Beddua
Tez zamanda Allah sizleri ölmüşlerinize kavuştursun…
Bugün rahat değilim. Çoktandır rahat değilim ve uzun süre de olmayacak/olamayacağım, kan kokan coğrafyamın canı acırken.
Kan kokusuna neden olanlar için içimden geçenleri söylemek, bağırıp rahatlamak istedim, olmadı, olamadı. Ne terbiyem ne ahlakım buna elvermedi. Kabuk bağlamayan yaralarımızdan kan sızarken bile duruşumuzdan, kimliğimizden taviz vermedik, asla da vermeyeceğiz.
Ne insanlığımızdan vazgeçeriz ne de insanlarımızdan…
Uzun araştırmalar sonucunda içimi rahatlatacak, öfkemi haykırabileceğim, acımı bağırabileceğim bir yol buldum.
Beddua…
Yargıtay içtihat kararlarına göre “beddua” hakaret sınıfına girmediğini, suç olarak kabul edilmediğini öğrendim ve bu beni az da olsa rahatlattı.
Elbette amacım birilerine hakaret etmek değil.
Ancak söylenecek sözler, söyleneni tarif etse de günümüz adalet sisteminde hangi kelimelerin hakaret sayılacağına hâkimlerin takdiriyle karar verildiğinden, sözlerimin hakaret olarak anlaşılması muhtemel olacağından bu yolun daha uygun olacağına karar verdim.
Yargıtay, beddua niteliğinde olan sözlerin hakaret oluşturamayacağına karar vermiş.
Ben de bu yolla ülkemi kan gölüne çevirenlere hitap etmek istedim.
İlk aklıma gelen, rahmetli annemin, kızdığı kişiler için yaptığı beddua oldu.
Coğrafyamı viraneye çevirenler, evleri yakıp yıkanlar, tarihi değerleri yok etmeye çalışanlar, “mezarlarınızda dik oturun…”
İnsanların doğup büyüdükleri evlerini, yurtlarını, topraklarını terke zorlayanlar, sebep olanlar, emir verenler, planlayanlar, “hepinizin Allah belanızı verir inşallah…”
İnsanları kendi topraklarında muhtaç duruma getirenler, yardım eli uzatmayanlar, bu durumu fırsata çevirip kazanç kapısı yapanlar, acımayanlar, sevinenler, “hepinizin yolunun sonu Cehenneme çıkar inşallah…”
Çocukların ölmesine neden olanlar, öldürenler, emir verenler, öldürenleri koruyanlar, adalete teslim etmeyenler, “toprağında ot bitmesin, dalınızda bülbül ötmesin, soyunuz yürümesin…”
Bu savaşa neden olanlar, isteyip planlayanlar, emir ve komuta edenler, silah, ekipman ve cephane sağlayanlar, bizzat ve isteyerek, gönüllü olarak savaşın içinde olanlar, öldürenler, işkence edenler, “yürüdüğünüz yollar, çürüdüğünüz yıllara varsın, dost bilip baktığın gözler zulüm olsun ömrünüze…”
Doğamızı, derelerimizi, ormanlarımızı para için yok edenler, “Aşından akrep çıksın, görmeyip yutun, Her nefeste döşünden sızı gelsin…”
Çocuklarımızı, geleceğimizi, umutlarımızı yok etmeye çalışanlar, elleri kanlı katiller, “avuç avuç kan kusun,
Boynunuz altında kalsın, otuz iki dişiniz birden dökülsün…”
İnsanların bu gün yaşadıkları acılara, kayıplara neden olanlar, sevinenler, bundan pay çıkarmaya çalışanlar, kısaca coğrafyamda insanları insanlıktan çıkaranlar, aşağıdaki satırlar hepinize gelsin.
İki yakanız bir araya gelmesin…
Akşamdan sabaha dara kalasın…
İyi gıdalara perhiz tutasın…
Suyu sana İblis versin…
Adı bilinmedik derde düşesin…
Ağaç gibi kuruyasın…
Ak göğsüne mor çıbanlar dizile…
Ciğerinin başına kurtlar düşe…
Derdine derman bulunmaya…
Döşekte uzanıp ölemeyesin…
Etlerin döküle…
Gözün kör olsun, gözlerin oyulsun, kan tüküresin…
Kocamadan belin iki bükülsün…
Kulağına kurşun aksın…
Lal olasın, dillerin söylemeye…
Siyah saçın kızıl kana belene…
Yaran fazla olsun, merhem yetmesin, Yata yata yan etlerin çürüsün…
Yedi yıl sıtma tutasın…
Yılan soksun, gövden şişsin…
Aldıklarının hayrını görmeyesin, Bir karaçula kalasın…
Evin başına yıkılsın. Malın ellere kalsın. Naneye muhtaç olasın…
Ocağın batsın…
Ahın göklere çıka…
Kapı kapı dilenesin…
Muradın yarıda kalsın…
Dar sokaklarda bol bıçaklara gelesin. Kurşunlara gelesin…
Azrail tez günde yanına gele…
Boynu iplere gelsin…
Cefa ile can veresin…
Çenen bağlansın. Damarın çekilsin, kanın kurusun…
Dilin salâvata dönmesin…
Ölüsüne kefen bulunmasın…
Sırtı teneşire gelesiceler…
1956 Elazığ doğumluyum
1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezunum
Siyasi nedenlerle öğretmenlik yapmadım
1980 sonrası 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde tutsak kaldım
İşçi emeklisiyim