(Eğitime Dair Derin Meseleler, Özel Okul Öğretmenleri)
Pandemiden sonra asgari ücretliden pek de farklı olmayan maaşlarıyla kimsenin dikkatini çekemediler. Seslerini duyan yok. Duyma gayretinde olan da yok sanki! Asgari ücretliden hallice bir maaşla ay sonunu getiremedikleri için yirmi dört saat çalışma gayretindeler. Hesabı denkleştirmek için kaç takla atıyorlar?
Ne bilen var ne de soran var.
Etüt merkezlerinde, özel derslerde, dershanelerde ve eğitime dair farklı nokta ve kesimlerle iş yapma telaşındalar.
Devlette çalışan bir öğretmenden kesinlikle daha fazla derse girmekte, daha çok iş yükü almakta ancak aldığı ücret devlette çalışan bir öğretmenden çok çok aşağılarda. Ne deve ne de kuş bu özel okul öğretmenleri. Haklarını savunacak bir imkân ve oluşum da yok.
Hak savunmaya çalışanların bir kısmı kendi makam ve mevkilerinin derdinde bir kısmı da farklı ideolojik saplantıların peşinde savrulup gitmektedir. Olan da büyük bir kitleye ulaşan öğretmenlere olmaktadır.
Büyük bir kitle sahipsiz; o okuldan bu okula, o etüt merkezinden bu etüt merkezine karın tokluğuna koşturmanın telaşında ve böylece bir ömür sürmekteler. Eğitime ve eğitimciye verilen bu olağanüstü çaba(!) nesillerin eğitime, okumaya, kitaba, öğretmene bakışını somut olarak ortaya koymaktadır. O şahsın, o kurumun şu kurumun, o vakfın bu derneğin değil; bu tüm toplum kesimlerinin bir meselesidir. Üstün üstünde olan meseledir hepimiz için.
Öğretmen onuruyla mı mücadele etsin, ev kirasıyla mı cebelleşsin! Kendisini yeniliklere hazırlamak için zihninde ve hayalinde kurduğu öğretmenliğin “ö’sünden habersiz oradan oraya savrulup dursun mu?
Ne yapsın, nasıl yapsın?
Bunca emek, zaman ve bir bir biriken yıllar ve tazeliğini kaybeden umutlar…
Öğretmenlik, onurun, ideallerin ve umutların zirvesinde taht kuran bir meslekti bir zamanlar. Öğretmen için bu hiç değişmez; yine öyle kutsal, öyle değerli, öyle heyecanlı ve binlerce hayata dokunma telaşıdır, öğretmenlik, tüm öğretmenler için.
İdeal ve hayal bir tarafta gerçekler ve üstü örtülen ya da görmezden gelinen özel okul öğretmenleri bir tarafta. Aynı işi yapan iki farklı insan düşünün. İkisi de bu devletin izin verdiği okullarda okumuş, bir ömür harcamış, oradan oraya ailesinin yardımıyla koşturup durmuş ve nihayet öğretmen olmuş. Tek fark ne?
Onca okuldan sonra yapılan bir sınav. Bunu şöyle düşünelim: Sabahtan akşama kadar bahçede çalışan iki insan. İkisi de elma toplasın, muz toplasın, kiraz toplasın, taş taşısın… Günün sonunda birine beş diğerine yirmi beş lira ödensin.
Sonra da densin ki yirmi beş lira alan sabah sorduğumuz üç soruya doğru cevap verdi, o yüzden bu farkı alıyor. Ancak sonuçta yapılan iş aynı. Bu vicdanları yaralıyor. O zaman özel okula girecek olan öğretmenler de sınavı kazananlardan seçilsin.
Seçilsin ki aynı işi yapan bu insanlar biri Harranlı biri İrlandalı diye farklı para almasınlar.
Özel okuldaki öğretmenin haklarını savunan sağlam bir yapı, dernek, sendika, kurum, kuruluş da yok. Yaklaşık iki yüz bin öğretmen, aileleri ile bu sayının iki üç katı insan öylece bırakılamaz. Bu iş insanı eğitmek ise hiç bırakılamaz.
