"Enter"a basıp içeriğe geçin

İnsanlıkta Buluşmak

Yurdumuz, Japonya’dan sonra dünyada en çok deprem üreten bir coğrafyada yer almaktadır..
Ve yurdumuzu rastgelesi çok bol olan bir anlayış yönetiyor!

Deprem tüm gerçeklerini bile bile 21 yıl önce işbaşına gelen iktidar, her şeyi bildiği düşüncesiyle başka görüşleri dinlemiyor, plan-program yapmıyor ve yarınları hiç düşünmüyor. Sadece tek kişinin aldığı anlık kararlarla yol almaya devam ediyor.

Bugüne kadar olası deprem zararlarını azaltacak hiçbir önlem almamaları da bu yüzden. Bu yüzden apansızın yakalandık bu büyük depreme.

Ve 6-7 Şubat depremi yaklaşık 160 bin kilometre kare alan üzerindeki 11 ilimizde büyük yıkımlara neden oldu.

Ve bu yüzden halk canıyla malıyla çok büyük kayıplar verdi, ülkemiz çok darda kaldı.

Dünyanın her tarafından yardım ekipler geldi, yaşanan büyük yıkımın acılarını paylaşmak, biraz hafifletmek, birkaç canı kurtarmak, depremzedelere el uzatmak için.

Bunlar kimlik, dil, inanç, kültür farkı gözetmeyen ve insanı önceleyen anlayışa sahip kişilerdi. Deprem ve kışın zorlukları içinde gece-gündüz demeden çalıştılar. Bizimle üzülüp bizimle sevindiler.

Bu dayanışmayı görünce ister istemez çok sayıda kişinin geçmişte gözlerini aça aça:

Bizim bizden başka dostumuz yoktur!
Türkün Türk’ten başka dostu yoktur!
Kol kırılır yen içinde kalır! … -dediklerini.

Bu ırkçı sözleri yaymak yaşatmak için nice kitap, şiir, şarkı-türkü, masal, öykü ve makale çıkmış. Bu davanın takipçisi olması için bir ‘Turancı’, oğluna vasiyet bile yazmıştı.

İşte o vasiyet:

“Yağmur, Oğlum!
Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol.
Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır.
Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır.
Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır.
Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerki düşmanlarımızdır.
Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.
Tanrı yardımcın olsun!
Nihal Atsız
4 Mayıs 1941”

Bence bir kez daha okuyup düşününüz bu ibretlik vasiyeti.

Çünkü sonraki yıllarda Hitlerci anlayışla yazılan yukarıdaki vasiyetin mirasçıları çoğaldı. Bu vasiyet de artık onlar için bir hedef ve slogan olmuştu. Bu amaç uğruna yola çıkıp yurdumuzdaki nice yakma, yıkma ve katliamın failleri olmuşlardı.

Peki, bu ayrıştıran, düşmanlaştıran anlayış sahipleri bugün dünyanın her yerinden bize el uzatan ve acımızı paylaşanları görünce acaba utandılar mı?

Hayır, bunlar bugün de aynı duygularla işbaşında!…

Pazarcık, Maraş, Adıyaman, Hatay, Nurdağı, … Malatya’da Alevi ve Kürt, Arap ayırımı yapılarak halkı ötekileştiriyorlar. Yani, görevi, halkın acı ve yıkımlarına çare bulmak, gelecekte yaşanacak acıları en aza indirecek önlemler alması gerekenler, şimdilerde şov yapıp algı oluşturma peşindeler.

Bu amaçla da halk dayanışmasını sağlayan sivil toplum organizasyonlarını etkisiz kılmak için ‘kayyum’ atıyorlar.

Bizim görevimiz de birlik olup tüm demokratik haklarımızı yılmadan kullanmak, tek merkezci ötekileştiren anlayışı ret ve teşhir etmektir.

O zaman, enkaz altındaki Türkçe bilmeyen, Arapça konuşan Teslime’nin annesi ve babası, güven içinde ve anadillerinde ‘imdat’ diyebilirler.

O zaman, sivil toplum örgütlerinin ‘insani yardım’ olarak tırlara yüklediği, odun, soba, yiyecek, giyeceklere el konmadan ihtiyacı olanlara ulaşır. Ve o zaman bu insan severler depremzedelere ‘merhaba’ diye dokunabilir.

Demek ki bu deprem, sadece büyük can ve mal kaybına neden olmadı. Yurdumuzda acıları ortaklaştıran bir anlayış ve daha yaşanır bir barış iklimi için de umut oldu. Hem de hurafeleri ve insanlık ayıplarını yeniden sorgulamamıza bir fırsat sağladı.

Bunun için insani dayanışma ve birlikteliğe algılarla engel olan sınır koyan anlayışlara (cılız bir sesle de olsa): ‘yeter/sus’ diyebilenler çoğaldı.

İşte bu ‘insani’ uzlaşımızın daha da güçlenip gürleşmesi gerekir.

***
Derler ki, insan iki yüzlüdür kendisini sevmeyen başkasını sevemez!

Bence bu çok insafsızca bir genelleme!

Evet, bu söz ‘ben’ duygusu etkisindeki insanın bir gerçeğidir.

Fakat insan, böyle bir yabani gerçeklik karşısında çaresiz kalmamalı.

Bu gerçekliği ehlileştirecek yani insanileştirecek yol ve yöntemler bulmalı.

Derler ki, her insan doyumsuzdur ve yakaladığı bir sevincin sonunda bir diğerini arar.

Evet bu da doğru !

Fakat bu doğrunun da öznesi tekil !

O halde bizim görevimiz: birlikte sevinç yaşayan özneleri çoğaltmak olmalıdır.

Emin Toprak – DOSTÇA