Adam olmadan önce insan olabilmenin en temel unsurudur kadın. İnsanlığın devamı için olmazsa olmazdır.
Allah’ın kadını bir emanet olarak verdiğini unutan erkeklere adam olmadıklarını anlatan sessiz varlıklardır. Bazen eşinin zulmünü görmezden gelen eş, bazen de abilerinin elinde kalandır. Namusu temizlemek adı altında katledilendir. Yemek tuzlu oldu diye dövülen, barışmak isteyen kocayla tekrar barışmadığı için silahla defalarca kurşun yiyendir kadın. Erkeğin adının çapkına çıktığı tecavüzlerde adına kahpe koyulandır. İnsan olmanın vesilesidir. Yetişmesinden ve bilgilenmesinden en çok korkulandır kadın.
Kadın zeki yaratılmıştı aslında. Korkulan bir tarafı da vardı üstelik güdüsel anlamda. Aklına koyduğu bir şeyi gerçekleştirmek kolaydı kadın için. Destek verilse, dünyayı değiştirebilirdi çok kısa zamanda. Kadın, baskılandı kendini güçlü gören erkek tarafından. Çünkü erkek, korktu toplumdaki konumunun sallanmasından. Ve kadın dokunuşunu katmaya çalıştığı her noktada, barikatlar buldu karşısında… Eğitmeli, eğitilmeli kadın. Çünkü bir kadının eğittiği beyin, hasta bir ruha ev sahipliği yapmaz asla…
Kadına yönelik şiddet türlerinin en sık görülen şekli, kadının birlikte olduğu kişi tarafından istismar edilmesidir. Kadına yönelik şiddet dünyada neredeyse her toplumda görülmektedir.
Sivas ve çevresinde yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, kadınların yüzde 40’ı aile içi şiddeti yaşamaktadır. Bunların yüzde 91’i eşi tarafından şiddete maruz kaldığını söylemiştir. Yine aynı gruptaki kadınların yüzde 59’a yakın bölümüne göre de, ekonomik yetersizliğin şiddeti artıran en önemli etken olduğu belirlenmiştir.
8 Mart 2001 tarihli Vatan Gazetesi’ndeki köşesinde, Mutlu Tömbekeci, “Son yedi ayda 246 kadın öldürüldü. Maktulün kadın olduğu cinayetler yedi yılda on dört kat artmış durumda. Kadınlar bu ülkede sinek gibi öldürülüyorlar. Kimler tarafından !? Büyük bölümü kocaları, nişanlıları, sevgilileri geri kalanlar da ağabeyleri ya da erkek kardeşleri tarafından…
Geçmiş zamanlarda ise kadınlara ne gözle bakıldığını bu maddelerle görebilirsiniz.
*Hint geleneğinde kadın, erkeğin mutlak egemenliği altındaydı. Kayıtsız şartsız itaat ve sadakat göstermek zorundaydı. İnsan ilişkilerinde tercih ve söz hakkı yoktu.
*Japon ve Çin geleneğinde, eşine ve onun akrabalarına sunduğu hizmetle değer kazanırdı. Erkek özellikle de aile yaşantında her şeye hakimdi.
*Kadın, Yunan geleneğinde alınıp satılan, adeta devredilen bir eşya niteliğindeydi.
*İslam öncesi toplumlarda, kız çocuklarının diri diri gömülmesi korkunç bir insanlık dramıydı.
Peki erkekler neden tecavüz eder?
Kadının cinsel obje olarak lanse edilmesi ve cinselliği kadın bedeni üzerinden döndürmesi sonucunda erkekler, kadınları sadece cinsel ihtiyaçlarını giderebilecekleri bir şeymiş gibi görüyorlar. Bunun sonucunda ise erkek kadına tecavüz edebilme hakkına sahip olduğunu düşünüyor. Erkekliğini kanıtlamak isteyen varlıklar tecavüz edebilir. Toplumun güçlü erkek, baskın erkek tiplemelerine uymaya çalışan, özgüven eksikliği yaşayan ve gücünü bir türlü gösteremeyen erkekler tecavüz ederek güç gösterisi yapabilirler. Bu da toplumun dayattığı cinsel rollerin bir sonucudur.
Kadınların sürekli bir erkek tarafından korunması gerektiği öğretilen erkekler, yalnız bir kadın gördüğünde tecavüz etmesi için bir engel görmez ve kadının savunmasız olduğunu ve ona her şeyi yaptırabileceğini düşünür. Tecavüz sonucunda neden tecavüz ettiklerine dair sunabilecekleri bir çok sebep vardır. Sebeplerinden bir kaçı kadınların onları tahrik ettikleri, açık giyindikleri, güzel koktukları, kahkaha attıkları gibi vicdanlarını rahatlatmaya yarayacak bahaneler üreterek işin içinden sıyrılabileceklerini düşünürler. Burda yazdığım kadınların yaşadığı tüm şeylere rağmen keşke erkek olsaydım demiyorum. Çünkü kadın olmak ya da kadın olarak varlığını sürdürmeye çalışmak büyük güç isteyen bir şey. Bu ülkede böyle bir toplumun içinde kadın olarak böyle yobaz beyinlerle savaş vermekten dolayı kendimle gurur duyuyorum…