"Enter"a basıp içeriğe geçin

‘Aman ha konuşma!’ SUS(MA)!

AKP, 14 Ağustos 2001’de kuruldu.

Halkı; Yoksulluk-Yolsuzluk-Yasaklar (3Y)’dan kurtarmak… Demokrasi, özgürlük, yargı bağımsızlığı sağlama ve ülkeyi uygar dünya ile bütünleştirmek, … gibi ‘sözler’ vermişti.

Bu çok önemli sözler, hem Parti Programı’na yazılmış, hem de sözcülerince ekran ve meydanlarda tekrarlarla anlatılmıştı.
İşte bu 3Y sloganları ve ‘demokrasi’ vurgularıyla AKP halka dokunmuş ve hemen de karşılığını almıştı.

Çünkü ilk kez girmiş olduğu 2002 genel seçiminde yüzde 34,3 oy almış… 363 milletvekili çıkarmış… Ve tek başına iktidar olmuştu!

Baraj altında kalanlar ise; MHP (Bahçeli), DY (Çiller), Anavatan (M. Yılmaz), Demokratik Sol Parti (Ecevit) olmuştu!

2002’nin ‘zayıf’ karnesini düzeltme sözüyle iktidar olan AKP, iktidarı hiç bırakmadı!

O halde biz de AKP 2023 yılı Demokrasi ve 3-Y karnesine bakalım:

***Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle; tüm yetkiler dengesiz-denetimsiz olarak tek kişide toplanınca, demokrasi yerini otokrasiye bırakmıştır. Böylece Yasama-Yürütme-Yargı hem yetkisiz hem de işlevsiz kalmış durumda…
***İnsan Hakları: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) 2022 raporuna göre: 31.10.2022’e kadar en fazla ‘hak ihlali’ başvurusu Türkiye’den yapılmış ve dosya sayısı:19.850…
***Yoksulluk, insanlarımızı aç, işsiz, evsiz bırakmış, askıda ekmek, askıda fatura, icra ve iflaslarla tanıştırmış.
***Yolsuzluk, ihale yolsuzluklarıyla 40 yıl sonra doğacak torunlarımızı bile borçlandı. Kara para ülke sınırlarını aşarak uluslararası alanlara taşındı. Gün geçmiyor ki, sokaklarımızda uyuşturucu ve kara para peşine düşmüş babalar ile baronlar çarpışmasın. Ülkemizde bir korku iklimi oluştu ve halkımıza çok zarar veriyor!
***Yasaklar, yaşantısı olanlar ‘yasaklar karanlık işkencecilere uygulanmaz’ derlerdi kimse inanmazdı. Oysa şimdi işkenceler de cezasızlık da apaçık, herkese göstere göstere uygulanıyor. Hapishanelerin; Kürt, Alevi, solcu ve farklı düşünce sahibi ve onların seçtikleri dışında muhalif olan herkese yuva olarak büyüdü, çoğaldı ve dar geldi. Yer açmak için de sapık, katil, mafya için af çıkardılar, daha da çıkaracaklar.

Eğer 2023 karnesi, 2002 karnesiyle kıyaslanırsa tüm sorunların son on yılda kareleri, hatta küpleri oranında arttığı görülecektir!

Nereden, nereye!…

İşte bu karne yüzünden 21 yıllık otokrat iktidar hem yorgun hem de korkaktır. Çünkü bu iktidar, yıllardır demokrasinin yaşatıcı, kucaklayıcı gücünü istemedi ve kullanmadı!

Haksız savaşlara sığındı. Ülke kaynaklarını; yok eden, öldüren, acıları çoğaltan silahlar için hoyratça kullandıkça küçük bir kesimi çok zengin, ülke halkının yüzde 95’ini de çok yoksul bıraktı.

Demek ki, ülkede otokrat bir sistem kurmak için demokrasiyi bitirdiler.

İktidarın barış ve demokrasiyi yok eden savaşları öncelemesi, doğal olarak büyük bir muhalefetin de doğuşunu sağladı.

Fakat muhalefet sayıca büyük bir çoğunluğa ulaşsa bile çok dağınık ve parçalı. Çünkü içlerinde küçük grupçu hesapları olan ve bencilce düşünenler var. Bunun için de aralarında istenen birliktelik yani demokrasiyi var edecek bir birleşik cephe kuramıyor!

