"Enter"a basıp içeriğe geçin

Siraç Abi, Emin Abi ve Lise Servisimiz

Liseyi Mardin’de, Anadolu Lisesinde okuyordum. Nusaybin’de ikamet ettiğimiz için Nusaybin’den Mardin’e servisle gider gelirdik. Servistekiler, çeşitli nedenlerden dolayı yurtta kalmayı değil, servisle okula gitmeyi tercih ediyordu. Ben de servisi tercih eden öğrencilerdendim. Her gün okula gitmek için bir saatlik yola katlanıyorduk.

Serviste yaklaşık 15 kişi falan vardık. İlk senemizde Siraç abi servis şoförlüğümüzü yapıyordu. Sağ olsun kendisiyle servis ahalisinin arası sürekli limoniydi. Benim kendisiyle aram iyiydi. Bazen benim de onunla tartıştığım olurdu. O zaman da argo bir ağızla “sen de bozulmuşsun haa” derdi. Arabanın teybini evladı gibi sever, sahip çıkar, korurdu. Kendi müzikleri dışında (o da beş-altı taneydi) müzik dinlettirmezdi. Hatta çoğu zaman teybi bile açtırmazdı. Kendisiyle birlikteliğimiz pek sağlıklı değildi anlayacağınız.

Arada yine servis şoförlüğü yapan kardeşi bizim servisin şoförlüğünü yapardı. O da abisi gibiydi. Hatta biraz daha fazlasıydı diyebilirim.

İkinci senemizde Emin abi servisimizin şoförlüğü görevini üstlenmişti. Çok naif, halim-selim bir abimizdi. Biz de servisteki öğrenciler olarak onun bu yapısını bildiğimiz için epeyce kızdırırdık ama kendisini de çok severdik. Emin abinin Siraç abiyle ortak bir noktası vardı (kim bilir belki de tüm servisçilerin ortak özelliğidir): o da teybine dokundurmazdı.

Bu sefer durum daha vahimdi. Emin abinin Mp3’ünde tek bir şarkı vardı, sürekli o çalardı. Kendisi büyük bir keyifle de dinlerdi o tek şarkısını.

Yoğun baskılar sonucunda Mp3’ümüzü takmayı kabul edince bir müddet şarkıları dinler, yüzünü ekşiterek “Sizin müzikleri sevmiyorum. Nedir yav şıngır mıngır şıngır mıngır” derdi.

Nerden düştü bunlar yâdıma, değil mi? Geçen servisten bir arkadaşla karşılaştık. Servis anılarımızdan konuşurken, konu kaçınılmaz olarak Emin Abi’ye geldi. Tam o sırada Emin Abi’nin eski servisine çok benzeyen bir servis geçti. Gayrı ihtiyari “Emin Abi’nin servisine ne çok benziyor!” diyerek, parmağımı servise doğru heyecanla uzattım. Güzel anıların konuşulduğu o esnada içimi bir acının kemirdiğini hissettim.

Ne yazık ki güzel anıların anlatıldığı bu satırlar, acı bir sonla bitecek. Gönül ister ki hayatımızın her anı güzel anlarla dolu olsun fakat acı da hayatın bir gerçeğidir. O Emin abimiz, dört yıl önce yine öğrencileri okula yetiştirmeye çalıştığı bir günde, elim bir kaza sonucu hayatını kaybetti. Kendisine Allah’tan gani gani rahmet diliyorum, mekânı cennet olsun.