Moda hukuku hakkında bir açıklama yapmadan önce konunun daha rahat anlaşılabilmesi adına fikri mülkiyet hukukunu ana hatlarıyla açıklamamız gerekiyor. Fikri mülkiyet hukuku mali değeri olan fikri ürünleri koruyan bir hukuk dalıdır. Ana hatlarıyla fikri mülkiyet hukuku ikiye ayrılır. Bu ayrım telif hakları ve sınai mülkiyet hakları olarak yapılıyor. Moda hukuku sınai mülkiyet hakları alanında karşımıza çıkmakta.
Sınai mülkiyet marka, patent, tasarım, faydalı model ve coğrafi işaretler gibi buluşların ve yeniliklerin, yeni tasarımların ve özgün çalışmaların bulan kişilerin adına, üreticisinin veya satıcısının ayırt edilmesini sağlayacak işaretlerin kayıt edilmesini ve böylece bu kişilerin ürünü üretme ve satma hakkına belirli bir süre sahip olmalarını sağlayan haklar olarak tanımlanabilir.
İşte moda hukuku da tam olarak bu noktada karşımıza çıkıyor. Moda hukuku sınai mülkiyetin bir alt alanı olarak tasarımcı ve üreticilerin haklarını korumayı amaçlıyor. Son yıllarda hızla gelişen bir alan haline gelen ve gün geçtikçe piyasadaki payı artan moda hukuku, modaya ilgisi olan herkesin fikir sahibi olması gereken bir alan haline geldi.
Moda hukuku prensipte temel olarak tasarımcının ve üreticinin haklarını korumaya yöneliktir. Özellikle moda dünyasında ve toplumun gözünde belli bir konuma ulaşmış markaların sıklıkla ilişki içinde olduğu bir hukuk alanıdır. Birkaç farklı hukuk dalının birleşimi olan moda hukuku temelde sınai haklara dayansa da içerisinde ticaret hukuku, borçlar hukuku ve ceza hukukundan da parçalar bulundurmaktadır. Bu sebeple disiplinler arası bir alan olarak da tanımlayabiliriz.
Günümüz dünyasında etkileşim ve iletişimin önceki yıllara kıyasla çok daha artması ve hızlanması moda hukukunu da etkilemiştir. Özellikle sosyal medya sayesinde artık herhangi bir tasarım veya ürün çok kısa bir zaman içerisinde uluslararası alanda ünlenebilmektedir. Bu durum da bir tasarımın veya ürünün imitasyonlarının yayılmasını geçmişe göre çok daha hızlandırıyor.
Özellikle moda dünyasında büyük piyasa payına sahip olan markalar, marka değerlerini ve statülerini koruyabilmek adına kendi ürünlerinin imitasyonlarını piyasada görmek istemiyorlar. Bu sebepten markalar ikonik tasarımlarını tescilletmek yoluna sık sık başvuruyorlar.
Tescil işlemi bir ürünün veya tasarımın bir kişiye ait olduğunu ulusal/uluslararası alanda resmi olarak kaydedilmesidir. Tescil işlemi sınai mülkiyetin temel işlemlerinden biri olarak görülür. Moda hukukundaki tesciller ise çok daha geniş piyasa payına sahiptir. Tescil ettirilen ürünler genellikle markaların veya tasarımcıların toplum tarafından en çok bilinen tasarımları olduğundan bu ürünlerin tescillettirilmesi markalara çok daha fazla gelir getirmektedir.
Moda hukuku büyük markaların kendi aralarındaki tescil savaşlarının yanı sıra , imitasyon ürünlerine karşı da bir koruma sağlamaktadır. Büyük markalar çeşitli ürünlerinin tasarımlarını kendi adlarına tescilletmeye çalışmanın yanı sıra marka değerlerini koruyabilmek adına imitasyonlarla da mücadele etmektedir.
Sınai mülkiyet hakları günümüzde çeşitli uluslararası antlaşmalarla ve örgütlerle korunmaktadır. Böylece neredeyse tüm dünya genelinde benzer bir mevzuat geçerlidir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi sınai mülkiyet hakkının bir alt alanı olan moda hukuku da Avrupa’da aynı mevzuat ile korunmaktadır. Böylece Avrupa ülkelerinin herhangibir tanesinde yapılan tescil işlemi tüm Avrupa’da geçerli olur.
Sınai mülkiyet hakkının korunmaya başlanması 19.yy’a dayanmaktadır. Bu dönemden itibaren mevzuat genişleyerek günümüze kadar ulaşmıştır.Sınai mülkiyetin uzun süredir korunmasına rağmen moda hukuku 21.yy ile yeni yeni gelişmeye başlamıştır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi henüz ayrı bir mevzuata sahip olmayan moda hukuku yüzyılımızda giderek gelişmektedir. Moda hukukunu daha iyi anlayabilmek adına birkaç emsal davaya bakacak olursak ilk örneğimizi YSL ve Louboutin markaları arasındaki ünlü kırmızı tabanlı topuklu ayakkabı ile verebiliriz.
Bu davaya bakacak olursak 2011 yılında YSL kendi ürettiği kırmızı tabanlı ayakkabıları satışa çıkardı bunun üzerine Louboutin markası bu tasarımın kendi ikonik kırmızı tabanlı ayakkabılarını hatırlattığını ileri sürerek YSL’e dava açtı. Karar Louboutin lehine çıktı. Böylece Louboutin hem kırmızı tabanlı ayakkabının kendi markasına ait olduğunu tescil ettirmiş oldu hem de YSL markasından satışları sonucu elde ettiği haksız kazancı maddi tazminat olarak geri aldı.
Büyük markalar arasında olan davalar haricinde büyük markaların taklitleriyle olan savaşına bir örnek verelim. Dünyaca bilinen giyim markası Diesel, geçtiğimiz yıllarda taklit ürünlerini satan internet sitelerini tek tek tespit ettirerek yaklaşık 80 kadar internet sitesini taklitçilikten kapattırttı. Bu yöntemle marka hem kendi piyasa değerini korudu hem de marka adının zedelenmesini önlemiş oldu.
Moda hukuku alanının ünlenmesi ve gün geçtikçe gelişmesiyle yukarıda örneklerini verdiğimiz gibi emsal kararlar gün geçtikçe artıyor. Günden güne piyasa payı artan bu alan fikri sınai mülkiyet hukukunun önemli bir parçası olarak hukuk dünyasındaki yerini büyütmeye devam edecek gibi gözüküyor.