15 Temmuz müdahalesinden sonra, yüz binlerce insan kamudan ihraç edildi. Bu yüz binlerce insanla birlikte, milyonlara tekabül eden, yüz binlerce aile…
Bu kitlenin içinde en çok mağdur edilenler çocuklar oldu. Çocukların bir günde hayatları değişti; hayalleri değişti, rüyaları değişti, düşünceleri değişti, okulları değişti, şehirleri değişti, evleri değişti, eşyaları değişti…
Kimi çocuklar sağlık sorunları yaşamaktadır. Kimi eşler, kimi anne ve babalar sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu süreçte kaybedilen çocuklar, eşler, anneler, babalar, kardeşler oldu.
On binlercesi maddi ve sağlık imkânlarından yoksundur.
Bu insanlara yakınlarının desteği olmazsa, geçinmeleri çok zordur.
İhraçlardan dolayı, anneler, babalar, çocuklar, kadınlar ve daha birçok kesim, maddi ve manevi mağduriyetler içerisine sokuldu. Toplumda ötekileştirildiler. Yargısız infaz edildiler. Ta ki, yargısız infazcıların, en yakınları, aynı mağduriyetleri yaşayıp akılları başlarına gelene kadar…
Akılları başlarına gelenler, vicdanı sızlayanlar, at gözlüklerini çıkarıp hakikatleri görene kadar bu böyle devam ede geldi. Ondan sonra kalemi ellerine alıp yazmaya başladılar, mecliste ve televizyonlarda çıkıp konuşmaya başladılar.
Aslında bu ihraçların çoğu, 15 Temmuz bahanesi olmasa bile yine yapılacaktı. Hukuki bir gerekçe lazımdı, o da 15 Temmuz göstermelik kalkışması ile, yasal kılıfa büründürüldü. Zaten hükümete yakın siyasetçiler, kalkışmadan sonra yapmış oldukları açıklamalar ile bunu teyit ettiler.
Nitekim 15 Temmuz kalkışmasına kadar, cemaati koruyanlar, maddi destek verenler, bu sürece kadar, cemaatle ilgili adli ve idari tedbir almayanlar, bu işin müsebbibidir.
AKP-FETÖ, 15 Temmuz kalkışmasına kadar seviştiler, gerdeğe girdiler; yasak elmaları bitince, akılları başlarına geldi. Zaten iki tarafta gayrı meşru bir birliktelik yaşamışlardı hem de cenabetliydi.
AKP hükümeti, adalet önünde, boy abdesti alıp kendisini temizlemesi gerekirken, maalesef suçluluk psikolojisinin vermiş olduğu korkuyla, suçunu örtbas etmek için algı operasyonları ile büyük bir algı operasyonuyla, milyonları bulan bir kitleye, boy abdesti aldırtmaya çalıştı.
Aslında boy abdestini, tüm Türkiye’ye aldırdılar da ıslananlar hala farkında değil.
İnsanlar kamu görevinden, özel sektörden ihraç edildi. Bazılarının yakınları, açığa alındığı ve ihraç edildiği için bunun bedelini yakınlarına ödetmeye çalıştılar. Kamuda memur olmak için başvuran binlerce kişinin, ihraç olmuş yakınlarından dolayı, atamaları askıya alındı, engellendi. Bu uygulama da ayrı bir mağduriyet oluşturdu, kendileri ile birlikte aileleri de mağdur edildi.
Tutuklanmalar ve gözaltılar farklı şehirlerde oldukları için aileler, yakınlarını günler sonra aylar sonra ziyaret edebiliyordu. Kimisi maddi imkânsızlıklar ve sağlık sorunları nedeniyle yakınlarını ziyaret etmeye gidemiyordu. Yakınlarını ziyaret etmek isteyen bazı aileler, trafik kazasıyla tamamen yok oldu. Bu süreçte, yüzlerce trafik kazası meydana geldi. Çoğu tutuklu ve gözaltındaki kişiler yakınlarının durumundan hala bihaberdir.
Bu süreçte, insanlar bunalıma girip, intihar ettiler.
Kimisi tutukluyken, gözaltındayken sağlık sorunlarından dolayı vefat ettiler. Fakat bu insanlar öldükten sonra, tekrardan hiçbir somut gerekçe gösterilmeden görevlerine iade edildiler.
Bu insanlar, öldükten sonra mı, suçsuz olduklarına karar vereceksiniz, sosyal ve ekonomik haklarını vereceksiniz?
Bu insanlar suçlu değilse neden tutukladınız ve ailelerini mağdur ettiniz? Suçlu iseler neden öldükten sonra görevlerine iade edip haklarını teslim etmeye başladınız?
Bu kadar mağduriyet ortadayken, devlet vatandaşına sahip çıkmalıdır. Milyonları bulan yüz binlerce ailenin daha fazla mağdur olmasına göz yummamalıdır. İnsanların, devlete güveni zedelenmemelidir. Devlet vatandaşına kucak açmalıdır, şefkat elini uzatmalıdır. Suçun şahsiliğini esas almalıdır. Boynuzlu koçun cezasını, boynuzsuz kuzuya ödetmemelidir. Çocuklar, annelerinin ve babalarının cezasını çekmemelidir. Anne ve babalar, çocuklarının cezasını çekmemelidir. Kardeşler, kardeşlerinin cezasını çekmemelidir. Akrabalar, yakınlarının cezasını çekmemelidir.
OHAL Komisyonu, mahkemeler kesin mahkûmiyet kararı verene kadar, Ramazan Bayramı öncesi, herkesi görevine iade etmelidir. Mahkemeler, soruşturmalar devam etmek şartıyla; devletin resmi olarak izin verdiği, denetlediği, maddi ve manevi destek verdiği dernek ve sendika üyelerine; illegal bir amaç gütmeden bank Asya’ya para yatıranlara; illegal bir amaç gütmeden baylock programını kullanan kişileri ya da indirenleri tahliye etmelidir. Nitekim ilk baylock listeleri için 250 bin kişilik liste dediler sonra 180 bin dediler ve en sonunda 120 binde karar kıldılar. Demek ki istenince, baylock listeleri çok kolay bir şekilde ayıklanabiliyor.
Fiili olarak darbeye karışan, destek veren; devlete ve millete ihanet eden; halka, askere, polise kurşun sıkanlar cezalandırılsın; devletin maddi ve manevi imkânlarını illegal yapılara peşkeş çekenler cezalandırılsın ve bu imkânlardan mahrum bırakılsın.
Cumhurbaşkanı, başbakan, muhalefet liderleri, özellikle milletin iradesini temsil eden TBMM’de, olağan üstü toplanıp karar alsınlar.
İnsanlar, Türkiye’de adalet yok, umut yok düşüncesiyle, kaçak yolarla ülkeyi terk ediyorlar. Onlarca aile Meriç nehrinde, Ege denizinde boğuldu. Bunların içinde onlarca masum çocuk vardır.
Türkiye’de kimsesiz ve sessiz çığlıklar kopuyor. Lütfen! Artık, bu çığlıkları duyun.
Yarın bu insanların yakınları, adalet önünde suçsuz oldukları ortaya çıkarsa, en azından, vicdanen rahat olun, ömür boyu kendinizi suçlu hissetmeyin.
Sizler, suçlu iddia edilen insanların yakınlarına sahip çıkın ki, gerçekten suçlu olanlar, vicdanlarında kendilerini yargılasınlar, vicdanlarında kendilerini idam etsinler.
Kısa ve öz;
Vicdanda yargılanmak, vicdanda suçlu bulunmak en büyük cezadır.
Vicdanda idam edilmek de, en acı ölümdür.