“Köklerden Dallara Uzanan Bilgelik” Eğri Dağı’nın Zirvesinde Kitap mı Tablet mi?
Eğri Dağı’nın zirvesinde, rüzgarların toz bulutlarıyla zaman geçirdiği Tozlu Tepesi’nin tam ortasında, iki yolun bitiştiği noktada Bilgin adında yaşlı bir kitap yaşardı. Onun mekânı bu rüzgarıyla ve tozuyla meşhur Tozlu Tepesi’ydi. Sayfaları, asırlardır sakladığı bilgilerin ve hikâyelerin izlerini taşır, kapağında ise şu sözler yazardı:
“Kitaplar, ruhun aynasıdır. Her harf, bir dünyanın kapısını açar; her sayfa, yeni bir maceraya davet eder.”
Bilgin, “Her harf, bir dünyanın kapısını açar derken, aslında Allah’ın yarattığı sonsuz alemlere bir kapı araladığımızı kastediyorum. İman, bu kapıları görmemizi sağlayan anahtar gibidir.” cümlesini de hemen iç kapağının ilk sayfasına yazmıştı.Bilgin sadece bilgi vermekle kalmaz, hayal gücünü harekete geçirir, düşünceleri derinleştirir ve ruhları beslerdi. Onun yapraklarını çevirmek tarihe yapılan ücretsiz ancak çok değerli bir yolculuktu. Her sayfasında yeni bir keşif, her keşifte bir anlam saklıydı. Bu tozlu tepelerde ne hayaller kuruldu ne sevdalar yaşandı ne emekler verildi ne yokluklar çekildi! Ne umutlar ne kalp yaraları ne buğdaylar, nohutlar, arpalar hasat edildi. Bütün bunların ayrıntıları Bilgin’in sayfalarında mevcuttu.
Bir gün, Tozlu Tepesi’ne zorlu yolları aşarak ve yayla serinliğini sahilin nemli sıcağına tercih eden beklenmedik bir ziyaretçi geldi. Parlak. Ekranı çok parlak olduğu için kısaca kendisine böyle demişler. O da bundan memnun. Parlak, binlerce ve milyonlarca rengiyle ortalığı aydınlatan teknolojik bir ürün. Üstelik yapay zekalı bir tablet. Parlak, kendinden emin bir tavırla Bilgin’e yaklaştı ve dedi ki: “Ben her şeyi kodlarla çözebilirim! Bir dokunuşla istediğin bilgiye ulaşabilir, dünyanın her köşesini gezebilir, hatta yıldızlara bile erişebilirsin. Yıldızlara erişebilirsin derken nasıl erişilebileceğini sağlayan bilgilerimin varlığını anlatmaya çalışıyorum. İnsanlar beni seviyor çünkü ben hızlıyım, kolayım ve eğlenceliyim.
İnsanların zamanını öyle israf ediyorum ki akıl almaz ama kodlarım bilir!”
Bilgin, derin bir sessizlikle dinledi. Ardından, yavaşça sayfalarından birini çevirdi ve cevap verdi:
“Bilgi, yalnızca hızlıca erişilerek değil, üzerine düşünülerek ve hissedilerek edinilir. Ben, insanlara derinliği, kökleri ve anlamı öğretiyorum. Senden farklıyım, Parlak. Bu farklılık bir zenginlik olabilir.”
Bilgin ve Parlak, bilgiyi temsil etme konusunda tartışmaya başladılar. Parlak, “Ben modern dünyanın hızına ayak uyduruyorum. İnsanların zamana karşı yarıştığını unutuyorsun!” dedi.
Bilgin ise sakin bir sesle, “Bilgiye hızla ulaşmak yetmez; onu içselleştirmek gerekir. Kolayca elde edilen bilgi, saman alevi gibi çabuk söner. Oysa benim sayfalarım, derin düşünce ve duyguyla yoğrulmuş bir ateştir; uzun süre aydınlatır.” diye karşılık verdi.
Bu tartışma, bulutların sık sık konuk olduğu, rengârenk çiçeklerle bezenmiş yemyeşil Göğden Yaylası’nın en gözde köşelerinden biri olan, iki devasa ceviz ağacının gölgesinde serinleyen İkiceviz mevkisindeki Bilge Baytuş’a kadar ulaştı. Göğden Yaylası’nın derin vadileri ve hafif hafif esen kekik kokulu rüzgarları arasında, İkiceviz’ in huzur veren sessizliği, yaylanın kalbini süsleyen ve yükseklerde duran bir inci gibi parlıyordu ve burada yaşayan Bilge Baytuş, bu tartışmayı duymuştu. İkisi de Baytuş’un yanına giderek hakemlik yapmasını istediler.
Baytuş, parmaklarının uçlarındaki tuşlarla ağaç yontar gibi zamanın kodlarını yontan, teknolojinin karmaşık algoritmalarını ustalıkla bilen bir bilge. Yapay zekanın derinliklerine Kapız mevkisinde bulanan gölete -Deve Gümbeti- (gümbet: küçük derelerdeki derin yer, çukur.) dalar gibi dalarken, geçmişin zarif anılarına da aynı şekilde dokunabilen bir tecrübe.
Kodların ve yayla cevizlerinin arasında; taştan, ağaçtan yapılmış çardaktan hallice bir mekânda nefes alırken, koyunların, kuzuların rüzgâra bıraktığı sesi ya da yıllar önce yazılan bir kitabın kokusu onu bugünden geçmişe taşıyordu. Geçmişten geleceğe ve bugünden geleceğe uzanan bir köprü gibiydi Baytuş. Tıpkı Yahya Kemâl’in dediği gibi “Kökü mazide olan atiyim.” sözünü yaşayan ve yaşatan biriydi Baytuş, hem geleceği inşa eden bir usta hem de geçmişin inceliklerini hisseden, hissettiren bir gönül insanıdır. Onun teknoloji bilgisi, geleceğin ışığıysa; geçmiş, o ışığı parlatan ve o ışığa değer veren bir aynadır.