Özel okul öğretmenleri işe girmek için, “Kaç sınavdan, görüşmeden, mülakattan geçiyorlar?”
Bunu bu süreci yaşayan tüm özel okul öğretmenleri ve buna şahit olan diğer MEB öğretenlerimiz de yakinen bilmektedirler.
Özel okul ve MEB ortası bir anlayışla eğitim-öğretim faaliyetleri çok daha ileri bir seviyeye taşınabilir. Özel okul öğretmenleri mali ve özlük hakları bakımından MEB öğretmenlerinden kesinlikle aşağıda olmamalı. MEB öğretmeninin sahip olduğu tüm sosyal, mali, özel, genel ne kadar hak varsa hepsine sahip olmalı ki adalet tecelli etmiş olsun.
Ne diyor şairimiz,
“Sen altınsın, ben tunç muyum? /Sen kalemsin, ben uç muyum? /Sen yolcusun, ben bac mıyım?” Üstü örtülerek, görmezden gelinerek geçiştirilecek bir konu değil bu.
Konu insan ve gelecek nesillerin inşasıdır. O zaman iş ciddi ve dert edinilecek bir meseledir. İnsanı, en değerli varlıklarımızı, yani çocuklarımızı geleceğe hazırlayan bu fedakâr öğretmenler mutlaka dikkate alınmalı.
Aksi takdirde tamiri mümkün olmayan yaralı bir öğretmen ve öğrenci topluluğu,
“Neden böyle olduk?” cümlesini daha sık ve kaygılı şekilde kurmaya devam edecektir.
Testi kırılmadan alınması gereken tedbirler bir an önce resmî kurumlarca mutlaka alınmalıdır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışıyla suya sabuna dokumayanlar bu işin bedelini kat ve kat fazlasıyla ödeyeceklerdir.
Sadece onlar mı ödeyecek?
Ebetteki hayır.
Toplum olarak hepimiz ödemeye başladık ve çok daha fazlasını ödeyeceğiz.
Herkes kendi bacağından asılır, diyenler kendi bacağından asılan koyunun kokusu evlerine odalarına geldiğinde feryat figan dolaşacaklardır. Ancak koku tüm mahalleye yayıldığı için bütün çabalar beyhude olacaktır o zaman.
MEB’in ve özel okul mantığının orta yerinde sağlam temeller üzerine inşa edilen bir sisteme, anlayışa ihtiyaç vardır. Bunca emek, zaman, iş iyi hedeflere sabitlenmeli ve öğretmen geçim derdinde olmadan nesilleri ve kendisini hep ileriye taşıyabilmelidir.
Bal ile yağ kıvamında, doğal ortamın ferahlığında, gün ağarmadan coşan gönüllere sahip öğretmenler; geleceği kesinlikle hem kendi adına hem gelecek nesiller adına daha da güzelleştirecektir. Yeter ki güzelleştirecek imkânı ve adaleti sağlayabilelim. Öğretmen mutluysa sınıf mutlu; sınıf mutluysa veliler mutlu olacaktır.
Geçim kaygısı telaşıyla oradan oraya koşturan özel okul öğretmenlerinin sesine ses olalım, geleceğimizi karartmayalım vesselam!
Yapılacak iş çok, yol uzun, mevzu derin …
Usta, koy bir çay da içelim!
Yandık, bittikle olmaz bu işler!
O zaman bir çay daha koy da baştan başlayalım.
Yazmayı seven biri. Okumak yazmayı; yazmak okumayı geliştirir. Yazdıkça ve okudukça dünyanın daha da iyi olacağına inanan birisi. Ayrıntıların önemli olduğunu fark etmeye gayret eden birisi. Güller diyarının bir kazasında dünyaya gelen yazarımız evli ve iki çocuk babasıdır. Öğretmenlik hayatına devam etmektedir. Eğitime, teknoljiye, kitaba, okumaya, okutmaya ve hayata dair yazılar kaleme alma gayretindedir.