"Enter"a basıp içeriğe geçin

GENÇLERİN ÇIĞLIKLARI

Dünyanın her yerinde üniversitelerdeki gençlerin çok karmaşık psikolojik ve sosyal sorunları vardır. Bu geniş alanı biraz daraltıp, daha çok yoksul gençleri mutsuz eden barınma ve eğitim sorununa kısaca değinmek istiyorum.

Bu sınırlanmış alanda gençlerin üç isteği vardır.
>>> Güvenli, sağlıklı, huzurlu ve temiz aşı olan bir barınak,
>>> Bilimsel, çağdaş özgür, eşitlikçi bir eğitim almak,
>>> Başarılı bir eğitim süreci sonrasında da bir iş-meslek edinmek.

Peki, bu istekleri sağlamak kimin görevi?

Bu zorunlu görevin asıl sorumlusu, ülkedeki kaynakların gelirlerini ve vergilerini toplayan devlettir. Devlet, halkı adına; ülkedeki eğitim altyapısını, hukuka uygun, eşitlikçi bir anlayış ve denetime açık bir dürüstlük içinde hazırlayarak hizmet üretmelidir.

Yeterli ekonomik güce sahip ailelerin, eğitim sürecine katkı vermesi ise daha sonra gelir. Zaten bu yazıya konu olan gençlerimiz de yoksul ailelerin çocuklarıdır.

Çağdaş dünyada, zorunlu olmadıkları halde, eğitim hizmetlerini insani bir görev sayan pek çok gönüllü kuruluş vardır. Devletlerin denetimi ve gözetimi altında olan bu dernek ve vakıflar; ihtiyacı olan gençler daha iyi bir eğitim alsınlar diye barınak ve burs katkısı sağlarlar. Sanırım hemen herkes, kendi çocukları veya tanış çocuklarının böyle bir barınma veya burs alışına tanık olmuştur.

Bu kurumlar ayırım yapmadan ihtiyacı, tutkusu ve becerisi olanlara el uzatmayı amaçlarlar. El uzattıkları gençleri belki de hiç görmez, onların özel yaşamlarında ne yaptıklarıyla da ilgilenmez ve o kişinin; dini, dili, milliyeti, yaşam tarzı gibi özellerini hiç sorgulamazlar. Hizmetleri için ne diyet borcu ister ne de minnettarlık beklerler. O gencin, akademik başarısı ve isteği sürdükçe de yardım etmeye devam ederler.

Peki, bizim ülkemizde neler olup bitiyor. Biraz da ülkemizdeki gençler ve onlara sunulan hizmetler bakalım:

Bizim ülkemizde de devletten; bina, arsa, vergi muafiyeti alarak gençleri barındıran, yemek ihtiyaçlarını karşılayan bazı dernek ve vakıflar vardır.

Fakat bizdeki bu kurumların ezici çoğunluğu tarikatlara ve cemaatlere bağlıdır. Bunlar; emirlerine uyacak, yollarında yürüyecek, ‘başkalarını’ düşman bilecek militan yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Yani burada çağdaş eğitimi değil, yandaş eğitimi verilmektedir.

Böylesi bir cemaattin eğitiminden geçerek ülke yönetimini ele almak isteyen bir darbe girişimine çok yakın zamanda ülkece tanık olduk. Fakat iktidar bundan hiç ders almadı, o darbeci kurumun varlıklarına el konup, bu kez başka tarikat ve cemaatler bırakıldı. Böylece bu darbe girişimi, başkaları için bir fırsat oldu!

Devlet, ihtiyacı olan gençler için yeterli barınak ve burs sağlamadı. Fakat, nice yolsuzluk ve sapkınlıkların yaşandığı bazı cemaatlere verilen koruma, mal, hizmet desteği de artarak devam etti. Ve böylece devlet, yoksul gençleri, militan yetiştiricilerin birer müşterisi yapmış oldu.

Yurt İdare ve İşletme Dairesi Başkanlığı verilerine göre:

Türkiye genelinde toplam 624 bin 237 barınma başvurusu yapan 440 bin 303’ı kabul almış,183 bin 934 öğrenci açıkta kalmış…

Tüm Yurt ve Barınma Hizmetleri İşverenleri Sendikası (TÜYİS) Başkanı Umut Gezici’nin, Sözcü Gazetesine anlattığına göre:

Yoksul gençlerin bir kısmı 50.000 yatak sayısını aşan “Cemaat ve vakıf yurtlarına gidiyorlar. Gençlere, burada sorumlu bir ‘abla’ veya ‘abi’ bulunacak, buradaki toplu ibadet, dini sohbet, namaz ve çeşitli programlara zorunlu katılacaklar. Onların yatış kalkış saatleri, giyim tarzları gibi her şeylerine karışılacak. Böylesi bir eğitim sonunda ‘Çok azı kendisini bu yapılardan kurtarabiliyor. Çoğu, tarikat müridi oluyor.’