Oysa halkımızın büyük çoğunluğu; yapılacak genel seçimlerde otokrat iktidarın yenileceğini ve kendilerine de çok sorunlu bir miras kalacağı konusunda hemfikir.

Ancak, bu halk çoğunluğunu demokrasi saflarında toplayacak olan muhalif partiler arasında henüz bir görüş birliği yok!

Peki, neden sözü hep dolandırıp demokrasiye getiriyorum?

Niçin demokrasi?

Çünkü sorunları tek tek niçin/neden süzgecinden geçirince, onların; yok edilen demokrasi sonucu var olduğunu görürüz!

Demek ki, hedefimiz otokrat sistemi kaldırmak olmalıdır.

Ve demek ki, ‘insanca’ yaşamak için gereken ‘oksijen’ demokrasidir.

Muhalefetin önemli bir kısmı (yarım ağızla bile olsa) ülke sorunlarını demokrasi yokluğuna bağlıyor. Ve bu sorunların ancak bilmem kaç günü yapılacak olan ‘seçim’ ile biteceğini söylüyor.

Birkaç gündür en yetkililer ve hukukçu sözcüleri ekranlara çıkıp, korku mu, rica mı, tehdit mi olduğu pek anlaşılmayan bir tarzda:

‘Önümüzde seçimler var!’

-Evet!…

‘Eğer birisi yasal hakkı olmadığı halde Cumhurbaşkanı adayı olursa… Sakın, sakın ha! Aman ha konuşmayın! … Tencere tava ile sokağa çıkmayın!… Sonra birileri bundan bir ‘mağduriyet’ çıkarır!… Susup, sandığı bekleyiniz! …’ -diyorlar.

Demek ki bunlar, 7 Haziran-1 Kasım 2015 karanlık sürecini unutmuş!

Demek ki bunlar, bu korkan/yorgun/otokrat iktidarın ikbali için neler neler yapabileceğini, seçimlerde hangi algıları üretip nasıl tuzaklar kuracağını da düşünemez olmuşlar!

Demek ki bunlar, topraklarımızın uluslararası uyuşturucu baronları ve mafya çeteleri için bir poligon alanı yapıldığını unutmuş!

Demek ki bunlar; toplantı, gösteri, yürüyüş, direniş, miting, grev gibi farkındalık, güven ve mücadele birlikteliği sağlayan nice nice demokratik hak arayış yol ve yöntemleri olduğunu da bilmiyorlar!

Demek ki bunlar; bağımsız olması gereken Yargı-Yasama-Yürütme güçlerinin tek kişide toplandığını, Akademi, medya ve sivil toplumun sindirilip susturulmuş olduğunu da unutmuşlar!

***

El insaf!

Demokrasi sadece seçim sandığından çıkmaz ki!

Demokrasi; susarak sandığı beklemek değil ki, sormak, sorgulamak, karşı durmak, direnmektir!

Demokrasi her ortamda ortak noktalarda buluşup güvenli-barışçı bir yaşam için adım atmak, ‘insan’ olmaktır..

Demokrasi; kimliklerini, dilini, inancını, coğrafyasını kullanmak, gasp edilen insan hakkı ve özgürlüklerini almak, ‘birey’ olarak emeğinin karşılığını istemek, 3Y türü belalara direnmek..

Demokrasi; dereler, ovalar, yaylalar, zeytinler, ölümler, sömürüler, zamlar, gasplar için sokağa-meydana çıkıp yürümek, grev yapmak, protesto etmek, konuşmak, çeteler için ışık yakıp-söndürmek, pencerelerden tencere-tava eşliğinde zılgıt çekmek, toplumsal gerçeklerle yüzleşmek, yüzleşmeye çağırmak…

Demokrasi, bir anlamda sokaktır, o sokakta sindirilmiş, susturulmuş toplumlar; kendi seslerini ve ortak acı-sevinçlerini bulur, güçlerini anlar özgüven kazanır..

Demokrasi: görmeyen-duymayan-bilmeyen-anlamayan vee zalim olma! Beni, gör-duy-bil-anla vee ‘insan’ ol! -çığlığıdır.

Bireysek ve haklarımız gasp edilmişse, neden birlikte ‘dur’ demeyelim!

Neden, ‘lütuf’ bekleyen çaresizler gibi baş eğip susalım?

Neden barış içinde insanca bir yaşam için el ele kol kola olmayalım ki!

Sahi, öcü mü geliyor niçin susalım?

Emin Toprak – DOSTÇA