"Enter"a basıp içeriğe geçin

İyi Bir Öğretmen mi?

İyi Bir Öğretmen mi?

İyi bir öğretmen; yumurtanın yanında sucuk, yanında beyaz peynir, iyi demlenmiş bir çay ve hayal gücünüze göre daha neler, neler… ortaya koyabilmeli.

“İyi bir öğretmen sadece ders anlatan biri değil; iletişim anlamında güçlü, aktif bir dinleyici ve gözlemci bir liderdir.”

Evet, hepsi kısa bir cümle içerisinde söylenen birkaç kelimeden ibaret gibi görünüyor. Ama işin öyle kısa ve kolay olmadığını da bilmeyen yoktur.

Eğitim dünyasında başarılı olabilmek için, öğretmenlerin meslektaşlarını, velilerini, öğrencilerini ve idari personeli dikkatle dinlemeleri büyük önem taşır. İyi bir öğretmen, iletişimde güçlü olmalıdır. Bu, yalnızca bilgiyi aktarmakla kalmayıp, aynı zamanda karşısındakilerin duygularını ve düşüncelerini anlamak anlamına gelir. Örneğin, bir öğrencinin derse katılımının azaldığını fark ettiğimde, onunla birebir konuşarak nedenini anlamaya çalışırım. Bu tür bir yaklaşım, öğrencinin kendisini değerli hissetmesini sağlar ve öğrenme sürecine daha fazla dahil olmasına yardımcı olur. Fark ettiğiniz öğrencinin hayatına mutlaka dokunursunuz, dokunuruz. Bunu bilmeyen öğretmen yoktur. Tüm meslektaşlarım kaç yaralı kalbe dokunmuş, solmak üzere olan kaç çiçeği canlandırmıştır…

Dinlemek, öğretmenlikte en kritik becerilerden biridir. İyi bir öğretmen, öğrencilerinin ihtiyaçlarını anlamak için onları dikkatle dinlemelidir. Dinlemeli ki öğrencinin gözlerindeki hüznü, parlaklığı veya ıslaklığı fark edebilsin.

Ayrıca, gözlem yeteneği sayesinde sınıf içindeki dinamikleri analiz edebilir. O gün ödev yapmadan gelen, maçı kaybettikleri için morali bozulan, denemede tüm soruları doğru yaptığı için mutluluktan etrafa taşan, futbol topu patladığı için cenaze kaldırmış birine dönen yürekleri gözlem yeteneğiniz ve birikimleriniz sayesinde inanın çok kolay göreceksiniz.

Böylesi durumları fark ettikten sonra, onlara destek olabilmek için hem onlarla hem de onların velisiyle iletişim kurarsınız. Sonuç olarak, öğrencinin kendine güveni artar ve sosyal ilişkileri düzelir, mutlu, derdi çözülmüş birilerini dolaşırken görürsünüz.

Empati, iyi bir öğretmenin sahip olması gereken bir diğer önemli özelliktir. Öğrencilerin, velilerin ve meslektaşların yerine kendimizi koyabilmek, sorunlara daha geniş bir perspektiften bakmamızı sağlar. Örneğin, bir veli çocuğunun sınavdan düşük not aldığında endişeleniyorsa, ben de onun yerine kendimi koyarak nasıl hissedeceğini anlarım.

Bu durumda, velinin kaygılarını dinleyip ona destek olabilmek için empati kurmak, iletişimi güçlendirir. Bu esnada gamsızları, endişe küpünde boğulanları, not hastası olup yatağa düşenleri, not için yalana başvuranları, kapasitesini anlamayanları ve daha neleri fark ettiğinize siz bile şaşarsınız. Ama bunları iyi bir empatiyle, dinlemeyle, gözlemle vb. fark edersiniz.

Sabır, öğretmenlik mesleğinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Her öğrenci farklı bir hızda öğrenir ve bu süreçte sabırlı olmak, öğretmenin başarısını artırır.

Bunlar öyle bir nane, maydanoz gibi on on beş günde olgunlaşmazlar. Bunlar öğrenci!

Zaman her öğrenci için ayrı olgunluk sağlar. Bazıları üç yılda, beş yılda bazıları da on, on beş yılda olgunlaşabilir. Yani bazıları bambu gibidir, bazıları buğday, bazıları çınar vb.

 Aynı zamanda, saygı da karşılıklı bir iletişimin temelidir. Ancak günümüzde öğretmene duyulan saygının azaldığına dair sıkça duyduğumuz bir gerçek var. Eğitim sistemi içinde öğretmenlerin fikirlerinin yeterince dikkate alınmadığı bir ortamda, bu saygının yeniden tesis edilmesi gerekmektedir.

Sınıf, farklılıklarla dolu bir ortamdır. Her öğrencinin, velinin ve meslektaşın kendine özgü birikimleri, ilgi alanları ve deneyimleri vardır. Türkiye’de ve dünyada bu çeşitlilik genellikle göz ardı ediliyor. Her öğrenciden aynı başarıyı beklemek, gerçekçi bir yaklaşım değildir. İyi bir öğretmen, daha doğrusu iyi bir eğitim sistemi, iyi bir okul bu farklılıkları göz önünde bulundurarak her bireyin potansiyelini en üst düzeye çıkarmaya çalışmalıdır.

Eğitimde asıl hedef, öğrencilerin ve öğretmenlerin, velilerin mutluluğunu sağlamaktır. Bu, yalnızca bir tarafın çıkarlarını gözeterek başarılamaz. Ortak değerler ve kurallar etrafında birleşmek, sağlıklı bir eğitim ortamı oluşturmanın anahtarıdır. Öğretmenlerin, “nasıl yapalım, ne zaman yapalım?” gibi sorulara gerçek anlamda katılımı sağlanmalıdır. Bu tür bir iş birliği, eğitim sürecini daha anlamlı kılacaktır.

Sonuç olarak, iyi bir öğretmen olmak, sürekli gelişim ve öğrenim gerektiren bir süreçtir. Bu da iyi bir eğitim kadrosuyla, iyi bir sistemle olur. Öğretmen tek başına “iyi bir öğretmen” olmaya gayret edebilir ancak bu ancak birlikte anlamlı olur.

Yani eğitimde başarı, sadece öğretmenin değil, tüm paydaşların ortak çabasıyla mümkündür.

Her birimiz, bu sürecin bir parçasıyız ve birlikte daha iyi bir gelecek inşa edebiliriz. Herkes üzerine düşeni yaparsa bu iş olur. Yoksa herkes bir suçlu arar.

Eee suçlu bulmak da öyle zor olmasa gerek!

Peki, öğretmenlerin bu kadar çok sorumluluğu varken, onlara yeterince destek veriliyor mu? Öğrencilerin potansiyelini en üst düzeye çıkarmak için neler yapılabilir?

Hele de günümüzde “sadece öğretmenler sorumlu” diyerek problemi çözmek mümkün mü?

Düşünelim, bir daha, bir daha düşünelim.

Herkes payına göre, niyetine göre, hedefine göre, gayretine göre bir yere varacaktır.

Vardığımız yerde aradığımız ve bulduğumuz suçlular değil, yetişen ya da yetişemeyen öğrenci; hepimizin geleceğini öyle ya da böyle inşa eden, yöneten olacaktır.

Ne dersiniz, bi düşünelim mi?