“Bunu sen yapamazsın, bu sana göre değil! “
“Bırak bir ‘erkek’ olarak ben halledeyim sen beceremezsin.”
“Kadınlara uygun bir iş bulsana sen, bunu nasıl yapacaksın gücün yetmez bir kere?”
Ve maalesef ki günlük hayatımızda bunun benzeri olan birçok cümle işitiyoruz…
Bu cümleleri buraya yazarken ne kadar çok rahatsız olsam da iş hayatında olan kadınlarımız çok kez bu ve bunun benzeri cümlelere maruz kalıyor.
Peki , neden ?
Biyolojik olarak farklılığımızın olması bireylerin zihninde bir ayrımcılık, bir eşitsizlik olarak yer etmiş, çok acı verici bir durum. Sadece erkeklerin değil, yeri geldiğinde aynı ayrımcılığı bilinçsiz bir şekilde kadınlar da hemcinslerine yapmakta. Yapılan bu cinsiyet ayrımcılığının birçok alanda sosyal davranışlarımızı biz farkında olmasak da etkilediğini söyleyebiliriz.
Gelin TÜİK’in 2019’da yayınladığı bizi gerçeklerle yüzleştiren verilerine bir bakalım; Türkiye’nin %50,2’sini erkekler %49,8’ini kadınlar oluştursa da kadınlarımızın iş hayatına katılma oranı 2020’de yayınlanan verilere göre sadece %26,3 erkeklerin iş hayatına katılma oranı ise %58,9. Daha da acı bir durum ise cinsiyet ayrımcılığı sebebiyle erkeklere verilen ücretler %31,4 daha fazla.
Kadınlara karşı yapılan bu davranış kadınların iş hayatına katılmasını zorlaştırmakla kalmayıp iş hayatında bulunan kadınların da önünü kapayan bir durum.
Sırf biyolojik farklılıklardan dolayı bir kadının bir erkekten daha zor terfi aldığını söylesem?
“Şimdi terfi vermeyelim yeni evlendi zaten. Bir de çocuk doğurur doğum izni falan işler aksar boşver!” düşüncesinde olan insanlar yüzünden böyle bir zihniyetin ortaya çıkıp , bu düşüncenin hayatımıza entegre edilmesi, bu duruma maruz kalmamız çok acı.
Bu ve bunun gibi yapılmaya çalışılan cinsiyet ayrımcılığının önüne geçmek için Anayasamızın 10. Maddesi bir set çekmiş: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.”
Sizlere örnek bir davadan ve sonucunda verilen Yargıtay kararından1 bahsetmek isterim: Bir kadının iş yerinde çalışırken hiçbir haklı sebebe dayandırılmadan, yöneticilerinden yaptığı iş ile ilgili takdir toplayan bir iş disiplinine sahip olmasına rağmen, hamile olduğunu bildirmesiyle işten çıkarılması…
İşverenin burada hem “eşit davranma borcuna aykırılığı” hem de anayasanın 10. Maddesine ve İstanbul sözleşmesine aykırılığı söz konusu olmuştur. Açıkça eşitlik göz ardı edilmiş , ayrımcılık yapılmıştır.
İşverene çalışanlar arasında haklı bir neden veya objektif bir neden olmadıkça “farklı davranmama borcu” yüklenir. Maalesef ki bu kararda Anayasamızın 10. Maddesi hayata geçse bile, belli fikirlerin ortadan kalkmasını engelleyememiş. Karar sonucunda ayrımcılık yapıldığına mahkeme de kanaat getirmiş.
Bahsettiğim üzere, günümüzde hayatımızın bir çok yerinde karşılaştığımız , biz kadınlara yönelik , sırf cinsiyet farklılığımız olduğu için bu davranışlara maruz kalıyoruz . Bu karara da konu olan kadının doğurgan yapıya sahip olması ve erkeğin biyolojik olarak doğurganlığa sahip olmaması, erkeğin zihninde bir ayrımcılık bir eşitsizlik olarak karşımıza çıksa da bu ve bunun gibi davaların gündeme gelmesi, en azından işverenin böyle bir davranışı yapmadan önce bir daha düşünmesine neden olacaktır diyebiliriz.
Bu durumdan böyle bir çıkarım yapıp sevinmek hoş olmasa da belki belli insan davranışlarını etkiler umudu var içimizde.
Ne kadar biyolojik olarak farklılıklarımız olsa da biz de her şeyin üstesinden gelebilir, biz de her meslekte bulunabilir, biz de başarabiliriz.
Bu durumdan her ne kadar memnun olmayacak, önümüze belli sebepler, belli taşlar koyacak insanlar olsa da unutmayın ki BİZ DE ARTIK İŞİMİZDE , GÜCÜMÜZDEYİZ!