Merhaba değerli okurlar;
Bugün, yakın zamanda yaşadığım bir durumu konu edinmek istedim. Durum şu ki; Eminim sizin de “Yıllar oldu görüşmeyeli.” dediğiniz birileri vardır hayatınızda mutlaka. Hani böyle “Yıllar oldu görüşmeyeli hatta şimdi yolda görsem tanımam.” dediğimiz, bu şahıslar var ya işte tam da onlardan bahsediyorum. Kendileri bu kadar senedir aramamış sormamış olup bir de gelip pişkin pişkin, ağızlarını yayarak “N’aber yaa? Ne kadar uzun zaman oldu değil mi canım?” diyerek arsızca karşınıza çıkabiliyorlar. Hayır uzun zaman oldu olmasına da bu kadar uzun zaman olmadan önce neredeydin? Çok mu özledin ya kıyamam. Bir de bu şahısların yakınma süreçleri vardır. Bir başlıyorlar anlatmaya aman yarabbim evlerden ırak! Yıllar önceki samimiyeti yakalamak için atılan yavru kedi bakışları.. Hasretinizden Ferhat olmuş Alp Dağları’nı delecekmiş de siz pasaportunu yakmışsınız hareketleri vardır. Çıldırmış olmalılar! Hatta amaç eski samimiyeti kazanmak da değildir çoğu zaman. Tabi ki dedikodu zamanıdır! Siz bir yerlere gelmek için çaba sarf eder iken sizi yermeye, bu yolla cesaretinizi kırmaya ant içmişlerdir.
Arkadaş imiş, ağabey imiş, kuzen imiş ayırt etmeksizin herkese hitap ediyorum. Yıllarca yok olup sonra birdenbire hiç beklemediğiniz bir anda hayatınıza dahil olmaya çalışan insanlar… Görüşelim imiş, kahve içelim mi imiş. On yıl geçmiş aradan, gelmiş on dakikada bir ‘kahve’ diyor. Madem çok konuşmak, kendini anlatmak istiyorsun o zaman oturursun en basitinden bir banka düzgünce ifade edersin. Gerçi o da haklı. Söyleyecek lafı da yok ki beyefendinin-hanımefendinin.. Ondan kahveye takılmış kalmış, önünde kahve olursa zihninin açılıp daha iyi bahaneler üreteceğini düşünüyor olmalı… Bir de yakın davranırlar ki sanki arada hiç resmiyet yokmuş gibi olsun. Hani, her zaman gördüğüm normal bir arkadaşım sanki. Biraz da düşünceleri olgunlaşmadığından ve hiçbir zaman da olgunlaşamayacağından olsa gerek. Gözlerine bakınca da maalesef ki durum aynı oluyor. Sizi uzakta tutan bir şey oluyor. Hanımefendi-Beyefendi siz on salise değil, on saniye değil, on dakika da değil, on yıl sonra gelensiniz. Haberiniz yok galiba.. Bende bir değeriniz kalmamış ki. Dur bir daha bakayım ama, gönlünüz kırılmasın; baktım, hayır, yok, kalmamış gerçekten. Bir de gelmişsiniz bana “N’aber?” diyorsunuz. ‘Yıllar sonra gelen’ bir “N’aber?” yılın esprisi olsa gerekti. Böylesi de biraz İtalya’da çektirdiğin fotoğrafa ‘Kutuplar’ yazmak gibi olmuş. Hani ne mana yani? Yine de kimseye bir düşmanlık beslemiyorum tabi ki, tüm iyi niyeti ile gelmiş ise başımın tacıdır, tüm kötü niyeti ile gelmiş ise de iyi tarafından bakıyorum. Sonuçta böyle yanlış insanlarla karşılaşacağız ki doğru kişi geldiğinde ayırt edebilelim, kıymetini bilebilelim öyle değil mi… Mesafemizi koruduğumuz sürece zarar görmeden, onlardan da bir şeyler öğrenilebilir belki. Ne yapmayacağımız gibi…
