Çöküşün her alana hakim olduğu bir devirden geçiyoruz. Muhtemeldir ki ekonomi, eğitim ve diğer alanlarda daha önce bugün yaşadığımız gibi çürüme yaşanmadı. Ekonomik anlamda daralan ve küçülen bir ekonomiyle baş başayız. Toplumda olağanüstü kutuplaşma her geçen gün artıyor. Örneğin geçenlerde Irak Kürdistan’ın bayrağını PKK bayrağı sananlar bayrağı taşıyanlara linç girişiminde bulundu. Gözaltına alınması gerekenler saldırıda bulunan kimselerken aksine saldırıya uğrayanlar oldu. Geçenlerde yaşanılan olayın hukuk ve diğer alanlarda pekala dünya kaçıncısı olduğumuzu/olacağımızı izah edecek düzeydedir. Özetle tüm kurumların lağvedildiği, bütün alanlarda çürümenin hakim olduğu gerçeği bir tarafa bırakalım. Ama en az görünen ve hayatımıza özellikle çocuklarımızın hayatına büyük etkileri olan eğitim kurumunu konuşalım. Elbette toplumların kendi aralarındaki kavgaları, konuşmaları hepsi doğaldır. Olumlu veya olumsuz ne yaşarsak yaşayalım hep beraber bir ışık arar dururuz. Özellikle kendi çocuklarımızın geleceği mevzubahisse. Bütün yaşayışımıza yeniden anlamlı dokunuşları eğitim kurumunun kendisi yapabilir.
Toplumsal karanlığa eğitimle ışık tutulur ve var olan karanlık yerle yeksan edilir. Özellikle tarihin despotları, zalimleri veya diktatörleri olabildiğince eğitimli toplumdan korkarlar. Çünkü eğitimli toplum kendi geleceğini inşa eder, tekellerin ve kartellerin korkulu rüyası olur. Rant devranını hak devrine eğitimle dönüştürmek mümkündür.
Peki, eğitim bu derece etkili, dönüştürücü olabiliyorken şu an Türkiye’deki eğitim sistemi ne durumdadır? En başta ifade ettiğim üzere her dönem çürümeler yaşadık, ama zannımca hiçbir dönem böylesini yaşamadık. Yapılan araştırmalarda her üç gençten birinin eğitimsiz ve işsiz olması bunun en temel örneğidir. Özellikle okul aile birliği adı altında sosyal devletin dilenci devletine dönüşmesi ayrı hatta apayrı hatadır/günahtır. Bugünlerde iddialardan biriyse LGS’ye (liseye giriş sınavı), okul ortamlarına rağmen okullardan bazılarının öğrencileri belli bir ücrete tabi tutarak almaları. Ücreti okul aile birliği plan ya da programı çerçevesinde almaları olayın paranoyasıdır.
Geçenlerde yolda yürürken arkadaşlarla muhabbetimizde torpilin bu kadar açıktan yürütüldüğü başka bir devir var mıdır diye sormuştum. Tüm ülkenin hatta dünyanın gözleri önünde kırk bin tane öğrencinin LGS ve okul ortalamaları başarılarına rağmen İmam Hatip liselerine yerleştirildiler. Bu tarz yerleştirmelere itiraz eden ailenin Danıştay mahkemesinde davayı kazanmalarına rağmen MEB (Milli eğitim bakanlığı) gereğini yapmamıştır. Eğitim adına olanları özetlediğim yazı ışığında MEB’de görev alan bakanlığın, bakanın kendisi başta olmak üzere öğretmen ve velilere kısaca hepimize bazı sorular sormak istiyorum. Özellikle MEB’in kendisine sormak istiyorum. Ayrıca parantez açmakta yarar var, Tarih, Türkçe ve diğer derslerin seçmeli hale getirilmesini hatırlamak yararlı olacaktır.
1: – Bizlere milli diye yutturulan MEB’in kendisi hakikaten milli midir, eğer milliyse Danıştay’ın kararını uygulamamak rezaleti neyle açıklanabilir?
2: – Bir memleketin geleceğini dönüştüren eğitim kurumu olan MEB beceriksizliğimizin ürünü müdür, yoksa Fullbright antlaşmasının satışının sonucu mudur?
3: – Veliler olarak toplantıdan toplantıya okula gidip öğrencinizle ilgilenmeyi bu askeri düzeyde tutmayı ne zaman bırakıp, daha anlamlı adımları ne zaman atacaksınız?
4: – Eğitimci rolünden uzak öğretmenler sizler ne zaman ATM’nin girdabından kapitalizmin nüfusundan çıkmayı düşünmektesiniz?
5: – Öğrencilerin kendileri olarak bizler ne zaman sistemi bahane olmaktan çıkarıp kendi eğitimimize önem atfedeceğiz?
Ülkemizi her daim canlı ve diri tutmanın yolu kendimizi eğitmekten geçer, eğitimle en olmadık toplumlar bugün dünyada söz sahibi oldular. Ortaçağ’ın getirdiği kavgaları bir tarafa bıraktılar, kendilerini bilime adadılar. Teknoloji çağı dediğimiz bugünlerde dünyada öncü olan devletler eğitimde doğayı nasıl öncül duruma getirebilirizi konuşuyorlar. Oysa bizler bugünün ruhuna uygun bir eğitim sistemini dahi oluşturamadık. Günü kurtarmanın derdindeyiz, gerek kişiler olarak gerekse kurumlarımızın yapılanması günü kurtarmanın derdinde. MEB’de günü kurtarmak için Danıştay’ın verdiği kararı uygulamadı uygulamıyor. YÖK’ün verdiği sonuçlarda Üniversitesi Temel Yeterlilik sınavında 40 soru Türkçe’nin başarı ortalaması 14,7 doğru, Sosyal Bilgiler’de 20 sorudan 6,7 doğru, Fen Bilimleri’nden 20 soruda 2,2 doğru, Matematik 40 sorudan 2,2 doğru yapıldı.
Değerli MEB’in gelmiş geçmiş tüm üyeleri rahat uyuyabiliyor musunuz?
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).