"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kaybedenler ve Kazananlar

Yıllar Artık Boşa Harcanıyor.

İnsanlığın bu maddeci düzeni taşımaktan yorulduğu ve zorlandığı bir süreçten geçiyoruz.

İnsanın içi uyanmaya başlayınca dünyaya daha farklı gözlerle bakmaya başlıyor ve zamanın sağladığı lükse ve refaha yetişmekte zorlanıyor.

Yaş ilerledikçe ve ömür tükendikçe çoğu kez kötülüğün iyiliğe galip geldiğine de tanıklık yapıyor insan. O zaman daha iyi anlıyor ki hayır ve şer çarpışmakta, kötülük ve iyilik kapışmakta; beğeni ve çıkar üzerine kurulmuş tüm sahte ilişkiler bu fani dünyada yaşanıp bitmektedir..

İnsanlığın bugün tüm bilimsel ve teknolojik başarılarına, gelişmelerine ve medeniyetin kendisine sunduğu maddi imkan ve rahatlığa rağmen, içinde bulunduğu derin tatminsizlik ve huzursuzluk gibi…

Evet! Bugün insanlık mutsuzluk, endişe, yetersizlik ve şaşkınlıklardan şikayet ederek yaşamaktadır. 

Toplumun içinde bulunduğu psikolojik durumun gerçekliğinden kaçmakta; çareyi hep daha fazlasını isteme arzusunda aramaktadır…

Bugün refah ve zenginlik içinde yaşayan, maddeyi ön plana çıkaran toplumlar; insan aklı ürünlerin yasasıyla içine düştüğü boşluk, endişe ve belirsizlik hızla artmaya devam etmektedir. 

Temiz akıl sahibi insanların toplumu gözlemlemesi ile elde edeceği izlenim, insanların kendilerinden bile kaçmakta oldukları gerçeğidir.

Evet! Bugün herkes bu çarkın içinde ezilerek yaşıyor. Değerli insani duygu ve düşüncelerden uzaklaşmış olduğumuzu farkına varamayacak kadar boş ve anlamsız bir hayatın içindeyiz.

Depresyon ve kaygı bozukluklarından kaynaklanan hastalıklar, cinnet ve benzeri görülmemiş suçlar, terör ve şiddet olaylarının yarattığı örnekleri televizyon kanallarında izleyip görmekteyiz.

Bazı maddi gelişmelerin büyük hakikatten daha değerli olduğuna, insanın yerini teknolojiden, mal ve statüden daha üstün saydığı bir gerçekliğe aldandığını da göz ardı edemeyiz.

Peki, bunca devam eden ilerlemeye rağmen bütün bu gelişmelerin insan hayatındaki etkileri nelerdir?

Bu kadar olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bu gelişmişlik ve süreç mutluluk getirebilmiş midirler?

İç huzuru ve toplumsal refahı tesis edebilmiş midirler?

Ülkelerde yaşanan açlığı, savaşı ve zulme dur diyebilmiş midirler?

Modern cahilliği ve aptallığı bitirebilmiş midirler?

Hayır! Akıl almaz bir saflık ve gaflet içinde hayata tanıklık etmekten başka çare bulamıyoruz!

Bu yapının oluşumunda bir payımızın olmadığını ve herhangi bir etkimizin bulunmadığını düşünüyoruz. Sistemin elimizi ve kolumuzu zincirleyerek mahkum etmesine ve duyarsız hale getirmesine izin veriyoruz.

Görüldüğü gibi bu gerçeklerden uzaklaşmak insana ancak ciddi bir doyumsuzluk, aç gözlülük, cehalet, huzursuzluk ve korku getirmekten öteye geçememekte; İnsan hayatının varoluş gayesi ve hedefleri konularında ilerleme gösteremesine katkı sunamamaktadır. Böylece tam tersine insani değerlerden uzaklaşma ve bencileşmeye sebep olmaktadır.

Çoğu insan Allah’ı yeterince farkına varamamış ve tanıyamamış bir halde, elde ettiği mal, şöhret ve makam gibi kendi elleri ile yaptığı ilahlara tapmakta ve bunların emrettiklerini insanın varoluş gayesi olarak görmektedirler.

Günümüzde kimsenin varoluş gayesini arayıp bulma ve Allah’ın emrettiği yasaları gerçekleştirme gibi bir derdi ve gayesi bulunmadığından, kendilerini de bir türlü bulamamaktadırlar.

Buna benzer bir çok ilahçıklara tapınan ve izinden giden, sözde Müslüman ülkeler başta olmak üzere, diğer modern tüketimci cahil toplumlarda da durum pek farklı değildir. Çünkü: onlarda gerçek yaratıcılarını bulmuş ya da bulma niyetinde değillerdir. 

