Derin nefes alıp verirken zaman akıp gidiyor. Sevdiğimiz insanlar değer verdiğimiz hayatımız cehennem oluyor kimi zaman. Hassas bir tartı da tartılması zor bir ürün gibi düşünelim öyle işte. Meraklısı değilim bu havaların ama kış ayını da seviyorum. Geçen bizim hop geçidi tıkandı, yolda kaldım/kaldık. Onlarca araç, yüzlerce insan mahsuruz olsun diyorum kış ayı güzel, kar beyaz. Böyle düşünürken aklıma geliyor, bahçeye uçan, kaçan taksiler, Allah’tan kimse yaralanmadı ölü yok. Bir oh çekecekken susuyorum, ya bugün herhangi bir ihmalden ölenler onları düşünmeden olur mu ki! Yine de kış ayı güzel, hüzün zor ama dayanırsan o bile güzel.
Arada yazı yazıyorum kendimce, kimi okuyor kimi dalga geçiyor. Geçen yakın bir arkadaşımla sohbette kendi itiraf etti yazıma sinirlenip, sosyal medyadan takipten çıkmış. Hiç kırılmadım anlamaya çalıştım, anlıyorum. Yirmi yaşında kendi boyumdan büyük işlere kalkışıyorum, ülkemi çok seviyorum. Bizi mahveden onca kötü durumlara fikirsel anlamda dahi olsun dur demek istiyorum. Ne kadar başarılı olabildiğim bir tarafta dursun yediğim hakaretler, atılan iftiralarla baş başayım. Birbirini anlayan insan sayısı avuç içine ya sığar ya da taşıverir. Hiç üzülmüyor değilim, onların da yaşadıklarını az buçuk biliyorum ama iki dakika tefekkür etseler belki oturup tekrar bir çay içebiliriz. Tabi benim kapım her zaman açık.
Dedim ya gencecik yaştayım diye aslında o da yalan, anlatamayınca yaşlanıyor insan. Mesela diyorum ki İslam’ın bir değeri vardı bunu sözde biz Müslümanlar yok denecek seviyeye getirdik. Futbol endüstriye kaçmamalıydı dibe kadar battık. Seküler kesime o kadar anlatmaya çalıştık devlet ile din iç içedir, olmadı derdimize derman yok. Diyeceğim o ki kimse kimseyi duymuyor. Herkes herkesle savaş halinde aylar önce olduğum üniversitedeki dostlarım atıp tutuyor. Bu denklem değişir, bu orta çağdan çıkarız, zaten mesele o değil ki. Çıkarız çıkmasına ama korkum elimizde hiçbir şey kalmayacağına. Karamsarlık değil benimki sadece ön görmeye çalışıyorum, bugünden yarını ne olur ne biter üzerine üç kelam ediyor/yazıyorum.
Tüm hedeflerimi hayallerimi bir kenara attım, nereye gittiysem burası Norveç değil yeğen diyorlardı bana hem de tam bir Ramiz dayı edasıyla. O gün bugündür gözüm açık geziyorum, yazınca böyle hayalperest olmayın, hemen karamsar oluyorum. Öyle değil işte be dostlar. Konya’daki arkadaşlarım beni tanımıyor, ama sorsanız bir dünya biliyorlar beni benden daha fazla. Kış ayı güzel olmasına güzel lakin soğuk ay, öyle sıkıca giyinmezseniz önce maazallah sonra maşallah oluverir. Diyorum ki…
Ne desem bilemedim, yıpranıyor insan işte, ama kabulüm deyince sanki hakkım yokmuş gibi. Üniversiteyken ilk dönem arkadaşın biri dergi çıkartalım demişti. Oturduk konuştuk sözlüsü ve anne babası karşıymış neyse sonra vazgeçti hem arkadaş memuriyet üzerine bir bölümde ama devrimci ruhu vardı. Zaten Deniz Gezmiş’ten sonra o da baya yalan oldu, devrim falan kalmadı öyle olunca hepimiz devriliyoruz. Kar mı kâr mı ona karar vermeliydik. Sonuç rant çıktı, işçi ve emekçi kavramları artık sivil toplum kuruluşların havasını atacağı iki kavram ötesi yok.
Küçük bir itirafım koca bir itirazım var. Küçük itiraftan başlasam iyi olur, uzun bir ara yazılara ara veriyorum eğitim serüveni nedeniyle. Koca itirafa gelinceyse hepimizin kendine çeki düzen vermesi gerekiyor, bu arada umutluyum. Neden biliyor musunuz bizim kaymakam bey şahane demokrat bir adam. Saygılı insanlara karşı duyarlı biri, var olsun beni güzele teşvik etti. Öyle yani, hep köşe yazıları sıkıcı ve üzücü gündem yerine biraz kendimden bir şeyler paylaşmak istedim. Bu gece beni en çok sevindiren olay bizim gençler oldu, liseye gidiyorlar. Hepsi pırıl pırıl ama maalesef eğitim alamıyorlar. Hepsini de yurt dışında yaşam kurma hayali sarmış umarım güzel olur onlar için. Neyse onlarla ara ara konuşuyorum, akşam ablamlardan gelirken abi lütfen gel kola falan aldık bugün bize biraz konuş dediler, kırdım onları değerli dostum bekliyordu. Birbirimize değer vermemiz beni mutlu etti. Öyle gece gündüz kitap fuarlarında konuşan bir yazar değilim, zaten daha yazar olamadım belki öldükten sonra, ama ilk konferansını gururla söylüyorum ahırda vermiş biriyim. Tek gayem ülkemin mutluluğu.
Artık kendime de biraz vakit ayırmak zorundayım, daha iyi eğitim güzel ve ahlaklı bir yaşam adına. Mutlu olmak için ilk adımları atmaya başladım yazın serüvenime kısa bir ara vermek istiyorum. Belki ara ara yazarım ama çok düşük ihtimalle. Ben dönene kadar başta kendiniz olmak üzere herkese ve özellikle memleketimize iyi bakın. Muhakkak bir şeyler üretin olur mu.
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).