"Enter"a basıp içeriğe geçin

YÖRÜNGE

Elinde tuttuğu araba anahtarının üstünde parıldayan amblem gözünü alınca, başını kaldırıp, gökyüzüne döndürdü bakışını. Milyonlarca kilometre öteden gözlerini kamaştıran Güneş; bütün canlılara yaşam kaynağı olurken, birileri onların canını okuyordu. Kesintisiz bir şekilde işleyen dünya makinesine çomak sokan elitler, hem akışı bozuyor hem de canlıların yaşam alanlarını daraltıyorlardı. Sevgisizlik, insanların yeni yaşam biçimi halini almıştı. Güneş gözünü kamaştırmamış, bakışları gökyüzüne hiç dönmemiş olsaydı. Bu ani kalp çarpıntısı onu belki de hiç yakalamayacaktı. Nabzı, yükselen döviz kuru gibi yükselmeye başlamıştı, daha önce hiç böyle delice atmamış olan kalbi, vücut ısısının yükselmesine ve nitekim yanaklarının kızarmasına neden olmuştu. Göz bebeklerinin parıdayan ışığı birkaç metre ötede duran göz bebeğine değince ortalık bir anda alevlere teslim olmuştu. Bakışları rahatsız etmiş olabilir miydi acaba?

Kalbinin şuursuzca atışı bakışlarını başka yöne çevirmesine engel olmuştu. Yıllardır tanıdığı bir dosta ilerler gibi ilerledi Mesut. Adımları ürkek ama içindeki yangın çok cesurdu. Yürüdükçe artan cesaretine adrenalin eşlik ediyor ve yanaklarındaki kızarıklık gittikçe artıyordu. Yörüngesine girdiği gezegen Güneşten başkası olamazdı. Ansızın ilerlediği düş ona sırtını döndü. Mesut olduğu yere mıh gibi saplandı. Bütün cesareti bir anda yok oldu. Bir kaç saniye önce onu etkisi altına alan sıcaklık bir anda bir buz kütlesine dönüştü. Ne bir adım ileri atabiliyor ne de geri dönebiliyordu. Öylece kala kalmıştı. Bir süre sonra ılık bir esinti onu etkisi altına aldı. Tanıdık bir ses duydu sesin geldiği yöne doğru dönemedi. Sesin sahibi ısrarcı ve şefkatliydi.

“Mesut…”  ‘’Mesut…’’

Mesut,  isminin ancak bu kadar şefkat dolu söylenebileceğini düşündü. Kalp sevdiği varlık ile tıka basa dolu olunca dudaklardan şefkat dolu esintiler dökülebilirdi. Bu şefkat dolu tını Mesut’u kendine getirdi. Mesut kendini bu tınıya teslim etti.

Burcu elini Mesut’un yanaklarında gezdirerek yeniden seslendi.

“Mesut…”

Mesut, gözlerini açtığında eşinin yörüngesine girmişti bile. Rüyasında duyduğu heyecan onu bir kez daha etkisi altına almıştı. Yıllar önce rıhtımdaki karşılaşmaları, Burcu’nun sırtını dönüşü. Mesut’un saplandığı zeminin kasvetli buğusunda hissettikleri, gözlerini kapatıp, öylece kala kalışı ve gözlerini açtığı anda Burcu’yu yanı başında buluşu, hepsi birer film sahnesi gibiydi. Mesut’un o gün yaşadıkları onu rüyasında yakalamış; Burcu’ya olan aşkını ve sevgisini perçinlemişti. Doğru kişi ile doğru zamanda karşılaşan, mutlu olduğunu mutlu olduğu anda hisseden kişi, asla mutsuz olmazdı. Mesut, Burcu’nun şefkat dolu elini dudaklarını bastırırken, odanın içinde bir ses yankılandı.

Anne… Babamı biraz da bana bırak.