Baytuş, onları dikkatlice dinledi. Uzun beyaz sakalını sıvazlayarak ve o meşhur lezzetli, aroması insanı coşturan yayla cevizlerine, Raziye Teyze’nin yetiştirdiği mis gibi kokan güllere ve envai çeşit sebzelere bakarak şöyle dedi: “İkiniz de bilginin farklı yüzlerisiniz. Bilgin, kökleri temsil eder; derinliği, anlamı ve geçmişin izlerini, vefayı, cefayı, birikimi, karşılıksız vermeyi, umudu, yokluğu, doğru olmayı, empatiyi… Parlak ise dallardır; genişliği, hızla yayılan bilgiyi ve bağlantıyı, hızlı yaşamayı, robotlaşmayı, duygusuzluğu, menfaati, sadece maddeyi, kapitalizmin her türlü çıktısını, ruhsuz bedeni vb. temsil eder. Ancak unutmayın ki, köksüz dallar, güçlü rüzgârlara dayanamaz. Unutma, Parlak. Bilgi sadece kodlardan ibaret değil. İmanın altı şartı gibi, bilginin de temel ilkeleri var. Bu ilkeleri anlamak, bilgiye ulaşmak kadar önemli.”
Baytuş’un sözlerinden etkilenen Bilgin ve Parlak, bilginin her iki yüzünü de insanlara ulaştırmaya karar verdiler. Netice itibariyle her şey zıddıyla anlam buluyordu. Birbirlerinin eksiklerini tamamlayarak bir bütün oldular. İnsanlara hem teknolojideki derinliklerin inceliğini hem de İkiceviz’de yetişen dalların büyüklüğünü ve yaprakların gölgelerini sundular. Çünkü bilgi hem geçmişin ışığı hem de geleceğin yoluydu. Bunu geçmişi unutmadan ve geçmişe saygı duyarak yapmıştı Parlak. Parlak artık haddini bilen biriydi. Bütün mesele de bu değil miydi zaten: “Haddini bilmek!”
Bilgin, Parlak’a dedi ki: “Ben sana geçmişin hikâyelerini ve insanlığın sırlarını aktarırım. Sen de bunları dünyanın dört bir yanına taşırsın ancak taşırken kendini her şeyin öznesi yerine koyma! Nakil aracı olduğunu, bende var olanı veya diğer kitaplarda var olanı aktardığını asla unutma!”
Parlak, “Ben de senin bilgilerini daha çok insana ulaştırabilirim. Ancak haklısın; bu bilgilerin anlam kazanması için insanların onları düşünmesi ve yaşaması gerek. Benim bu yaşanmışlığa, anlam derinliğine, hissiyata, paylaşmaya kısacası insani değerlere, yılların birikimine, tecrübeye saygı duymam gerekiyor. Onlar varsa benim bir anlamım olur.” diyerek onayladı. İnsanın haddini bilmesi ne güzel şeymiş, pardon teknolojinin haddini bilmesi demeliydim!
O günden sonra, Bilgin ve Parlak bir ekip oldu. Bilgin, bilgeliğini aktardı; Parlak, bu bilgeliği renkli ekranı vasıtasıyla ilgisi olanlara yaydı. Ancak şu prensibi asla unutmadılar: “Bilgi, hızla elde edilse bile üzerinde düşünülmeden, yaşanmadan anlam kazanamaz. Teknoloji bir araçtır; ruh katmak insana düşer. Bilgi hem kökleri hem de dalları kapsamalıdır. Kitaplar da tabletler de bizim içindir. Bütün mesele nasıl, niçin, nerede, ne amaçla kullanmamızla ilgilidir.”
Ey Okuyucu!
Kitap mı, tablet mi daha etkili bir öğrenme aracıdır?
Kitaplar, derinlemesine düşünme, hayal gücünü geliştirme ve duygusal bağ kurma gibi avantajlar sunarken; tabletler ise hızlı ve kolay bilgi erişimi sağlar. Ancak dikkat etmelisiniz! Tabletlerin dikkat dağıtıcı etkileri ve yüzeyselliği de göz ardı edilmemeli.
Teknoloji sizi bilge yapmaz; ama doğru kullanıldığında bilgeliğe giden yolda bir rehber veya küçük bir basamak olabilir. Gerçek bilgelik, bilgiyi yalnızca elde etmek değil, ona ruhunu katmaktır. Bilgin gibi düşün, hisset, arka planı anlamlandır ve Parlak gibi bilgiye ulaş; böylece geleceği daha sağlam inşa edecek bireyleri geliştirebilirsiniz.
Evet bu durumda siz hangi yolu seçiyorsunuz?
Elbette sadece birini seçmek zorunda değilsiniz. Tıpkı kumanda, araba gibi.
Bütün mesele hangi tuşlara niçin bastığınızla ve direksiyonu nereye niçin çevirdiğinizle ilgili.
Yazmayı seven biri. Okumak yazmayı; yazmak okumayı geliştirir. Yazdıkça ve okudukça dünyanın daha da iyi olacağına inanan birisi. Ayrıntıların önemli olduğunu fark etmeye gayret eden birisi. Güller diyarının bir kazasında dünyaya gelen yazarımız evli ve iki çocuk babasıdır. Öğretmenlik hayatına devam etmektedir. Eğitime, teknoljiye, kitaba, okumaya, okutmaya ve hayata dair yazılar kaleme alma gayretindedir.