İnsanlar yalnızca güzellik, yakışıklılık, maddiyat veya karşılarındaki kadın-erkek başarı yolunda ilerlediği için çevrelerinde dolanma ihtiyacı hissediyorlar. Oysa ki sahte dostluklar, yapmacık davranışlar, yapay ilişkiler, alarm kurulmuş gibi karşısındakinden duyduğunda kişinin dilinden dökülen “Seni seviyorum’lar” bir anlam ifade etmiyor. Kulağa en az, duyduğunuz kişi kadar geçici geliyor. Karşımdaki insan bana “Seni seviyorum.” dediğinde benim de cevaben “Bende seni seviyorum.” demem gerekiyor. Hatta bazıları hayatlarındaki yeni kişiye kendilerini önceki ilişkilerinden farklı bir imajla tanıtabiliyorlar. Tabi ki yalandan kim ölmüş! Lakin içimizden gelmeyen bir şeyi söylemek alışkanlık halini almış. Bazen öyle çiftler görüyorum ki dakikada yüz yirmi kere “Seni seviyorum.” diyor. Ancak üç gün sonra başkalarını bulabiliyorlar. Günümüzde ne yaşadığımız ilişkiye ne de bitirdiğimiz ilişkiye saygı duymuyoruz. İçimizden gelerek hoşlandığımız insanları, içimizden gelmeyen cümlelerle seviyoruz. Öyle söylenmesi gerekiyor bazı sözcüklerin gibi hissediyoruz… “Seni özledim.” dendiğinde “Bende seni özledim.” denmesi beklenir. O kadar otomatik hareket ediyor ki bazı çiftlerimiz. Sen özlemezsen o da özlemeyecek imiş. Sen seviyorum demesen o da demeyecekmiş. Bence komik çünkü bu yemek görene kadar acıktığını anlamamaya benziyor. Beklentileri karşılamak için hareket ediyor gibiyiz bazen. Bir erkek sevdiği kıza “Saçların çok güzel olmuş gerçekten.” diyor ve kız da buna ithafen sevgilisinin mavi gömleğine “Senin de gömleğin çok yakışmış ya.” dediğinde garipsememek elde değil. Moda programında mıyız? Ya da siz sevgili değil, amca oğlu olabilir misiniz… Bak sevdiğinin gözlerine de ki; “Saçların mihr olmuş, gözlerimi mühürlemiş.” o da desin ki; “Omuzun evim olsun, en güvenli sığınağım olsun ve sen hep bu gömleği giy çünkü mavi güveni, huzuru temsil eder. Benim huzurum da güvenim de sen ol.” bakın hem yeni bir bilgi öğrenmiş oldunuz hem de Edebiyat parçalayarak zihninizi açtınız, sevginiz körüklenmedi mi? “Seni seviyorum.” “Bende seni seviyorum.” diyerek ömür geçmez. Sevginizi başka yollarla ifade etmeniz gerektiğinde üşenmeyin, çekinmeyin ve lütfen uğraşmaktan vazgeçmeyin, hemen pes etmeyin. Hangi mutluluk hop diye ağzınıza düşer ki? “Emeksiz ekmek olmaz.” derler. Tabi ki her zaman karşımızdaki ile aynı duyguyu paylaşamayabiliriz ama böyle zamanlarda kızmadan, kırmadan kurabileceğimiz cümleler bizim kişiliğimizi ortaya koyar. Ne demişler “Sevgilinin gerçek yüzü ayrılır iken, dostun gerçek yüzü borç alır iken ortaya çıkar.”