Bir kısım öğrenci de kaçak, ruhsatsız kontrolü olmayan ‘Kız oteli’, ‘erkek öğrenci evi’ diye tanıtılır. Buralar, uyuşturucu benzeri pek çok tehlike ile doludur. Ve bu tür yerlerde barınanlar da 150.000 kişiyi aşmıştır.

2006 yılında cemaat, tarikat yurt sayısı 1.723 iken, 2021 yılında %93 artışla 3.331 oldu.

***

İşte bu iklimde yetişen gençlerimiz:

“Cebimde 4 lira var okulda yemek yiyemiyorum!”
“Yurt yok barınamıyoruz!”

“Geçinemiyoruz!”

“Diplomam var ama işsizim, açım, geçinemiyorum!”

Ve hiç sonlanmadan dizilip gider gençlerin çığlıkları…

Köyde-kentte her yerde yoksulluk, anne-babaların belini bükmüşken, onlar bir de diplomalı-diplomasız, işsiz-güvencesiz çocukları için boyun büküp, çaresiz kalırlar.

Böyle bir sessizlikte buluşur milyonlarca aile ile gencin çığlıkları…

Bu çığlıklar milyonların yalnızlığı içinde, bazen gözyaşı olur akar içlerine, bazen de yangına dönüşmeyen bir alevin öfkesi gibi tek tek yakar o canları.

Bu çığlıklara çare bulmakla görevli olanlar ise aklanmak ister ve ‘Nankör’ ilan ederler o milyonları…

Oysa, yalnız kalan bu milyon çığlıkları:

Birey hak ve özgürlükleri baskılanmış olanların,

Ana-baba eline, desteğine muhtaç bırakılanların,

Umudunu yitirerek, yükleriyle içe kapananların,

Diyarında bulamadığını, ‘el’ diyarlarda arayanların,

Belirsizliğe ve bilinmeze doğru yol alanların,

Yenik-çaresiz-takatsiz kalıp da intihar edenlerin,

Herkesin gelecek umudu ve herkesin en değerlisi olan; evlatların, kardeşlerin sesiydi.

Evet bunlar bizim gençlerimiz ve onların çığlıkları!

Bunlar; yüzleşmek zorunda olduğumuz gerçeklerimiz!

Peki, bu herkese yeterli olan coğrafyada, nedir bu yoksulluk, nedendir bu acı ve çığlıklar?

Bu acıtıcı gerçekler; “sokaklara çıkıp hakkımız olan, demokrasi, eşitlik ve barışı istemeyelim, bunları yaparsak sonra uf olur, susalım, sinelim sandığı bekleyelim” demekle son bulmaz ki!

Eyy… “Zaman her şeyin ilacıdır” düşüyle, avunup bekleyenler!

Zaman, her şeyin ilacı da çaresi de değildir, o, iyileştirmez!

Amaçsız, isteksiz, çabasız olanı, zaman, sadece alıştırıp uyuşturur!

Ve işte size tarihsel kurallar dizgesinin en ilk maddesi:

‘Zaman, yaşama direnmeyenleri öğütüp yok eder!’

Bu tarihsel vargıya bir itirazı olan varsa, çıksın konuşsun!

İnsan haklarımızı korumak ve onları elde etmek için istek ve cabalarımız en kutsal mücadeleyi başlatır.

Acı, çığlık ve yoklukları iyileştirip tüketecek kutsal mücadele; bekleyerek, susup ağıt yakarak kazanılmaz ki!

‘Öbür yanağını da çevirenin’ çaresizliği içinde yol alınmaz ki!

Acı, çığlık, yoklukları; birliktelik, isteklilik ve çabalarımız yok eder.

Olan biteni görmek, gençlerimizi duymak, anlamak, onların seslerine ses katmak, ellerine el vermek, çoğalmak, hep birlikte çareler arayıp bulmak gerekir.

Emin Toprak- DOSTÇA