadıkça çenem açıldı sanki. Neyse. Sen bilmezsin elbette. Bizler ısırdık mı ağzımız kadar parça koparırız istesek. Çenemiz o kadar güçlüdür. Küçük ısırıklar bizim ikazımızdır. Başka ikaz etme şansımız yok ki.

Biz insanca bilmeyiz, insanlar ise hayvanca bilmez.

Neyse.

Arkadaşımı zorla bir arabaya bindirip uzak bir yere götürüp bırakıyorlar. Bıraktıkları yer de turistik bölge! Orada da insanlar şikâyet ediyor arkadaşımı. Kovalıyorlar. Taş atıyorlar.

Sonra bir görevli gelip onu oradan alarak barınak denilen bir yere götürüyor. Bir süre orada kalıyor. Orada karnı doyuyor ama mutsuz. Bizler özgür yaşamak isteriz ama maalesef bunu elde etmek mümkün değil.

Görevliler bir süre sonra yeniden eski yaşadığı plaja bırakıyor arkadaşımı. Kendi halinde yaşamaya devam ediyor.

Beyaz saçlı bir kadın hayvanlara sürekli yemek dağıtıyor ve arada arkadaşıma da veriyor. Arkadaşım bu güzel yardımın karşılığında bu insanı koruma ve kollamaya çalışıyor. Onun çevresine kimseleri yaklaştırmıyor. Gelenlere hırlıyor. Amacı bu beyaz saçlı insanı korumak. Bu davranışı da yanlış anlaşılıyor beyaz saçlı insan tarafından. Arkadaşımın koruma çalışmaları agresiflik olarak algılanıyor ve agresifliği geçsin diye yetkililerce tutulup kısırlaştırılıyor!

Kısırlaştırma ameliyatı sonrası da barınağa götürülüyor tekrardan. Arkadaşım çok mutsuz oluyor. Yaşamaktan soğuyor. Yaşam isteği kalmıyor. Küsüyor hayata. 2 gün sonra cansız bedeni bulunuyor kaldığı bölümde.

Çok güzel bir kürkü vardı. Görsen o kadar güzeldi ki hayran kalırdın. Görsen beni değil saatlerce onu okşardın.

Görsen, onu çok severdin, tıpkı benim gibi. O benim çok kral arkadaşımdı. O benim sevdamdı. O benim hayattaki en değerli varlığımdı.

Gitti. Gitti ve yalnız bıraktı beni. Elbette istemezdi böyle olmasını. O da yaşamak istiyordu ama bırakmadılar.

Küstü. Gitti.

Kim bilir, belki kısa zamanda bende giderim arkasından. Çok özledim onu.

Hayvan olmak çok zor be çocuk. İyi ki insansın diyeceğim ama insan olmak da çok zor. Umarım sen insan olmayı başarırsın.