Bu, hayal ürünü bir yazı değildir. Bu, bir Polyanna hikâyesi de değildir. Bu, hakikate ırak, pembe gözlüklerle yazılmış bir yazı da değildir. Bu, bitmeyen ve bitmeyecek ümidimizin yazısıdır.
Umudunu yitirmişler, enseyi karartmış durumda. Her durumdan ve her olaydan şikâyet etmekteler. Onlara göre geçen her gün, her saat ve her dakika aleyhimize işliyor. Lehimize gelişmekte olan hiçbir durum yok. Bunlar hakikat ifade eden sözler midir? Elbette ki hayır. Peki, her şey lehimize mi gelişmekte ve her yer güllük gülistanlık mıdır? O da değil.
İlk insan Hz. Âdem’den beri süregelen hak ve batılın mücadelesini veriyoruz. Bu mücadelede zahirde Kabiller kazanmış, Habiller ise ölmüş ve kaybetmiştir. Fakat batında Kabil ölmüş ve kaybetmiştir. Habil ise kazanmış ve hak davasıyla aramızda yaşamaya devam etmektedir. Şüphesiz bu hakikattir.
Habiller ve Kabiller arasındaki bu mücadele, kıyamete kadar devam edecektir. Öyle bir mücadele ki kazananı ta en baştan bellidir. Zira Allah, yüce kitabında Habillerin kazanacağını vadetmiştir;
“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saff 61/8)
Varsın Kabil iğrenç nefesiyle Allah’ın nurunu söndürmek için uğraşadursun. Sen Habil olduktan sonra Allah sana yârdır. Yâri Allah olanın kaybetme ihtimali var mıdır?
Varsın Ebrehe devasa filleriyle ve ordusuyla tekebbür ederek Kâbe’ye yürüsün. Desin ki bugüne kadar önümde hiçbir güç ve kuvvet duramadı. Kâbe de, o’nun sahibi de karşımda duramayacak. Sen Abdülmuttalip ol. Rabbine güven, O’na sığın, O’ndan yardım dile. Seni sahipsiz mi bırakacak? O (c.c) nasıl ki Abdülmüttalip’in feryadını işitti ve duasına icabet etti, Ebrehe’nin yenilemez denen ordusunu, devasa fillerini küçücük Ebabil kuşlarıyla tarumar ettiyse seni de duyacak ve düşmanlarını zelil edecektir. Sen yeter ki Ebrehe’nin karşısına dikil ve Hasbunallahu ve ni’mel vekil de. O zaman Rabbinin karşı konulamaz yardımı karşısında secdeye kapan Rabbini hamd ve tesbih et.
Şimdi kulağını tıka. Ama hakikate değil. Seni bu yoldan vazgeçirmek isteyen, kalbine korku, endişe ve ümitsizlik verip seni caydırmak isteyenlere karşı kulağını tıka.
Sakın kanma, seni düşündükleri yalanına. Sakın inanma, elinden hiçbir şey gelmez, hiçbir şeyi değiştirecek imkânının ve kabiliyetinin olmadığı teranelerine. Bu yalanları bir çırpıda es geç.
Çünkü senin Rabbin Allah’tır.
Sen ise Musa’sın Firavuna karşı,
Sen, İbrahim’sin Nemruda karşı,
Sen, Muhammed’sin (s.a.v) Ebu Cehile karşı,
Sen, Malcolm’sun, El- Benna’sın, Şeriati’sin, Kutup’sun, Akif’sin, Hüseyin’sin, Metin Yüksel’sin, Furkan Doğan’sın, Yasin Börü’sün tüm Emperyalist vampirlere karşı.
Var mıdır bunlardan kaybeden, dönüp bir bak!
Ancak Allah’tır Hâkim-i Mutlak.
Şüphesiz kazanacaktır daim olan Hakk.
O halde ne diye karartırsın enseyi? Unutma, İbrahim, Nemrudun putlarını kıracak, Musa’nın asası, Firavunun asasını yutacak, Muhammed (s.a.v), Cehillere karşı ihtişamlı bir zafer kazanacak ve Hüseyin de hainlere karşı galip gelecektir.
Allah’ın yardımı ve inayetiyle zor ve çetin geçen kışın ardından, bizleri baharın esenliği bekliyor. Zifiri karanlığın ardından nurlu bir şafak doğuyor. Şu fecr-i sadık, sabahı müjdeliyor. O halde “Artık Rabbini hamd ile tesbih et ve bağışlanmanı dile! Muhakkak ki, O, çok bağışlayandır!” (Nasr Suresi)
Sınıf Öğretmenliği YL
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi / ASÜ
Adalet / AÜ