Bir yılı oluşturan on iki aydan en sonuncu ve en yorgunu Aralık’tır.
Ve Aralık, yılın istenen/istenmeyen tüm yaşanmışlıklarını topladığı için koskocaman bir bagaja sahiptir.
Bagajdaki büyük alan ve ağırlık; açılan yaralara, varılmadık hedeflere, yaşanmadık hayal-umut-özlemlere aittir.
Özetle; bu dengesiz bagajda sevinç ve mutlulukları çok azdır. Bu tuhaflık acep sadece bize mi, yoksa tüm dünyaya mı aittir ve niçin-neden sorgulanmaz bilemem!
Fakat bilirim ki; bu acı, sızı, öfke ve kin birleştikçe: Aşıklara avaz-türkü-şarkı-ağıt, Dengbejlere stran, saza nota, çocuklara da masal-çirok olur!
İlginç olan bu acıların “acıyı bal eylemek” misali; halayda, horonda alkış, govende ise çepik olup coşku vermesidir!
Sonra, bunlarla da yetinmez acıların yük ile çığlıkları, zaman tünelinde rüzgara ıslık olarak aşar dağları, ovaları, çölleri nehirleri, deryaları…
Bunun için acılarımız sürekli depreşir, kapanmayan yaralarımız kanar.
Ve bu yüzdendir, bilinen-bilinmeyen-karartılan olaylar ve onların faillerini lanetle anarız!
Geçmiş Aralık’ların toplumsal belleğimizde derin izler bırakmış çokça karanlık ve acılı olayları vardır. Birkaçını ‘yakından uzağa’ ilkesiyle özetleyelim:
BİR:
“17-25 Aralık 2013 Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu”: 9 yıl önceki AKP iktidarı ile tek adamı Erdoğan’ı hedef alan bu operasyonu bir C. Savcısı başlatmak istemişti.
Erdoğan, bu operasyonu yıllarca birlikte yol aldığı “Hizmet Hareketi’nce hazırlandığını hemen anlamıştı. Onun, zaten “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesini yok ettiği için sınırsız yetkileri vardı. Yargıyı hemen devre dışı bırakarak, devletin tüm güçleriyle operasyonu etkisiz kılmaya başladı.
Duramazdı, çünkü operasyonun hedefinde: başbakan, bakanlar, onların çocukları ve çokça bürokrat vardı. Bunların ilişkileri, konuşmaları, para sayma makinaları görüntü ve belgelerle kayıt altına alınmış. Deste deste paralar yakalanmış. Sesi kayda alınan zat; kasalardaki paranın nasıl sıfırlanacağını, en anlamazın anlayacağı dil ve tekrarla anlatmış. Rüşvet alanlar da verenler tek tek sayılmıştı.
Bunun üzerine belgelerin ‘lâl’ ettiği dört bakan istifa etmiş, birisi de nedamet getirerek:
“Ben bu işleri emiri gereği yaptım!” bile demişti.
Konu TBMM’ye gelince, muhalefet partisi vekillerinin hararetli konuşma ve tartışmaları olmuş. Sonunda parmaklar inip-kalkmış ve “Bakanların Yüce Divan’a gönderilmemesi” kararı alınmıştı.
Karar gereği; rüşvetin belgeleri ‘izinsiz’ toplandığı için geçersiz, failler suçsuz, işlemler de sonuçsuz kalmıştı.
Daha sonra da kasa ve kutular içinde yakalanan o paralar aklanarak faizleriyle birlikte ‘alıcılara’ iade edilmişti!
Böylece, ‘rüşvetin belgesi olmaz’ sözü makbul sayılmış, tarihimizdeki kirli ilişkilerden birini azıcık aralayan yargısal girişim başarısız olmuştur!
*
İKİ:
“Roboski Katliamı”:
28 Aralık 2011 günü gecesi (9 yıl önce ve AKP’nin Tek adam iktidarı): Şırnak-Uludere-Roboski Köyü’nde yıllardır, devlet kurumlarınca bilinen ve işsizliğe/yoksulluğa çaredir diye göz yumulan bir ‘kaçakçılık’ vardır. Ve o gün bir kez daha yaşanır.
Köyün çocuk, orta yaşlı ve katırları (karakolun bilgisiyle) yine Irak’tan ‘kaçak’ ucuz petrol ve sigaraları almış köye dönüş yolundalar.
O gecenin karanlığında TSK’ya ait F-16 savaş uçakları, onların üzerine bombalar yağdırır!
Ve 17’si çocuk 34 can ve katırları birlikte öldürülürler!
Ölenler acılar içinde ve büyük acılar bırakarak öldüler.
