"Enter"a basıp içeriğe geçin

Gençlerin Üniversite Hayali Aksine Bir Türkiye Gerçeğini Anlatmak İstiyorum…

 

Ülkemizin yıllardır en büyük sorunu nedir diye soracak olursanız tereddütsüz eğitim sorunu derim. Yaptığım bir dizi makale okumasından sonra bizdeki eğitim kavramının kökeninin eğmek/bükmek anlamına geldiğini öğrenmiş bulunmaktayım. Kelime manası eğmek ve/veya bükmek olan eğitim anlayışından hangi başarılı sonuçları elde edebilirsiniz ki? İşin bu vahametine rağmen kendini yetiştiren pırıl pırıl onlarca tanıdığım arkadaşım var. Yaptığı bir söyleşi de bunun çok acayip olduğunu dile getiriyor Ali Nesin. Nesin’in temel itiraz ettiği nokta saçma olan sisteme rağmen kendini yetiştiren bireyler olmasına. Aslında bu husus üzerine düşündüğümüz zaman bunun çok değerli olduğu kadar çok fazla şaşırtıcı olduğunu da anlarız.

Yazıma okuduğum ‘Meşrutiyet Kıraathanesi’ adlı kitaptan da bir alıntıyla devam etmek istiyorum. “Bizim tarih hocalarımız tarihi anlatırken hep savaşları ve kaosları anlatır. Tarih sanki bizler için bir canavar yaratma yöntemidir. Fizik hocasına gelinceyse fizik kanunlarını öğreten hocamız kendi kanunlarını öğretmekte de maharetli davranır.” Şeklinde bir yaklaşımla eğitimin bizdeki eğme ve bükmelerine açıklık getirir Meşrutiyet Kıraathanesi’nin yazarı güçlü kalem Rıfat Ilgaz. Ve devam eder der ki: “Tüm bu zor kullanmalara rağmen kendi başarılarına başarı katmış, kendini sistemin çarpık kentleşmesinden uzak tutmuştur bir kısım gencimiz.” Eğitimin ülkemizde nerede ve nasıl olduğunu uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Az buçuk eğitim almış şimdiki Z kuşağı dahil olmak üzere herkes farkındadır vahim tablonun.

Bugün Cumhurbaşkanı çok manidar bir açıklama yaptı. Bizlerin lisans eğitiminde vasatın dahi altında olduğumuzu ifade eden cümleler kurdu. Tabi sanki ülkeyi ben yönetiyormuşum gibi açıklama yaptı. Yıl 1950 ülkenin ilk kurumsal satışı gerçekleşiyor. Anlaşma kültür ve eğitim adı altında yazılsa bile sonradan kokusu çıkıyor. Yıl 1950 ile 2019 arasında çok fark olduğunu zanneden varsa yanılıyor. Tabi bu tarihinde öncesi var ama yazmak için çaba sarf ettiğim kitaba kalsın şimdilik. Eğitim hayatım boyunca çok zorlarsam beş en az iki eğitimci gördüm. Bu kendi görüşümden ziyade nesnel diyebileceğim tarzda bir tespitimdir. Bir öğrenciye nasıl yaklaşmalı özellikle okula özen göstermeyen ders çalışmayan öğrenciyle ilgi alaka ne üzerine kurulmalı? Bu soruyu maalesef ki ne sözde ne de özde cevaplayabilecek en fazla beş eğitimci gördüm. Ortalama bir öğrenci eğitim hayatında en az on tane öğretmen görür. Petrov der de ki: “Herkes tüccar, doktor, gazeteci, temizlik görevlisi olabilir ama herkes öğretmen olamaz.” Bu sözünün evrensel bir zamanı kapsayacak şekilde altını doldurdu Fin eğitim sistemi. Peki nasıl mı? Herkesi öğretmen yapmayarak Petrov’un bir öğretmenden istediği öğrencinin ruhuna dokunabilmek. Onu eğip bükmek değil aksine ondan öğrenmek ve ona öğrenmesi için rehber olmaktı. Peki bugün kendi kurumlarını satan güzelim ülkemiz eğitim konusu açılınca nerede, Finlandiya nerede? Bir düşünün derim.

Eğitimdeki realite bu olunca üniversiteye dair hayallerinizi çok yüksek tutmayın derim. Çünkü üniversite eğitimin zirvesi ilkokul beşiğidir. Beşikte rahat edemeyen, okumayı yazmayı öğrenirken kurallı şekilde yazamayan eğitim hayatında zirvede ancak top toplar. Oyuncu olmasını bırakın top toplamayı başarması bile büyük lütuftur. Demem o ki üniversiteye dair eğitim hayallerinizi fazla büyütmeyin. Sahaya çıkmayı hayal eden bir top toplayıcı yetiştiriyor bizim eğitim sistemimiz. Ve fazlasıyla mantık yoksunu insan yetişmeye devam edecek gibi…

Peki ne mi öneriyorum?

Fazla bel bağlamayın üniversite hayatına, nereden geldiğiniz (bölge/ il) bile önemliyken. Ama karamsarlık çare olamaz. Bundan dolayı umutlu olmak moral açısından önemli. Bolca kitap okumamız gerekiyor çünkü bu ezber bize hiçbir şey vermedi vermeyecek. Üniversite hayalimiz büyük olabilir. Hangi üniversite olursa olsun üç aşağı beş yukarı aynı olduğundan en fazla size yüzdelik olarak üç veya beş bandında yardımcı olacak. Bol gezip tozabilirsiniz, ama dört yılın sonunda sadece gezmişseniz toz olursunuz. Hele ki torpilin bile haysiyetsiz hale geldiği ülkemizde. Yoksa dayınız varsa dayınız aydınlanmayı bırakmayınız. Zaten bir avuç insan kaldı.