"Enter"a basıp içeriğe geçin

Oynuyoruz

Şeytanın kıskançlık uğruna yoldan çıktığı, haset uğruna yoldan çıkardığı bir oyunda baş aktörleriz.
Metafizik alemden seyirciler not alırken her halimizi, körün göz boyadığı, dilsizin konser verdiği sahnede, son perdede sergiliyoruz tüm hünerlerimizi.


Bazılarımız, bir kadına sebep kardeş katili Habil’i; bazılarımız dağa güvenip babaya (nebiye) güvenmeyen Kenan’ı, oynuyoruz.


Ad kavmini oynuyor kimimiz. Kimimiz, yaptığı sağlam kalelerin, kendilerini gelecek gazaptan kurtaracak sanan Semud kavmini.


Kimimiz Nuh kavmini oynuyoruz; haddi aşmanın çirkinliğinin, iğrençliğinin zevkini çıkarırcasına.


Nemrud’u oynuyor kimimiz; sonunda bir topal sineğin hakkından geleceği dünya kralını(!).


Karun’u oynuyor bazılarımız, zekat vermemek uğruna Musa’ya iftira atıp, son sahnesinde servetiyle batmak üzere.


“Ben sizin ulu rabbinizim” diyen Firavun’u oynuyor bazılarımız, son pişmanılığın fayda vermediği gerçeğini, ibret-i alem için yeniden.
Allah’ın kendilerine bıldırcın ve kudret helvası indirdiği halde, “biz bunlarla iktifa etmeyiz” diyen İsrailoğullarını oynuyor bazılarımız. Daha edna olanları, üstelik binbir zorlukla elde etmek zorunda kalınacağını bile bile. Kırk yıl çölde şuursuzca dolaşıp, yine de inadından dönmeyen o meş’um kavmi oynuyoruz.


Ebu Cehil’i oynuyor bazılarımız, istirasın cehaletiniyle Muhammed’e (sas) isyanı oynuyoruz.
Bazılarımız Ebu Talib’i oynuyoruz; “el alem ne der”i ilahi rızadan yeğlenmesini oynuyoruz.


Kimimiz, Allah’ın Evi’ne doldurmuş olmasak da, O’un nazargahina, yani kalplerimize doldurduğumuz putlatrımıza taparak oynuyoruz Cahiliye Devrini…


Oynuyoruz bu rolleri seçilmiş bir ümmetin fertleri olarak. Kimimiz bir fazla, kimimiz bir eksik. Oyuncular da biziz, seyirciler de.


Bir yanlışlık yok mu bu oyunda, sizce de? Nuh nerede, İbrahim nerede, Musa nerede… bu sahnede?