"Enter"a basıp içeriğe geçin

“Peri Vadisi Günlükleri”

Bilirsiniz, 19-25 Aralık 1978 tarihleri arasında Maraş’ta Alevi, Kürt ve solcuların evleri işaretlenmiş ve nefret suçlarıyla dolu bir katliam yaşanmıştı. Suçluların çoğu cezasız kalmış, bir kısmı milletvekili bile olmuştu. Sonra benzer katliamlar, Çorum ve Malatya’da da oldu.
Tam da bu acıları yaşadığım günlerde, o günleri anımsatan bir kitap geçti elime. Bu kitap, akıcı bir anlatımla yazılan 5 öyküsünü 87 sayfada toplayan, Şerefnaz Altınsoy’un ilk kitabı: “Peri Vadisi Günlükleri” idi.

Şerefnaz, bu kitabı: “Abim ve Yengeme…” diye imzalayıp verince gurur duymuş ve sevinmiştim. Sonraki gün o bilindik okuma koltuğuma oturup okumaya başladım.

Okuduğum her öykü ile göz pınarlarım dolup taşınca sarsılmış ve şu sözleri fısıldamıştım kendime:

“Coğrafyamızda bu öykülerin benzerleri değişik zamanlarda sıkça yaşanmış, dile gelmiş ve nice yuva yıkmış derin yaralar açmıştır.
Sarsılmak, ağlamak, üzülmek… ayıp değil ki! İnsani duyguları olmayanları ayıplamak gerekir!”

Sarsıntı molaları hariç, ara vermeden kitabı birkaç saat içinde okudum.

Yaşadığım sarsıntıların artçıları, saatlerce hatta günlerce devam etti. Ve daha bitmedi devam edecek gibi.

Bu coğrafyada yaşamayan ve olup bitenleri bilmeyenler, eğer, 11-12 yaşlarındaki Şerfnaz’ın yaşamı ve tanıklıklarını empati yaparak anlamaya çalışırlarsa bence onlar da sarsılır.

Şerefnaz, baba tarafından akrabamız, anne tarafından da kirvemizdir.

O, benim dayılarımdan biri olan ‘Almancı Yusuf Dayı’ ile Güneş’in kızı…

Annemin hiç erkek kardeşi yoktu, ben ve kardeşlerim de anne tarafından akrabam olan tüm erkeklere dayı derdik. Bu nedenle bizim çok sayıda ‘dayımız’ vardır.

Şerefnaz ile akraba olsak da onu ile kendisi gibi yazar olan eşini, onlar evlenip çocuk sahibi olduktan sonraki yıllarda tanıdım. Akraba buluşturan etkinlikler, hasta ziyaretleri ve sosyal medya ortamı da bizi daha çok konuşan, ortak noktaları çoğalan kardeş dostlar yapmıştı.

Şerfnaz’a ait bazı bilgileri de “Peri Vadisi Günlükleri”ni okuyunca öğrendim. Meğer ben çok uzaklarda iki yıllık öğretmenken doğmuş bu kardeşim.

Şerfnaz’ın yaşam hikayesi bizce normal, fakat coğrafyamızı bilmeyenler için oldukça ilginçtir.

İlkokulu doğduğu Haftariç köyünde tamamlamış, 12 Eylül darbesi döneminde okulların kapanması, yaşamın zorlaşması nedeniyle ailece İstanbul’a göç etmişler. Orada gündüz çalışarak, gece okuyarak: ortaokul ve lise öğrenimini tamamlamış.

Daha sonra Marmara Üniversitesinde: Halkla ve İlişkiler, İstanbul Üniversitesinde de Sosyoloji eğitimi almış. Halen birçok sivil toplum kuruluşlarında görev yapmaya devam ediyor…

“Peri Vadisi Günlükleri”; kadını odak yapmış, kadının koruyan anaç duygu ve bakışıyla bir coğrafyayı ile oradaki sosyolojiyi özetleyen kocaman bir eser yapmıştır.

Şerefnaz da benim gibi “Peri Suyu Vadisi” tutkunu imiş. Onun da çocukluğu, ilkokul yaşamı burada geçmiş. Darbeler, depremler, zalimliklerden benden daha çok pay almış. O coğrafya ile sosyoloji için önemli bir “açık tanık” olmuş.

Coğrafya koşulları ve sosyal dokudan kaynaklı bazı yaşanmışlıklar; her bebek-çocuk-genç-yetişkin kişinin kimliğine, psikolojisine derin-karmaşık izler bırakır. Bunlar zamanla birikir ağır bir yük ve hafızaya dönüşür.

