15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Operasyonlar, tutuklamalar ve devam eden OHAL’ e rağmen henüz istenilen aşamaya gelindiği söylenemez. Bizler halk olarak darbenin ikinci, üçüncü ayağı gelecek diye beklerken yaşanan gelişmeler gösteriyor ki zaten o sürecin içindeyiz.
Peş peşe gelen tahliye haberleri, tutuksuz yargılama kararları iyiden iyiye sabrımızı taşırmaya başladı. Mahkeme salonlarında takım elbiseleriyle boy gösteren darbeci hainler yaptıkları akıl almaz savunmalarla adeta milletle alay ediyorlar. Üstelik bu duruşmalarda şehit ailelerine yapılan kötü muamelede cabası. İşin en acı kısmı ise bu ailelerin yanında hiçbir siyasinin veya STK’ nın olmayışı.
Her fırsatta 15 Temmuz şehitleri üzerinden vatan, millet, Sakarya nutku çeken vekiller, gazeteciler, yazarlar, çizerler ortada yok. Yargı üzerinden halkın vicdanına ve güvenine yapılan bu darbeye karşı bu suskunluk neden? Kavurmacı’ lar, baklavacılar birer birer tahliye olurken halkın zihninde cevaplanması gereken sorular ortaya çıkıyor.
Şeker hastası, sara hastası ve horlama şikayeti olan herkes için tahliyenin önü açıldı mı? Kavurmacı tahliye edilirken bir kısım esnaf ve memurun halen tutuklu bulunması, toplum vicdanında “Devlet adamına göre mi muamele yapıyor? Devletin gücü bu adamlara yetmiyor mu?” sorularını gündeme getirmedi mi? Yani holding sahibi tahliye olurken küçük esnafın tutuklu bulunması eşitsizlik duygusunu ve yargıya güvensizliği artırmaz mı? Vatandaşın bu konuda suistimal ve keyfilik bulunduğunu düşünmesi, var olan yönetime olan inancın zedelenmesine ve devamın da destek kaybına neden olmaz mı?
Bence bu soruların üzerinde ciddiyetle durulmalı ve bir an önce yargı üzerinden yapılmak istenen bu psikolojik darbenin önüne geçilmelidir.
Darbenin yargı ayağından başka bir ayağı daha var aslında. Dün gece 13 askerimizi ebediyete uğurladık. 15 Temmuz da “Bir tek er dahi kışladan dışarı çıkmayacak” emrini veren, 70 gündür Kato dağında, hainlere kök söktüren, dağın zirvesine iş makinası çıkarıp hainlerin inlerini darmadağın eden Tümgeneral Aydoğan Aydın’ın da içinde bulunduğu 13 vatan evladını kaybettik. Bundan tam 22 gün öncede 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ülkenin ilk askeri darbe iddianamesini hazırlayan ve FETÖ soruşturmalarında etkin bir isim olan Denizli Cumhuriyet Başsavcısı, Mustafa Alper’i suikast gibi bir kazada kaybettik. Tüm bunlar tesadüf mü?
Asla değil.
Bu konuda sayın Fatih Tezcan’ın nokta bir tespiti var ki asla göz ardı edilmemeli. Olaydan tam 20 saat önce Tuncay Opçin’ in attığı bir twitte dikkat çeken Tezcan, bana göre bu olaylarda ki FETÖ imzasını en iyi okuya bilenlerden. Ne demiş Opçin twittte “Hizmet önümüzde ateşten bir DENİZ var, ATLARINIZI ATEŞE SÜRÜN dese tartışmadan yapmamız gereken bir dönem.”
Burada FETÖ hareketinin sıkça kullandığı Sübliminal mesajı ise şöyle okuyor Tezcan. “Hizmet (yani FETÖ) önümüzde ateşten bir deniz (Denizli savcısı) var, atlarınızı (araçlarınızı) ateşe sürün dese tartışmadan yapmamız gereken bir süreç” Kendisine katılmamak mümkün değil. Bu olaylar gösteriyor ki darbenin diğer ayağı da nokta suikastlarla perçinleniyor.
Artık vites yükseltmenin ve ciddiyetle olayların üzerine gidilmesinin zamanı geldi de geçiyor. Şehit ailelerinden utanıyor, her geçen gün sabrımızı kaybediyoruz.
Son olarak halka vadedilen “idam” konusuna değinmek istiyorum. Sayın Erdoğan 29 Mayıs’ta yaptığı konuşmada “Yönetim sisteminin değişikliği ardından milletimize verdiğimiz sözleri yerine getirmek için artık önümüzde hiçbir bahane hiçbir engel kalmadı” dedi. 2019’ a kadar netice almaya yönelik bir program uygulanacağını belirten Erdoğan her zaman olduğu gibi bu konuda da verdiği sözü yerine getirecektir. Bu yüzden bu konu hakkın da kesin konuşmak yerine beklemenin doğru olacağına inanıyorum.
Velhasıl kelam birileri artık halkın sesi olmalı, sesini yükseltmeli. Birileri halkın sorularına cevap vermeli. Sukut her zaman altın değildir…
Selam ve Saygıyla…