"Enter"a basıp içeriğe geçin

Milliyetçiliğin absürde hali: Suriye’ye ve Libya’ya asker gönderilmesi meselesi üzerine birkaç kelam…

İki buçuk yıla yakındır köşe yazıları yazıyorum. Kimi vakit sakin bir edayla yazıyorken, bazense sinirle kalemi elime alıyorum. Şükürler olsun ki şu ana kadar doğru bildiklerimi yazmakta bir an olsun tereddüt etmedim. Dilerseniz kendi güzellememi geçeyim ve asıl konuyu ele alayım.

Öncellikle şu bilgiye sahip olmanızda yarar var, diye düşünüyorum: İki buçuk yıla yakındır yazdığım yazıların arasında en fazla okunan üç yazıdan biri “Afrin’e yapılan operasyon bir çözüm mü?” başlıklı yazımdır. O günden bugüne hiçbir şey değişmedi değil, bir şeyler değişti; ama nasıl? Hemen söyleyeyim. Bütün kavramların içi boşaltıldığı gibi, benim pek de mesafeli olduğum milliyetçilik kavramının içi de boşaltıldı. Milliyetçilik Türkiye gerçekliğinde bugün abazan kavramına ve absürt komedi sahnelerinden birine tekabül eder. Yani özetle içi boşaltılarak öyle bir hale büründürüldü ki sormayın gitsin. Tabi bir tek milliyetçilik kavramanın içi boşaltılmadı. Örneğin, vatanseverlik kavramının dahi helvasını yiyeli çok oldu/oluyor.

Türkiye’yi şu ana kadar yöneten bütün iktidarların bayat ama bir o kadar saçma olan sloganları da artık işe yaramıyor. Sabahleyin Sayın Babacan’ın twitlerinde (beş yıl sonraki twitleri, beş yıldır twit atmıyormuş) gördüğüm “özgürlük, barış ve huzur istiyorum” gibisinden istek ve dilekleri içi boşaltılmış ve artık insanlara saçma gelen kavramlar. Peki, normal (normalden kastım kurumlarının işleyişinin hakim olduğu demokratik bir ülke) şartlarda bu kavramlar bu kadar anlamsız ve önemsiz mi? Aslında değil, ama gelin görün ki her gelen “Bilo” sanınca bizleri işte o zaman işler değişti. Zaten “Bal tutan parmağını yalamıyor muydu?” Yüce milliyetçilerimiz, yurtseverlerimiz, sözde demokratlarımız ve geriye kalanlarımız müsaadenizle bizlerde nemalanalım demedi mi? O zaman gerek var mıdır şaşırmaya?

İktidarın muktedirlik derdi bir yana dursun, muhalefetin maaş ve oy potansiyeli sizce oradan az mı mühim görünüyor? Bence hiç de değil. Kanaatlerime katılır mısınız bilemem, alın birini vurun ötekini (buradaki sözde şiddete çağrı yoktur, malum güzel ülkemin demokrasisinin boyunduruğu altında yaşıyoruz). Sayın Babacan’ın dediklerine tekrardan dönmek istiyorum. Yazdıklarımın yanlış anlaşılması taraftarı değilim, hele ki sosyal medyada linç edilmek söz konusu olunca; Allah korusun hayali bile kötü. Babacan’ın yeni oluşumu ve fikirleri bana oldukça mantıklı ve anlamlı geliyor, zaten bu yazıdaki asıl derdim kendisini yermeye ve övmeye yönelik değil. Kendisine şu soruyu cidden sormak isterdim. Hatta bütün siyasilere sormak isterdim. Doğduğunuz gün kendinizi “AK PARTİ” iktidarı döneminde bulmak nasıl bir şey bilir misiniz? Aslında ilk dönemlerinde gayet başarılıydı. Sonrasında bal ve parmağa bir de rant eklenince uçuşup gitti güzellerim değerler. Özünde sözüm Sayın Babacan’ın doğruluğuna yanlışlığına değil, sadece bir tespit yazısı olarak bir şeyler yazıyorum. Diyorum ki lütfen artık normal bir hukuk devleti varmış, eğitim yerli yerindeymiş; herkes mutluymuş gibi yaşamayı bırakın/bırakalım.

İktidar her geçen gün daha da çılgın bir hal alıyor, parti mi kuracaksınız kurun. STK’larla el ele mi vereceksiniz, verin. Ama artık ne olursunuz sloganlarla gelmeyin bize ve biri çıkıp muhalefet yapsın. Aklı başında bir lider toplumun bir gün Suriye’ye asker gönderilerek öbür gün Libya’ya asker göndererek toplumun sözde milliyetçilik damarının/refleksinin kabarmasının önüne geçsin. Kim yapar bilemiyorum, ama ülkemiz için hep beraber bir şeyler yapalım.

İktidar sırf kendi geleceğini garanti altına almak adına, yoksulluğa rağmen ülkemizin evlatlarını her gün bir yerlere gönderiyor. Bunu da milliyetçilik adı altında yapıyor. Şehit ailelerinin evine bayrak asılırken kaç tane villadan görüntü alınıyor. Onu, bunu geçin gerçeğe yüzünüzü dönün. Milliyetçilik fakirlerin zenginler için, milletin yöneticilerin istibdadı için ölsün demekse; bu milliyetçilik anlayışı abazan ve absürdedir.