Kimileri bu yükleri: ‘kader’ sayıp şükreder, sabır diler, taşır ve susar.

Şerefnaz ile onun gibi düşünenler ise; insani olmayan bu ‘yükler’ ile yüzleşir, çatışır, savaşır, onları sorgular. Ve bu yükler geleceğe de yük olmasınlar diye arayışta bulunur, yazar, çizer, konuşur.

***

Bir zamanlar Peri Suyu; çevredeki çokça vadiyi dolana dolana gelen yavru dere-ırmaklarla beslenir güç alırdı. Doğanın coşkulu olduğu aylar gelince Peri Suyu da gürleşen coşan hızlı bir taşıyıcı olurdu.

İnilti-homurtu-uğultu çıkara çıkara, öfkeli çığlıklar ata ata, köpükler saça saça, özgürce akardı.

O zaman ve öncesinde de bu vadilerin tepelerinde yaylalar, derinlerdeki ova-tarla-bahçeler olurdu. Ezidi-Alevi-Sünni-Hristiyan gibi farklı inanç sahibi Ermeni ve Kürt halkları, hayvan besler, aş kazandıran işleri yapardı. Yani farklı ırk, inanç, diller karşılıklı hoşgörü-sevgi-saygı-barış ve gökkuşağı uyumu içinde komşu olmuş bir arada yaşardı.

Peri Suyu’nun, o uğultu-iniltili hafıza içinde: bu topraklarda doğup gelişen: börtü-böcek-nebat- hayvan-insan tüm canlıların: meleyişi-klamı-govendi, sevinci-acıları-çığlıkları-masumiyeti, sınama-yanılma-öğrenme anları, darbe-deprem yaraları, direnişleri-yenilgileri gibi gibi tüm yaşam kavgaları, dirençleri ile bunlara dair tanıklıkları vardı.

Ve o zamanlarda Peri Suyu tüm bunları alarak Mezopotamya’yı aşar çok uzaklara okyanuslara taşırdı.

Bizleri de o vadinin; iklimi, havası, suyu, artıları, eksileri besledi, bezedi, büyüttü. Böylece oluştu sesimiz, bakışımız, direnciniz, duyarlılıklarımız. Ortak geçmişler, insanlar arasında görünmez ama son derece güçlü bağlar kurar.

“Peri Suyu Vadisi”; sadece bir yer adı değil, bir sosyolojinin de adı ve semboldür.

Kayıpları, acıları, çok az da olsa sevinç yaşayan masum halkı; diri tutan irade ve direncin sembolü…

Toprak, su, nebat ve havanın bize dair hafızası vardır. Dokunup, yüzleştikçe gün görür, dile gelir bu hafıza.

Kürtleri-Alevileri hedef alan “karanlık-planlı-ayıplı işler”e dair belgeler, zırhlı karanlıklarda saklı olsa da. Canlı kalabilmiş canlarımız ortaya çıkarır, herbiri kirli-karanlık insanlık/nefret suçu olan:

Jitemi, kontrgerillayı, beyaz torosları, faili meçhulleri, asit kuyularını, yeşili, köy yıkma-yakma-boşaltmaları,.. gibi gibi vahşetleri…

Bazen de Susurluk gibi tesadüfi kazalarla ortaya çıkar şer işleri ve pislikleri…

Egemen güç ve işbirlikçileri çıkarları için sürekli ırk ve inanca dayalı algı ve yalanlarla halkları ‘düşman-kafir-öteki’ saydırıp çatıştırmış.

Böylece bu topraklarda uyumlu ve barış içinde yaşam son bulmuş, bencillik, düşmanlık artmış. İnsanlara: ‘Tanrı bile yoktu’ dedirten yaşanmışlıklar çoğalmıştır.

Nice karmaşa ve travmalar yaşansa da egemen güç onları sürekli; asker yapıp vergi almış… Bu vadinin iniltilerini, çığlıklarını hiç duymamıştır…

Son söz:

Sevgili öğretmen arkadaşım Kemal Seven, “Peri Vadisi Günlükleri” için çok güzel bir “önsöz” yazmış. İşte onun bir cümlesi:

“Bir solukta okuduğum öyküler arasında sonu sevinçle biten bir anlatıyı gözlerim boşuna aradı… ”

Bence siz de okuyunca aynı duyguyu yaşayıp: ‘Kemal Seven haklıymış!” Diyeceksiniz. Ve peşi sıra da bu normal dışı yaşanmışlıkların nedenlerini bir bir sayıvereceksiniz.

Hepinize iyi okumalar dilerim.

Sevgili Şerefnaz kardeşim, yolun açık olsun…

Emin Toprak-DOSTÇA