Toparlıyorum; İlişkilerimizde her zaman karşımızdaki insana istediğini veremeyebiliyoruz. Bazen bir sevgilinin sorumluluğuna hazır olamayabiliyoruz, özel hayatımızda yaşadığımız alakasız bir durumdan ötürü yanlış zamanda gelen doğru kişiyi harcayabiliyoruz, bazen ise doğru insan-yanlış zaman ikilisi değil de yanlış insan-doğru zaman ikilisi bizi zorlayabiliyor hatta o kadar fark edemiyoruz ki bu insanlarla evliliği düşünebiliyoruz, yeteri kadar zaman geçmedi ise hayatımıza aldığımız insanı eski sevgilimizle karşılaştırabiliyor ve kendimizi mutsuz edebiliyoruz ya da sadece önceki ilişkimizin yorgunluğunu üzerimizden atamamış oluyoruz. Asıl yapmamız gereken ise her insanın kendine has özellikleri olduğunu kabullenmek. Kıyaslamamak, rahatsız olduğun durumu dile getirirken ‘yapma’ demek yerine ‘yapmamalısın’ demek gerektiğine inanıyorum, gerisi ona kalmıştır zaten. Kimse sizin için değişmek zorunda değil lakin sizi seviyor ise tamamen bırakmasa dahi yapmamaya çalışacaktır diye düşünüyorum. Zaten biraz özveri ister her daimi mutluluk, her daimi başarı…
Ayrıca belirtmeden edemeyeceğim siz, şu arkasından, birbirinizin dedikodusunu yapıp, birbirinizin arkasından küfürler eden, sonrasında ise yine aynı ortamda bulununca birdenbire canciğer, kardeş, kanka olanlar… Neden bu kadar samimiyetsizsiniz yahu?
Şimdi ise bu konudan biraz sapmak istiyorum.. Şöyle ki; Sevdiğimiz insanlar yanımızda iken değerlerini bilmeliyiz diye düşünüyorum. Giden gittikten sonra ah, vah çekmenin bir anlamı yok. O yüzden buradan tekrar ve tekrar üniversite ortamında tanıdığım canım arkadaşım Kadir’in doğum gününü kutlamak istiyorum. Bir okul yılı boyunca tüm iyi, kötü, özellikle üzüntülü anlarımda yanımda olduğun, lafını etmediğin, dedikodusunu yapmadığın, gerektiğinde desteğini maddi ve manevi esirgemediğin, geçen sene doğru düzgün bir şey yemiyorum diye şikayet edip zorla pizza yedirdiğin, yine olağan keşiflerimizden birini yaparken Bi Mekan’ı hem bulmamıza hem de yerini başkalarına söyleyerek kaybetmemize neden olduğun, her annemle konuştuğumda selam söylediğin, mutluluğumu paylaştığın, kahküllerime olan beğenini defalarca dile getirdiğin, ufakta olsa doğum günü hediyemi beğendiğin, hiç değişmediğin, beni güldürmeye çalıştığın, güldüğümde ortak olduğun, bazen kankam bazen küçük kardeşim olduğun, bazen de ağabeylik yaptığın ve böyle bir dost olduğun için teşekkür ederim. Sevgin, saygın, desteğin ve her zaman dinlediğin için teşekkür ederim. Allah hep gönlüne göre versin. Mutlu yaşların olsun. Aklından geçen güzelliklerin gerçeğe dönüştüğü huzurlu, mutlu, sevgi dolu, nice güzel günlere. Doğum günün kutlu olsun canım arkadaşım.
Ve son olarak da diğer yazımın okunma oranı için hepinize çok teşekkür ederim.
MUTLULUKLA KALIN 🙂
Günün Mekanı: Başkalarını değil, kendinizi dinleyeceğiniz her yer.
Günün Sözü-1: O bensizliği göze aldıysa ben onsuzluktan bir şey kaybetmem.
Nazım Hikmet
Günün Şarkısı-1: Zakkum – Gökyüzünde
Günün Sözü-2: Yıllardır görüşmediğin biriyle karşılaşırsın. Öpersin, sarılırsın birkaç dakika sonra da “Hadi görüşürüz.” diyerek ayrılırsın. Hatta telefon, adres sormadan da “Görüşürüz.” diyerek ayrılırsın. Herhalde bir gün hepimiz aynı yere gideceğiz diye düşünmenin yansıması bu.
Aret Vartanyan
Günün Şarkısı-2: Seksendört – Dokunma
20 Mart 1998 İstanbul doğumlu, balık burcuyum. 19 yaşında bir yazar adayıyım lakin daha 49 fırın ekmek yemem gerekiyor.