Her gün televizyonlardan veya çevremizden duyduğumuz suç kavramı…
Anayasa’da yer alan, kanunlara aykırı her türlü eylem ve hareket suç olarak tanımlanmaktadır. Her ülkenin kendi ceza kanununda ve mevzuatında suç olarak tanımlanan belli başlı davranışlar vardır.
Suç; ceza hukukuna ait olan bir kavram olarak karşımıza çıksa da daha düz bir cümleyle, kişinin eylemi ile kanun arasındaki çelişki, kişinin diğer toplumdaki insanlarla çatışmasının bir ürünüdür.
Etkiye tepkidir.
Ceza infaz kurumlarının 31 Aralık 2019 tarihinde yayınladığı verilere bir bakalım. Bu tarihteki nüfusun %84,1’ini hükümlüler ve %15,9’unu tutuklular oluşturuyor. Bu kişilerin %96,1’ini erkekler, %3,9’unu ise kadınlar oluşturuyor.
Bu oranlara baktığımızda kadınlarının suç oranının daha az olduğunu görüyoruz. Gün geçtikçe ise kadınların bu suç oranının, erkeklerin oranı kadar yükselmediği dikkat çekiyor.
Cinsiyet ve suç ilişkisini göz önüne aldığımızda, bütün toplumlarda kadınların suç işleme oranlarının erkeklerden daha düşük olduğu görülmektedir. Tabi ki bu durum sosyo-kültürel yapıdaki farklılıklara göre değişkenlik gösterse de bu durum genel olarak böyledir diyebiliriz.
‘Kadın Suçluluğu’ kavramını hiç duymuş muydunuz? Bu kavramda bahsedilen “suçluluk” kavramının altında yatan suçların ortak özelliği; kadının, kadın olmasının onu suçlu yapmasıdır. Herkesin işleyebileceği suçlarda kadınların deneyimlerinin önem kazanması bu kavramı hayatımıza entegre etmiş durumdadır.. Bu kavram ile ilgili derin araştırmalar yapıldığında ise, tarihsel bir bakış açısıyla yaklaşıldığında bu kavram genellikle, cadıcılık, zina, çocuk öldürme gibi kavramlarla ne yazık ki karşılanmaktadır. Bu kavramlardan bağımsız olarak zaman içinde bunlarla ilgili bir farkındalığın yaşanması, kadınların bir suç işlemesi halinde bu durumun belirli ayrımlar yapılmadan, normal kabul edilerek değerlendirilmesini sağlamıştır.
Peki neden kadınlar daha az suç işliyor veya neden zaman geçtikçe kadınların suç işlemesinde düzenli bir artış yok?
Maalesef ki cinsiyetlerimizle var olduğumuz bir dünyada yaşıyoruz. Bu durum ise kadınların ne yazık ki suç işlemesinin nedenini kendilerini koruma içgüdüsü olarak karşımıza çıkarmakta.
Kadınların işlediği suçlarda önceden planlanmayan, dayak yiyen, baskı gören kadının bir anda yaşadığı sinir patlaması sonucunu netice veriyor. Kadınların aile yapısındaki durumuna baktığımızda ise, küçük yaşta başlayan daha baskıcı daha sıkı bir disiplin altında bulunmaları, korkutulmaları, sürekli gözetilmeleri, adeta kafeste tutulmaları ileride yaşanabilecek sinir harbinin nedenlerini oluşturabiliyor. Evet, erkeklerin işlediği suçların çoğunu kadınlar da işleyebilse de altında yatan nedenler farklı. Siz hiç televizyonda yoldan geçen bir erkeğin bir kadın tarafından canı istediği için öldürüldüğü haberine şahit oldunuz mu? Ya da bir kadının eşine karşı sürekli şiddet uyguladığı için öldürüldüğünü? Bu tip haberler elle sayılabilecek kadar azdır belki de.
Kadınların işledikleri, adam öldürme ya da yaralama suçlarını işleme nedenlerinin istisnai durumları olsa da genelde kendilerini korumak üzere yaptıkları araştırmalar sonucu karşımıza çıkıyor. Yukarıda da bahsi geçen baskı ve olumsuz davranışlara maruz kalan kadınlar, uğradıkları şiddete karşı bu suçları planlamadan işliyor.
Aile içinde yaşanan ve kadına karşı çocukluktan başlayan psikolojik, fiziksel şiddet, duygusal istismar kadınlarda özgüven eksikliğine yol açsa da yıllar içinde bir nefrete , bastırılmış şiddete dönüşmesi kadınların suç işleme oranını yine de arttırmıyor kanımca. Çünkü acı bir gerçek var ki biz kadınlar bu durumla yaşamayı öğrendik. Susmayı, sabretmeyi içimize atmayı en iyi şekilde başarabiliyoruz.
Değişen toplumsal yapı ile birlikte veriler her zaman değişmekte. Her zaman dengeler değişiyor. Suçluluk konusunda kadın-erkek arası bir eşitlik istemesek de biz kadınlar susmanın artık bir çözüm olmadığının farkındayız. Aile içinde veya evlilik birliğinde karşılaştığımız veya yaşadığımız bu durumlar karşısında, suç işlemenin en çok da bir çözüm olmadığının bilincindeyiz. Bilinçlenmeye ve bilinçlendirmeye de devam ediyoruz, devam da edeceğiz.