Her şeyden önce şunu ifade etmek isterim ki bu bir film inceleme yazısı değildir. Bu alanı daha iyi bilen ve yorumları dünyaca okunan profesyonel insanların işi olduğunu bildiğim için analiz yazısı olmadığını belirtmek isterim.
Peki bu yazıyı neden yazıyorum ve don’t look up nedir?
Son sorudan başlamak gerekirse don’t look up son dönemlerde Netflix platformunda en çok izlenen filmlerden biridir. Sadece çok izlendiği için bu film hakkında güncel yorumlamayı düşünmedim elbette. Son dönemde insanlığın gereksiz birçok heyulasını ele alması açısından bu film dikkate değer.
Kısaca özet geçmek gerekirse, film bir profesörün ve öğrencisinin saptadığı kuyruklu yıldızın dünyayı tehdit etmesiyle başlıyor. Yapılan hesaplamalar sonucu 5-10 kilometre çapında hızla dünyaya yaklaşmakta ve dünyaya çarpması halinde dünyayı yok etmesi kesin kuyruklu yıldızın varlığıyla film başlar. Profesöre göre eğer bu kuyruklu yıldız durdurulmazsa dünyanın sonu olacaktır. NASA’nın önde gelen yöneticileriyle toplantı yapılır ve ortak bir fikirle dönemin hükumetinin kapısı çalınır. Hükumet 3 ay sonra gireceği bir seçimi hesaba katarak bu olayın duyulmasının önüne geçer ve profesör ile yol arkadaşlarını ikna etmeye çalışır. İlk aşamada bunu sezen ekip harekete geçer ve bir komedi programına katılırlar, olay komediye dönüşür ve verilmek istenen mesaj verilemez. Tekrardan operasyonla profesör ve arkadaşları tutuklu bir halde hükumetin önde gelenleriyle bir anlaşmaya varmak için ikna etmeye çalışılır. Ortak bir yol bulundu düşüncesi ve hissiyatı profesörü ve arkadaşlarını bir anlık iknaya yetmiştir. Lakin ilerleyen süreçte ortalık karışacaktır…
Filmin özeti bu şekilde son bulsun. Biz meselenin özüne gelelim. Son dönemlerde dünyamızı ele alan oldukça güçlü komplo teorileri dünyamızı esir almış durumda. Kapitalizmin temel dinamiği olan eğlence dünyası ise bir diğer tehlike. Evet, insanlar eğlenme hürriyetine sahipler ama her olay için ciddiyetten uzak bir yaklaşım benimsemek dünyamızın ve insanlığın temel ikinci sorunsalı olarak işlenmiş. Yarın herkes dünyanın bir felaketle yok olacağını bilse ne yaparız? Bu sorunun cevabı filmin birçoğu sahnesinde net olarak ortaya konmuş durumda. Bir kesim insan bu durumu NASA’nın uyduruk bir hikayesi olarak görüyor; geriye kalanlardan bir diğer kesim insan ise endişeyle dünyanın yıkılma ihtimaline inanmanın dışında bir seçenek görmüyor. Profesör iki duruma isyan ediyor. Birincisi bu kadar ciddi bir konuda bile neden anlaşamadığımız? İkincisiyse dünyanın yok olması ihtimalini bile bir gülme kaynağı olarak nasıl görebiliriz? Bu iki unsur Profesörü çileden çıkartıyor.
Don’t look up’un bize ifade ettiği üzere dünya artık akışına aykırı hareket ediyor. Bilimin zirve yaptığı bir dönemde bilime inanç yok. Her şey eğlenmek ve hazlarımızı yaşamak için yaratılmış gibi duruyor. Zannımca öyle de yaşıyoruz. Yukarıda gözlerimizin önünde bizi öldürecek olan bir yıldız kayıyor ama birileri bize don’t look up (yukarı bakma) diyor. Dünyanın yaşayan bireyleri olarak kafayı sıyırdığımızı izah ediyor. Az düşünüp çok gülüyorsak tehlikedeyiz demektir. Özgür değiliz demektir. Yarınımızın her an yok olma ihtimaline işarettir. Her yerde her an bizi gülmeye teşvik eden insanlar bilge insanlar değillerdir. Ve o bilge olmayan insanlar hayatımızın merkezine müdahale ediyorlar. Bizim dünyamızı daha yaşanılmaz kılıyorlar. Bu açıdan don’t look up bu yılın en iyi filmlerinden biri. Unutmayın yarınımız/yarınlarımız tehlikede. Bunun en büyük sorumluları bizleriz.
Film önerisi tabii ki de “Don’t look up” iyi seyirler.
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).