Geçici güzelliklerin hevesine kapılıp, nelerden vazgeçtik şu hayatta. Bakıp da görmeyi bilemedik, bildiklerimizi ise göremedik. Güzel olanın peşine takılıp diyar diyar gezdik de bir türlü menzile varamadık.
Ah bu güzellik! Ne dertlere deva ne başlara bela oldu. Güzeli gören mi buldu hayatı, güzel bakan mı? Bu çelişkilerle insan ömrü boyunca hep bir güzel arayıp durdu. Bulana yâr oldu, bulamayana diyar…
Nelerde arıyoruz, nerelerde bulduk onu? Ya da bulduğumuzu sanıp yanıldık. Güzellik, göreceli olsa gerek, bakana göre değişiveriyor işte. Mecnun’a Leyla’sı güzel idi, gerçek güzeli görene dek. Gülün kırmızısı güzeldi, dikeni eline batana dek. Bir de göremediklerimiz var, belki de görmek istemediklerimiz. Hem bakışlar hem de fikirler farklılaşıyor duruma göre. Boşuna dememiş ki, “koyun kurt ile gezerdi, fikir başka başka olmasa” diye Âşık Veysel. Her bakan güzel görecek değil ya…
Bakan, gördüğünde ne aradığını bilecek önce. Ne için baktığını, kim için baktığına doğrultacak yüreğini. Güzeli herkes göremez efendim! Gözlerden önce yüreğin bakacak, yüreğinin güzelliği gözlerine yansıyacak. Tam da o an, karşındaki çirkin olsa ne yazar, sen güzel gördükten sonra…
Ne kadar da ihtiyacımız var şu aralar, iyi düşünmeye ve güzel görmeye. Olumsuzlukları gönlümüzden çıkarıp, yerlerine umut ekmeye. Ne olur kafanı kaldır bir kere de iyi bak, karşındaki istediğin gibi olmasa bile. Üstelik görünen güzellik geçici, kalbinin güzelliği baki. En güzeli olsan da birinin yüreğinde yer edinememişsen vay hâline! Yapayalnızsın işte, eğlenecek bir köşkün bile yok. Tıpkı türküde dediği gibi:
Güzelliğin on par’etmez,
Bu bendeki aşk olmasa;
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa…
Bunları boşuna yazmamış Âşık Veysel. O, göremeyen gözleri ile gerçek güzeli gördü de biz gören gözler ile bakıp da göremedik. O, çok şey anlattı da bilenler geri durdu, bilmeyenler sorup durdu. “Gören göze ibret vardır her şeyde.” diyerek gerçeği görmeyi nasihat etti. Türkü sözü deyip geçmeyin, her sözünde bir mana var. Her notasında bir nasihat var anlayana. Belki türkülerimizi bu kadar kenara atmasaydık, onları yazanı da unutmazdık. Oysa gerçek güzelliği anlatıyor türküler. Sazın tellerinde ne sevdalar saklı, bir bir söylüyorlar gerçek aşkı. Dinleyin, arada bir kulak verin onlara.
Bugün iç güzelliğe ise önem verenler azaldı. Yâr sevip, Yaradan’ı unutanlar dış güzelliğe gönül verir oldu. “Güzeli güzel yapan edeptir” diyen Mevlâna’nın sözü, internet duvarlarında yer edindi de yüreğimizin içine girmeyi başaramadı. Bakıp durduk belki bu söze, ama anlamadık. Sadece beğenmekle yetinip, paylaştık ve paylaştırdık. Yüreklere kilit vurup, kapısını kapattık. Geçici heveslere dayadık yüreğimizi, gerçek olmayana yasladık.
Edep tacının, gerçek güzelliği süslediğini nasıl da unuttuk? Hâl ve hareketler, güzelliğin yansımasıydı aynaya. Edep ise aynadaki sen!.. Bakmaya cesaretin var mı? Hangi güzel duruyor karşında? Geçici olan mı, ya da kalıcı yüreğinin güzelliği mi?
Demek istediğim, her gördüğüne kanmamalı. Aldanmamalı geçici güzelliklere. Asıl olanı, gerçek olanı görmeli gözler. Güzel olan sen isen, gururlanma! Önce aynadaki güzeli bul! Yok, “O da benim” dersen eğer;
“Güzelliğin on par’etmez” vesselam…
Fotoğraf Kaynak: Bilgihanem.com
30 Ekim 1978 doğumlu, her şeyden önce kul, sonra evlat, eş ve anne olma çabasında…
Yazdıkça öğrenenlerdenim…