Sadece teknolojik ve sanayi gelişimle mesafe kaydeden ülkelerin diğer ülkelere madden üstün gelmesi pek bir şeyi değiştirmemektedir. Tam tersi insan bilincini dibe doğru sürükleyen, insanın tüm değerlerini düşüren ve sadece maddeye, harcamaya bağlayan, isteklerini küçülten bir şeytani sistem olduğu görülecektir…

Bugün toplumsal çürümenin, yozlaşmanın ve adaletsizlik gibi sorunların en temel kaynağı, toplumda mutlak kontrol yetkisinin Allah’a ve onun sistemine göre inşaa edilememesinden kaynaklanmaktadır. 

İslam’ın Kur’an’da bildirdiği “La İlahe İllallah” “Allah’tan başka İlah Yoktur” gerçeğinin ne olduğunu ve asıl verilmek istenen mesajı sorgulayıp, bu başlığın altını doldurma gayreti gösteremeyen çoğunluk için, yüzeysel olarak bu kelimeleri söylemek, Allah’a inanmak ve birlemek için yeterli görülmektedir.

Oysa Yüce Allah, insanlar üzerindeki mutlak kontrol yetkisini yarattığı bir kimseye ve Allah’ın sistemi dışındaki beşeri yasa ve kanunlara verilmesini red etmektedir. İlahlık hakkını yalnızca Allah’a tanımaktadır.

Bu sebeple insanlık, hangi yer ve zamanda olursa olsun İlahi kanunlardan uzaklaşıp, beşeri kanunlara itaat ettikçe olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalmaya devam edecektir. 

Bu sistemler insan fıtratıyla tamamen ya da kısmen çatışma halindedir. Bugün yaşanan ve meydana gelen çelişkili durumlar, acılar, göz yaşları ve savaşlar, Allah’a şirk koşmanın sonuçlarının apaçık delilleridir. 

Hayatımıza eklenen yep yeni teknolojik alanlar ve uğraşlar bizi Allah’tan uzaklaştıran, ona giden yolu zorlaştıran etkenler haline gelmiştir. Saatlerce televizyon ve internet karşısında zaman tüketmek çok ciddi bir gafletin ve yok oluşun göstergesidir.

İşte bu Allah’ın sistemiyle, kulların sistemi arasındaki yol ayrımını fark edemeyen bireyler şirk ve zulüm tokmağı altında ezilip gitmeye devam etmektedirler.

Bakın ülkemiz başta olmak üzere, yeryüzünün dört bir yanındaki insanlar mutsuzdur. Allah’tan uzaklaşmanın doğal sonucu olarak, gerek kişi ve gereksede toplumlar çok acı çekmiştir ve çekmeye devam etmektedirler. Çünkü; tabiatı ile uyumsuz bir sistem ve kanunlar tarafından kuşatılarak yönetilmektedirler. 

İnsanlar, düşüncelerini, akıllarını, kalplerini ve hayatlarını kuşatan sahte kanunları; bu kanun koyucularını, destekçilerini sırf ekonomik güç ve çıkar elde etmek için bunları yapan ve ilahlık özelliklerini kendine yakıştırarak, insanlar üzerinde hakimiyet kuranları farkına vararak kendilerini değiştirmedikçe ve Allah’ın kanunlarına uygun olarak bir insan, aile ve toplum olma gayreti göstermedikçe istedikleri düzgün bir dünya kendilerine asla verilmeyecektir.

İnsanlar gerçek rableri olan Allah’ı tanımadıkça ve ilahlık özelliklerini ve sıfatlarını bildirdiği anayasal kanunları içeren Kur’an’ı okuyup, anlayıp tatbik etmedikçe; yığınlar ve enkazlar altında kalan gerçeklere erişemeyecektir ve üstün kan, üstün ırk, hüküm, saltanat, makam ve mal gibi, bu gelici ve geçici ucuz sıfatlardan hiç biri onu şerefli kılmayacaktır.

İnsanları bir araya getiren en önemli bağ inanç bağıdır. Bugün bu bağlar aile ve toplum ilişkilerine yansıyacak düzeyde bile zayıflamıştır. Kimseler kimseye güven vermemektedir. 

Oysa insanlığın en değerli özellikleri olan akıl, mantık ve inanç çerçevesinde bir araya gelmeleri ve toplanmaları gerekmektedir. Aksi taktirde bu toplumsal kokuşma hızla yerini ciddi parçalanma ve ayrışmalara bırakacaktır.

Durumun ciddiyetini anlayan, uyanıp çevresini uyandıran, araştırıp sorgulayan ve bu zincirlerden kurtulmak isteyen, gücünü toplayıp kendisine yönelmelidir. 

Toplumda doğruyu bulmaya çalışanların sayısı arttıkça Allah’ın ilahi yardım kaynağı herkes için harekete geçecektir.

Belkide bu yüzyıl, derin bir boşluğa ve kaosa sürüklenen insan yığınlarının yeniden Allah’a yönelme belirtileri tam olarak görülmeden sona erecektir…

Çünkü Yüce Allah her yüzyıl da bir sahneyi silmekte, yeni bir sahne kurmaktadır…! 

Tıpkı 1921 – 2021 yılı gibi….

Bakalım kazanlardan mı yoksa kaybedenlerde

Anlayan temiz akıl sahiplerine…