"Enter"a basıp içeriğe geçin

Zafersiz geçen 8 yıldan sonra: CHP, yeniden ‘Kılıçdaroğlu’ dedi.

Kurultay mevzusuyla ilgili birçok şey yazıldı. Ben bu konuyla ilgili ne söylemeliyim derken Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na yeniden CHP lideri lideri seçildiği için tebrik telgrafı gönderdiğini ajanslar son dakika olarak geçmeye başladı. Halbuki aynı saatlerde katıldığı bir toplantıda “Bay Kemal” diye seslendiği Kılıçdaroğlu’a çok sert bir dille yüklenip teröristlerle birlikte hareket etmekle, yerli ve milli olmamakla suçladı. İlk bakışta tezat görünen Bay Kemal ve tebrik telgrafı ikilisi CHP’nin 36. Olağan Kurultayı’ndan çıkan bu sonucu çok iyi anlatıyor: Erdoğan durumdan çok memnun.

CHP’nin en büyük başarısı ve başarısızlığı

Öncelikle Kemal Kılıçdaroğlu demokratik değerlere sahip, kibar, sakin bir adam. Gelgelelim CHP’nin 8 yıldır başında ve kazanılmış bir seçim bile yok. En büyük seçim başarısı 16 Nisan’da yüzde 49’luk ‘hayır’ bloğunun başını seçen parti olmasaydı. Bunun dışındaki seçimlerde yüzde 25 bandını aşamayan CHP’den söz ediyoruz. 16 Nisan’daki bu başarıyı bile kısa sürede hiç etti Kılıçdaroğlu’nun CHP’si. “Hayır” oyu veren yüzde 49 çok önemli bir orandı. Referandum sürecinde ‘hayır’ bloğunun başını çeken parti olan CHP seçimden sonra yüzde 49’u elde tutmak için neredeyse hiçbir şey yapmadı. Oysa ki yapılması gereken şey basitti. Referandumda tercihini “hayır”dan yana yapan vatandaşların ortak yönü cumhurbaşkanlığı sistemini dolayısıyla meclisin etkisiz olduğu ülkeyi cumhurbaşkanının neredeyse tek başına yönettiği bir sistemi istememeleriydi. Referandum sürecinde CHP bu sistemi neden istemediklerini elinden geldiğince anlattı. Ama referandumdan sonra sistemle ilgili konuşmalar adeta kesildi. Geldiğimiz noktada “CHP’nin adayı kim olsun?” diye konuşuluyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni istemeyen yüzde 49’u elinde tutmak için hiçbir çaba göstermeyen CHP bu sistemle girilecek ilk seçimde adayının kim olması gerektiğini tartışıyor. Söylenebilecek tek şey var: “E hani bu sistem kötüydü, hani bu sistem diktaydı?”

Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP adeta Türkiye partisi olabilmesi için ayağına atılan pası taca attı. Üstelik Kılıçdaroğlu’nun hedefi göreve geldiği ilk andan itibaren Türkiye’nin partisi olmaktı. Hatta bu hedefi parti içinde de sıkça eleştirildi ve eleştiriliyor. Görünen o ki CHP’de Ak Parti ve MHP gibi yüzde 50+1’in peşinde. Kısaca CHP en büyük seçim başarısını, yüzde 49’u yanına çekmek için yeteri çabayı göstermedi ve en büyük başarısızlığı da bu oldu. Yine Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’de gelinen noktada yüzde 49 artık telaffuz dahi edilmiyor.

Şimdi hal böyleyken, 2019’a yeniden Kılıçdaroğlu liderliğinde gidecek olan CHP’de bir atılım olması pek olası değil. Bir insanın kendisi çok iyi olabilir. Ama liderlik sadece iyi insan olmak değildir, iyi insan olmak başarılı olmak için de yeterli değildir.

Türk halkı Kılıçdaroğlu’nun 8 yıllık CHP’sine olan desteği iktidar olmaya yetecek orana hiç ulaşamamışken CHP delegesi bir şekilde Kılıçdaroğlu’nu tekrar genel başkan seçti. Başarı isteniyorsa değişime cesaret etmek gerek. Genel başkan değişimi de sihirli değnek değil elbette. Ama MHP’nin Ak Parti’yle olan samimiyeti nedeniyle muhalefet edebilmesi imkansızken, terör örgütüyle arasına mesafe koymayan HDP mecliste etkisiz eleman durumdayken ana muhalefet partisi CHP’nin sorumluluğu ortada. Bu sorumluluğu en iyi şekilde yüklenecek bir genel başkan CHP’yi belirli bir yere taşıyabilir. Denemek gerek. Bundan sonraki süreçte neler olacağını hep beraber yaşayıp göreceğiz. Emin olduğum bir şey var ki 8 yıldır her seçimde yendiği Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan olduğundan beri Erdoğan’ın yüzü gülüyor.

Erdoğan: “Arzumuz tam üyelik”

Geçtiğimiz günlerde Belçika Başbakanı Michel’ın “Türkiye’nin AB’de yeri yok. Ama Türkiye ile AB arasında arasında stratejik işbirliği olmalı” şeklindeki açıklamasından sonra AB süreci ile ilgili düşüncelerimi yazmıştım. Erdoğan Papa’yı ziyaret etmek için gittiği İtalya’da bir gazeteye mülakat verdi. AB ile ilgili bir soruya “Türkiye aday ülke olarak yükümlülüklerini yerine getiriyor ama bu süreç bizim tek başına ilerletebileceğimiz bir süreç değil. AB’nin de üzerine düşeni yapması gerekir.” şeklinde cevap verdi ve Türkiye’nin amacının ‘AB’ye tam üyelik’ olduğunu ve bunun dışındaki seçeneklerin tatmin etmekten uzak olduğunu belirtti. İsim vermedi ama “AB üyesi bazı ülkelerin Türkiye için farklı alternatifleri dile getirmesi haksızlıktır” diyerek Belçika Başbakanı’na cevap verdi.

Daha önce AB ile ilgili yazımda da ifade ettiğim gibi Türkiye AB hedefinden her şeye rağmen vazgeçmiyor. Mevcut durumun da buna pek imkan tanımadığı söylenebilir. Erdoğan 16 Nisan öncesi “gerekirse bir referandum da AB müzakerelerinin devam edelim mi, etmeyelim mi şeklinde yaparız” sözlerinin üzerinden 10 ay geçti. Aylar sonra bugün hala hedef tam üyelik ve bahsi geçen referandumla ilgili bir açıklama yok. Türkiye-AB müzakereleri vakit kaybından daha fazlasını ifade etmiyor. (Bu yazının son okumasını yaptığım saatlerde AB’nin en büyük ülkesi olan Almanya, Türkiye’nin AB’ye alınmaması yönünde bir taslak metin hazırladığı ve AB’ye sunacağını duyurdu.)