Yıl 2020’yi gösterirken elime aldığım kalemi kağıdı bir kenara bıraktım. Evet çok ama çok yorulmuştum, 2 yıldan fazladır yazdığım yazıların beni/bizi çürütmeye başlaması 1 yıl sonrasında gerçekleşti ama ben farkında değildim ve hala yazıyordum. Kendimle konuşmaya başlayınca… Evet sevgili, okur diyerek cümleye başladım ve son yazımı yazma kararı aldım. Döneminin en meşhur mecrasında videolar hazırlamak belki de bir fayda sağlayacaktı o da olmadı. Şimdi kürkçü dükkanına geri döndüm. Tekrardan merhabalar.
Bütün yolculuklar insanı yorar ister bir yerden bir yere gitmek olsun, isterse düşünmek olsun. Hiç fark etmeksizin insan yorulmaya ve dinlenmeye mahkum bir varlık. Ve sadece bir şeylerin farkına varınca daha mutlu olabilir. Aradan çok uzun zaman geçmiş olmasına rağmen hala yorgunum ve etrafımdaki insanların gözünün içine bakınca yüzlerinde bir yorgunluk belirdiğini görmemek elde değil. Yazma sürecine tekrardan merhaba demek hakikaten bir anlık bu yorgunluğumu alıyor ve geçen 23 yıllık yaşamımda bana huzuru yaşatan birkaç andan sadece birisi bu. Yazmak… yazmak… yazmak. Başka da hiçbir şey değil.
Ekonominin berbat olduğu, eğitimin yerle yeksan olduğu ve daha nicesinin yorgunluğu var hepimiz de. Geçenlerde gittiğim bir halı saha maçından keyif almakta güçlük çeken gençler var. Ve hakikaten ölü toprağı hepimizi sarmış. Yorgunuz ve nefes almanın dışında geriye kalan bütün yaşayış biçimimiz (ya da büyük ekseriyetle) bize iflah olmaz düzeyde bir nefes darlığı yaşatıyor.
Geçecek mi, diye düşünmeye başlarken aslında hiçbir yorgunluk ve bezginlik halinin kendiliğinden geçebildiğini düşünemeyiz. Ve elbette ki biz bu yorgunluğu tümüyle hak ettik, toplum olarak veya insanlığın bir parçası olarak elimizden geleni yapmadık. En önemlisi birbirimizi dinlemedik. Doğaya zarar verdik bunun sonucunda virüsle savaşmak zorunda kaldık. Vasat kaldık vasatlığımızın cezasını dünyanın yaşayan bireyleri olarak otoriter yönetimlerle ödüyoruz. Dünyanın en medeni ülkeleri için geçerli bir durumdan bahsediyorum…
Bütün bu sürekliliğin içinde neden-sonuçlar denkleminde yorgunuz. Şimdi bu yorgunluğu dağıtacak bir arayışın içindeyiz. Ama zannımca bunu da yanlış yapıyoruz. Birbirimize derman olmak bir yana dursun birbirlerinin sırtına basarak bu yorgunluğa bir çare arayanları görüyor gözlerim. Bazen 23 yaşında hissetmiyorum. Aksine babam veya amcam gibi 73 yaşında olduğumu hissediyorum ve ortalama gelecek kaygısının hepimizi çürüttüğü gerçekliği ile karşı karşıyayız.
Çürüme, kimlik ve benlik sorunları bir yana dursun eskiden ekmekten aldığımız lezzeti alamıyoruz. Bu bile başlı başına bizi yormaya yetiyor.
Buradan nasıl çıkarız inanın hiç bilmiyorum. Karşımızda, yanımızda; yöremizde yeni bir dünya var ve onun içinde yaşıyoruz. Yaptığımız hataların toplamı kadar maalesef yorulmaya devam edeceğiz. Yanı başımızda aile içi şiddet, kanunsuzluk ve bir bitkin ruh hali olmaya devam edecek. Topyekun dur diyene dek…
Kitap önerisi ise Cengiz Aytmatov’un eseri “Cemile”
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).