Bu ‘insanlık suçu’ için dosyalar hiç açılmadı. Emir veren, bombalayan ve onlara ‘cezasızlık’ uygulayanlar da birer kahraman(!) oldular!
Çok büyük bir acımız da bu!
*
ÜÇ:
“Hayata Dönüş Operasyonu”:
19-22 Aralık 2000 (yani, 22 yıl önce ve DSP-ANAP-MHP Koalisyonu): Bülent Ecevit Başbakan, Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı, Sadettin Tantan İçişleri Bakanıdır.
Devletin koruması altındaki 20 cezaevinde mahkumlar, bazı demokratik hakları için 4 günlük direniş yaptılar.
Sivil toplum örgütleri soruna demokratik ve barışçı bir çözüm bulmak için yoğun çaba gösterdi. Ancak önerileri iktidarca kabul edilmedi.
Çünkü iktidar, devlet koruması/denetimi altında bulunan mahkûmların sorunlarını, polis-asker zoruyla çözme taraflısıdır. Öyle de yaptılar.
Ve 32 mahkûmu yakarak, kurşunlayarak yok ettiler.
Ecevit bu operasyon için:
“Teröristleri kendi terörizmlerinden koruma ve kurtarma girişimi!”
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ise: “Devletin şefkatli eli” demiştir.
Ve bir insan hakkı ihlali olan katliam: “Devletin şefkatli eliyle yapılan bir koruma ve kurtarma!” sayılarak: faillerine ‘cezasızlık’ uygulanmıştır.
*
DÖRT:
“Maraş Katliamı”:
19 – 26 Aralık 1978’de (yani 44 yıl önce) Bülent Ecevit Başbakanlığında azınlık hükümeti: Mehmet Can Adalet Bakanı, İrfan Özaydınlı ve 16 Ocak 1979’da Hasan Fehmi Güneş İçişleri Bakanı…
19 Aralık gecesi, Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD), ‘Esir Türkler Haftası’ etkinliği olarak Çiçek Sinemasında, ‘Güneş Ne Zaman Doğacak?’ filmi gösterilirken binaya düşük tesirli bir bomba atılır. Ülkücüler, ‘Müslüman Türkiye!’ sloganıyla CHP binasına saldırır.
20 Aralık’ta Alevilerin gittiği Akın Kıraathanesi’ne bomba atılır ve “Gıjgın Dede” olarak bilinen Kürt Alevi dedesi öldürülür.
21 Aralık’ta azgın Ülkücüler öldürülen iki solcu öğretmenin cenazelerine saldırırken Belediye hoparlöründen:
“Komünistler Ulu Cami’yi yakıyor!”,
“Ordu bizimle beraber!”
“Neden duruyorsunuz, sizde din iman yok mu?
“Din elden gidiyor!”
“Yürüyün, komünistleri öldürelim!”
“Alevilere ölüm!”
“Yaşasın Türkeş!”
Sloganlar atıyorken.
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ise İKA haber ajansına:
“Hükümetin düşmesi belki yarın belki yarından da yakındır.” diyormuş.
Ve bilenler diyor ki: o yıllarda Kürt Aleviler Maraş nüfusunun yüzde 40’ı imiş, onların zengin toprak ve ticarethaneleri varmış. Fakat bu katliam sonunda büyük çoğunluğu kenti terk etmiş yüzde 10’u kalmıştır.
Sonuç: 23 yıl süren davalardan, 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1–24 yıl arasında ceza aldı. Fakat bazı azgın faillere çok önemli görevler verildi, bazıları milletvekili oldu. Katliamda önemli rolü olan 68 kişiye ise ulaşılamadı!
…
***
Yıllardan beridir pek çok insanımızın; kimlik, inanç ve insan hakları ihlali edilmektedir. Ancak, bu suçları işleyenleri her seferinde, gizli-karanlık- kuvvetli bir el hep korumaktadır.
Bu yüzden toplumsal yaralarımıza ne insani ne güvenlik ne de yargısal çözümler bulunmamıştır.
Günümüze miras kalan karanlıklar ve onlardan kaynaklı acıların 2023’te aydınlığa çıkması, yaraların sağaltılması dileklerimle yeni yılınızı kutlarım.
Sevgi ve saygılarımla…
Emin Toprak – DOSTÇA
Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum.
Köyümde İlkokul (1957-1962)
Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Ok.(1962-1968)
İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Böl.(1973-1977)
ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisan tamamlama…
5 yıl İlkokul Öğretmeni,
16 yıl Rehber Öğretmen,
19 yıl Eğitim Müfettişi olarak 40 yıl çalıştım.
2013 yılında emekli oldum.
Halen emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var.
https://etoprak1950.blogspot.com/
Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum.