Hayvanlar bu dünyanın mültecileri değil sahibidir. Onlar, bizler gibi bu doğanın ve evrenin bir parçasıdır.
Bir köpeğin havlaması, hırlaması, ufak sıyrıklar veya diş izleri bırakan ısırılmalar sonrası hemen gündeme getirilen “barınak” sorunu nedeniyle bazı konulara açıklık getirmek istiyorum.
Öncelikle, hayvanların yeri doğadır, barınak değil.
Barınağın görevi, hasta, yaralı, sakat, zayıf düşmüş hayvanları tedavi edip, doğada yaşayabilecek hale getirmektir. Sonrasında da doğaya salmaktır.
Barınağı bunun dışındaki anlam ve içerik olarak düşünmek, hayvanları doğadan yalıtarak yaşamalarını istemek, hayvanların yaşamasını sadece yem ve su içmeye bağlamak, yemek ve su içmek dışında başka ihtiyaçları da olduğunu görmezden gelmek ve onları barınak denilen hapishanelerde yaşamasını istemek hayvan severlikle bağdaşmaz.
Tedavi ve rehabilite dışında kullanılan barınak hapishanedir!
Toplama kampıdır!
Hayvanlarla neden birlikte, iç içe, dostça yaşayamıyoruz?
Burada önümüze çıkan en önemli başlık, onları yeterince tanıyamamak, tanımaya çalışmamak, yetersiz bilgi ve eğitimsizliktir.
Onları, sadece yemek arayan ve su içen varlıklar olarak gördükçe de bu değişmeyecektir.
Biz insanların, yemek ve su dışında nelere ihtiyacımız var ise onların da benzer ihtiyaçlarının olduğunu kabul etmekle başlayalım.
Buradan hareket ederken de unutmamamız gereken en önemli konu, onları sokaklarda yaşamaya zorlayanların bizler olduğudur. Onların çektikleri sıkıntıların asıl nedeni bizleriz. Bizim yüzümüzden aç kalıyor, sakatlanıyor, hastalanıyor, susuzluktan veya soğuktan ölebiliyorlar.
Önce bize düşen sorumlulukları yerine getirmemiz, onlara olan borcumuzu ödememiz gerekiyor.
Ardından da onları tanımaya, ne istediklerini, neye ihtiyaç duyduklarını, ne hissettiklerini ve ne tür olumsuzluklar yaşadıklarını öğrenmeye çalışarak başlayabiliriz, birlikte yaşamanın ilk adımı olarak!
Zaman zaman hırlıyorlar, yanından geçenlere. Arada ufak izler bırakacak şekilde ısırıyorlar! Çevredeki insanlara rahatsızlık verebiliyorlar. Ancak bunları neden yaptıklarını hiç düşünmüyor, nedenini öğrenmeye çalışmıyoruz!
Empati yapın. Bir an için sokakta yaşayan, yaşamak zorunda kalan bir köpek olduğunuzu düşünün.
Kendi halinde dolaşıyorsunuz sokaklarda. Çöp kutularının çevresinde yiyecek bir şeyler arıyorsunuz. Tam bu sırada, çöpünü dökmeye gelen birisi, sizden korktuğu için, sizi kovalama amaçlı taş atıyor. Kaçıyorsunuz.
Bir lokantanın önünde yatıyorsunuz. Belki birisi yiyeceğini paylaşır, belki lokanta sahibi akşam dükkanını kapatırken yemek artığı verir umuduyla! Umudunuz kısa sürüyor. Lokanta sahibi, müşterilerini korkutursun düşüncesiyle, paspası alıp size karşı sallayarak kovalamaya başlıyor. Paspas sapı birkaç kez vücudunuza rastlıyor ve acıtıyor.
Sürekli kovalanıyor, dövülüyor, taşlanıyorsun!
Seni sevmek isteyen, korumaya çalışan, yemeğini paylaşmak isteyen de çıkıyor elbette ama bunları ayırt etmekte zorlanmaya başlıyorsun.
Sana uzanan el, başını mı okşayacak yoksa kafana bir yumruk olarak mı inecek? Bilemiyorsun.
Sana bastonuyla vuranlar yüzünden, bütün bastonlular senin için korkulacak varlıklar haline geliyor ve kendini korumak için bastonlu herkesi kendinden uzaklaştırmak için ısırıyor veya hırlıyorsun.
Ya da başını okşama bahanesiyle boynundan tutan birisinin darbeleri yüzünden başını okşamak isteyen herkesi kendinden uzaklaştırma amaçlı hırlıyor veya ısırıyorsun.
“Bana yaklaşma” demek istiyorsun. “benden uzak dur” der gibi ikaz ediyorsun. Korkundan yapıyorsun. Kendini savunma amaçlı yapıyorsun ama bu bile yanlış anlaşılıyor.
İnsanlar seni “saldırgan” olarak niteliyor. “Beni ısırmaya çalıştı” diyor. “Bunlar hemen barınağa kapatılmalı” diyor.
Seni anlamaya, ne yapmaya çalıştığını öğrenmeye çalışmıyor insanlar. Seni tanımıyorlar. Seni tanımak için en ufak gayretleri de yok.
Bu durumda sen ne yaparsın?
Empati yapıyorsun ve bir köpeksin. Bunlarla karşılaştın. Ne yaparsın?
Bastonunu sırtında kıran kişiye şirinlik mi yaparsın?
Sana taş atana çiçek mi getirirsin?
Seni her yerden kovalayanlara kuyruk mu sallarsın?
O köpeğin yerinde olsan, sana bunları yapanın baldırından güzel bir parça koparmak istemez misin? Ya da en azından korkutmak amaçlı hırlayıp ufak da olsa vücudunda bir iz bırakmaz mısın?
Düşünün. Köpeksin ve maruz kaldıkların var.
Sokakları temiz tutmak düşüncesi nedeniyle su toplanacak en ufak bir yer bırakmayan insanlar yüzünden çevrede içecek su bulamıyorsun. Susuzluktan dilin iki karış dışarıda, su arıyorsun.
Kışın soğuktan korunacak, en ufak yer yok! Titreyerek yaşıyorsun.
Huzurun yok. Her an dövülme tehlikesi, kovulma telaşın var.
Ve bütün bunları sana yaşatan insan!
Sen köpek olsan, insana nasıl davranırsın?
Bütün bu onlara yaşattıklarımıza rağmen onlar bizlere, bizleri utandıracak kadar iyi davranıyorlar.
Ne dersiniz?
Köpek olsaydınız, onların bize karşı, her şeye rağmen davrandığı kadar iyi davranır mıydınız?
1956 Elazığ doğumluyum
1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezunum
Siyasi nedenlerle öğretmenlik yapmadım
1980 sonrası 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde tutsak kaldım
İşçi emeklisiyim